Halkı nasıl aldatıyorlar?

Seçim öncesinde siyasi partilerde "halkla diyalog" önemli bir seçim hedefi olarak öne çıkıyor.

Siyasi partiler halkı temsil eden kuruluşlardır. Siyasi partiyi yönetenler de halkın verdiği yetkiyle iş yapıyorlar. Adaylık yolu nasıl olursa olsun, sonuçta her aday halkın içinden çıkıyor.

Halkla diyalog kim kurar? Halkın üstünde olanlar kurar... Herhalde halkın içinde olanlar böyle bir gereksinim duymazlar. Gerçekte halka iletişimden söz edenler zımni olarak ''ben farklı yerdeyim'' mesajını veriyorlar. Başka bir ifade ile halkla diyalogdan söz edenler, farkına varmadan kendilerinin farklı bir mayadan olduğunu belirtmiş oluyorlar...

Ufuk Uras, ÖDP Başkanı iken partinin çok düşük oy alması karşısında halka iletişimden söz edenlere şu cevabı vermişti:

''Seda Sayan'ın halkla kurduğu diyalogu çözebilseydik, biz de çok oy alırdık.''

Yine Ufuk Uras, halkla iletişim şeklinde konuşanları ''Japon turiste'' benzetiyor. "Bu gibileri istese de halka birlikte olamazlar. Çünkü endilerini farklı yerde görüyorlar..." diyordu.

Bugün artık Türkiye'nin ve halkın teorik takıntılarla, modası geçmiş sloganlarla uğraşacak zamanı kalmadı. Sorun, halkın temel değerlerini zedelemeden, bugünkü yoksulluğu, bugünkü yolsuzluğu ve bugünkü terörü ortadan kaldırmak sorunudur...

Bu da halka hizmetle olur. Toplumun sorunlarını bunları yaşamış olanlar yani halkın içinden çıkanlar bilir. Bu nedenledir ki artık halk kendine benzeyenleri de geçti, doğrudan kendi içinden çıkanları istiyor.

Siyasette, din istismarı yapanlar, laikliği ortadan kaldırmak isteyenler, Atatürk düşmanlığı yapanlar, Cumhuriyet yerine ikinci cumhuriyeti kurmak isteyenler, Kürt realitesi diyerek halkın huzurunu bozanlar ve devletin bölünmez bütünlüğünü tehdit edenler, toplumun temel değerlerini çiğnemekte ve milletin altına dinamit koymaktadırlar.

Bu gibilerin halkla iletişim dedikleri halkın huzurunu bozmak anlamına geliyor.

Yukarıda da belirttiğim gibi siyasi partiler de zaten ister istemez sürekli halka iletişim içindedir. Kendini halktan farklı gören siyasi yöneticiler de yaşamaz...

Deniz Baykal, CHP Genel Başkanı iken, evinde sekreter kullanmazdı. Türkiye'nin ne tarafından ararsanız arayın, kim ararsa arasın, evde bulunduğu zaman doğrudan telefona cevap verirdi.

Bugünkü siyasi parti genel başkanlarına ise kimse ulaşamıyor.

Öte yandan, halkın seçtiği milletvekilleri, halkla diyalog diye, sürekli halkın içinde kalırsa, söz gelimi her yürüyüşe, her protestoya katılırsa, halkın sorunlarını nasıl çözecekler? Milletvekilinin işi, toplumsal sorunları Meclis'te dile getirmek, siyasi gündeme taşımak ve bu konuda yasa teklifleri hazırlamaktır.

Toplumsal sorunlar için çalışmak, bunları yasa tekliflerine dönüştürmek çok zaman ve mesai gerektirir. Ancak gerçekleşirse halkın sorunları azalır. Buna karşılık milletvekili, basında daha az görünür. Yürüyüşlere katılırsa, her gün medyadadır.

Yine bazı milletvekilleri, kürsüyü şov aracı olarak kullanıyor. Bu şovlar hem Meclis'in zamanını alıyor, hem de halkın işine yaramıyor. Yalnızca milletvekilinin adı duyuluyor.

Sonuç olarak; siyasiler halkla diyalog kurmak istiyorlarsa, yıldız olma sendromunu bırakıp, halkın sorunlarını tartışmaya ve çözmeye odaklanmalıdırlar.

Yazarın Diğer Yazıları