Halk nasıl aldatılıyor?
23 Temmuz 2008’de yayınlanan 5787 sayılı, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik yapılmasına dair kanunun geçici 17. maddesi şöyledir:
“Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna 31/12/2007 tarihine kadar verilen özel tertip Devlet İç Borçlanma Senetlerinden doğmuş ve/veya doğacak anapara, faiz, masraf ve gecikme zammından oluşan Hazine alacaklarının bütçenin gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirmeksizin terkini Bakanın teklifi üzerine Maliye Bakanı tarafından yerine getirilir.”
Bu kanunda ifade edilen hazine alacağı 90 milyar liraydı. Bu 90 milyar TMSF tarafından bankaları kurtarmak için kullanılmıştı. Söz konusu 90 milyar liranın 20 milyar kadarı, Ziraat Bankası ve diğer kamu bankalarının görev zararları idi. Yani bu 20 milyar lira karşılığı toplum bir hizmet almıştı. Geriye kalan 70 milyar lira ise, içi boşaltılan bankaların zararları idi. Bu 70 milyar liranın silinmesi demek, 2001 ile 2007 arasında, banka batıklarının halk tarafından karşılanması demekti.
Başka bir ifade ile banka batıklarının sosyalize edilmesi demekti. Zira hazine bu parayı borçlanma yoluyla buldu. Bu borçları bankalar ödemeyince, halk bu borcu üstelik faizi ile birlikte ödemektedir... Ödeyecektir.
Yani, Türkiye bütün dünyadan daha önce ve herkesten daha çok batık bankalara kaynak aktarmıştır. Buna rağmen Başbakan, bütün dünya bankalara kaynak aktardı, biz aktarmadık diyor... Bankalar iyi, “Kriz bizi teğet geçti” diyor.
Başka ülkelerde, hükümetler halkın parasını bankalara aktarırken, şeffaf davranmış. Halka hesap vermiş. Bizde yasaların içine yedirilip, halka yüklenen bu maliyetler, halktan gizlenmiştir.
Bu yasa, Plan Bütçe Komisyonundan geçtiğinde, yalnızca ben itiraz ettim. Kendi arkadaşım, “nasıl olsa TMSF bu borcu ödeyemez, silinse ne olur” dedi. Olacak oldu, bir halk aldatıldı... İki, Başbakan bankalara yalnızca biz kaynak aktarmadık diyerek bu olayı istismar etti.
AKP hükümeti 2003-2007 arasında, Türkiye’ye gelen yabancı sermayeye herkes övgü yağdırdı. Borsadaki yabancılara vergi sıfırlandı.
Ben de hep “bu gelen yabancı sermaye, spekülatif sermayedir. Fiziki yatırım yapmak için, örneğin fabrika kurmak için, risk alacak yabancı sermaye gelmiyor. Ya borsada oynamak için sıcak para geliyor. Ya da Türkiye’de kârlı şirketleri satın almak için sermaye geliyor. Bunlar getirdiğinden çok götürecekler” dedim.
Ne oldu? Krizle birlikte sermaye durdu... Bir kısmı çıktı... Ancak bunlar kazançlarını hep götürecek.
AKP iktidarında kâr transferi (Milyar Dolar)
AKP iktidarında yabancıların yurt dışına yaptıkları kâr transferi toplam 32.4 milyar dolar oldu. Yurt dışına kâr transferi her yıl giderek artıyor. Örneğin 2008 ve 2009’da yabancı sermaye girişi azaldı. Ancak kâr transferi arttı.
Sıcak para ve spekülatif sermaye bir defa girişte ekonomide canlanma oldu. Ancak yabancıların, satın aldıkları kârlı şirketlerde ilave üretim yapmadan, yatırım yapmadan, istihdam yaratmadan kâr transfer etmeleri, Türkiye’nin ve halkın kan kaybetmesi demektir. Kaldı ki kârlı şirketleri satın alan yabancı sermaye bu şirketlerde çalışanların sayısını da azalttı. Yani istihdam yaratmadı... İşsizlik yarattı.