Halife adayları antrenman yapıyor!..

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başlattığı “kürtaj” tartışmalarına; çoğunluk kesim, “U0ludere krizi yüzünden gündem saptırma” yorumunu yaptı. Hatta, “kürtaj” kavgaları yapılırken, Hükümetin milleti “uyutarak” geçirdiği yasa ve uygulamalar tek tek sıralandı. 9’a kadar saydım bekledim. Bu yorumlara katılmadım.
Erdoğan’ın istediklerini yapabilmesi için milleti uyutmasına ihtiyaç yok ki!.. Milletin büyük bölümü zaten efsunlanmış. 10 yıldır kanunlar nasıl geçiyor? Bir bakın!..
“Ben yaptım oldu” mantığıyla. Millet uyusa ne olur, uyumasa ne olur?
Siyaset kulislerinde bugünlerde Tayyip Erdoğan’ın yeni kanun hükmünde kararnameler için yetki alacağı bile konuşuluyor. Her neyse!.. Bugünkü konum bu değil..
Dedim ya, “9’a kadar saydım bekledim” diye.. Taa ki; Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in “kürtaj” açıklamasını görene kadar. Hükümete tam destekli bir açıklama. Hem konuşulduğu yer hem de zamanlama bakımından buram buram AKP siyaseti kokuyor. Sabırlı saymayı kesip, AKP’nin gizli ajandasındaki “Hilafet” projesinin tam anlamıyla baş verdiğini bir kez daha gördüm. AKP, yeni Osmanlı projesiyle birlikte giymek istediği İsrail kumaşlı hilafet kaftanı için her türlü psikolojik alt yapıyı hazırlıyor.
“Fetva” makamı kamusal alanda da devreye sokuldu. Öteden beri sultanlıkla birlikte halifelik rüyaları da gören Tayyip Erdoğan mini bir uygulama yaptırdı. Hem bugünlerde kamuoyuna pompalanan haberlere bir bakın. Artık çıkacak yasalarda bile fetva alınmasının provaları yapılıyor. Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ı dikkatli izleyin!.. Başkenti İstanbul’a taşıdılar ve bütün resmi görüşmeler orada yapılıyor.
Seve seve alıştırılıyoruz..
Zirvedeki kavga yalnızca kimin “başkan” olacağı kavgası değil. Bu kavganın ikinci ve gizli kolu da “kimin halife olacağı” ile ilgilidir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü iyi tanıdığım için bilirim. Onun başkanlık isteği var, ama halife adayı başka bir isim. Tayyip Erdoğan ise her ikisini kendi için isterdi. Ama belli de olmaz!.. Erdoğan girdiği büyük siyaset kavgasında kendini kurtarabilmek adına Halifelikten feragat edebilir.. AKP’nin içini benim kadar tanıyanlar, başka Halife adayları ve bunun için de pazarlık yapanları pek iyi bilirler.
Tekrar dönelim; “kürtaj” üzerinden yapılan operasyona ve Diyanet İşleri Başkanı’nın yaptığı açıklamalara.
CHP İstanbul Milletvekili ve eski Müftü İhsan Özkes, kendi penceresinden olayı şöyle değerlendiriyor:
“Diyanet fetva verir, diyanetin fetva vermesi normaldir. Çünkü kuruluş amacı odur. İnsanları dini açıdan aydınlatmaktır. Bu konuda bir sorun yok ancak sorun şurada; Diyanet İşleri Başkanı uzun yıllar başkan yardımcılığı yaptı, son 1-2 yıldır da Diyanet İşleri Başkanlığı’nı yürütüyor. Önceden ikinci adamdı şimdi birinci adam. AKP de 10 yıldır iktidar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 10 yıldır hatırlamıyorum, kürtaj ile ilgili bir açıklaması yok. Başbakan çıkıyor, ‘kürtaj şöyledir, böyledir, Uludere’dir, cinayettir’ diyor ondan sonra da Başbakan Yardımcısının da bulunduğu bir toplantıda Diyanet İşleri Başkanı açıklama yapıyor. Zamanlama olarak siyasetin güdümünde, siyasetin gölgesinde, siyasetin adeta siparişinde bir açıklama yapıyor. Diyanetin dini konularda açıklama yapmasından daha doğal bir şey yoktur. Dini konularda açıkladığı hükümlere de saygımız var. Neticede ben de emekli bir müftüyüm. Diyanet İşleri Başkanı kadar o konuları biliyorum. Sorun sadece diyanetin siyasetin vesayeti altına girmesi.”
İhsan Özkes’in bu sözlerinden; nerede uyutulduğumuzun farkına varabildiniz mi?
Özkes ile devam edelim:
“Bu, göz ardı edilirse bu ülkeye yazık olur. Müftüler toplantısı yaplıyor. O toplantıda Başbakan Yardımcısı adeta sanki ‘bunları yap’ emrine uyar gibi yapıyor. Bir diğer yanlış da; kürtaj yasağı karşıtı olarak yürüyüş yapan kadınlara oldu. Bu kadınlar sloganlar attılar. Diyanet İşleri Başkanı’nın bu sloganları kullanarak cevap vermesi yanlış. Bu yürüyüş onların doğal bir hakkıdır neticede. Katılırsınız ya da katılmazsınız. Diyanet İşleri Başkanı’nın o sloganları hedef alan açıklamalar yapması gerçekten tam bir siyasettir. Hem de din figürlü ve söylemli siyasettir. Diyanet İşleri Başkanı, müftüler toplantısında her konuya girebilir, açıklayabilir ama Başbakan’ın açıklamasından sonra yapması, Diyanet’i, AKP’nin yan kuruluşu, arka bahçesi, din bürosu haline getirmiştir. Orada Başbakan pek konuşulmuyor ama ‘sezaryenle doğum da cinayettir’dedi. Onun üzerinde hiç durulmuyor. Diyanet İşleri Başkanı yüreği varsa, cesareti varsa sezaryenle doğum cinayet midir, değil midir onu da açıklasın. Kürtajın yasaklanması durumunda ilkel metotlarla düşük yapmalarda, merdiven altlarında enfeksiyon kapmalar olacak ve sayılar da artacak. Bunların vebaline Diyanet ortak olacak mı? Yasaklamayla olmaz bu iş. Burada Diyanet’in hatası siyasetin gölgesinde ve siyasi sipariş ile yapmış olmasıdır. Yürüyüş yapan kadınların attığı sloganlara cevap vermesidir. Bu durum yanlış, yoksa Diyanet’in açıkladığı dini hükümlere hiç kimsenin bir itirazı yok olamaz da. Madem siyaseten giriyorsun bu işe. Siyasetin söylemlerine katılıp katılmadığı yönünde bir şeyler söylemesi lazımdır.”
Anayasa kitapçığındaki ne olduğu belirsiz tanımı üzerinden hükümet üyelerinin söylemlerine bakıp “laiklik elden gidiyor” miyavlaması yapanlar bir de şunu okusun; Neyin gittiğini değil de neyin geldiğini belki anlarlar..
l 1 Nisan 1922 günü Gazi, Konya’ya gelişlerinde Kavaklı Medresesini ziyaret etti. Medrese bahçesinde kendisini karşılayan müderrisler arasında Konya’da Maylı Hoca olarak tanınan ve o zamanın idadi öğretmenlerinden Mustafa Çaltaşı da vardı. O, Gazi’nin medreseye gelişini şöyle anlatıyor;
...Büyük Gazi, Konya’yı teşrif etmişlerdi. Çelebi efendi ve dervişler tarafından istasyonda karşılandıktan sonra Medresemize geldiler. Bu ziyaretinde Konya İdadisi öğretmeni olarak ben de bulunuyordum. Kendilerini bahçemde merasim birliği şeklinde karşıladık. Her birimizi dikkatle süzdükten sonra, “Efendiler Devlet nedir” sorusunu ani olarak bize yöneltti.
Arkadaşlar, “Bayraktır. Anayasadır. Paradır” gibi cevaplar verirlerken bendeniz cevap vereceğimi işaret ettim, izin verdiler. Devletçiliğin geniş anlamını emsalsizce tarif ettim. Büyük kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yer alan ve her Cuma hutbelerinin sonunda hepimizin her zaman duyduğu “İnnallahe ye’mürü bi’l-adli ve’l-ihsan” (Muhakkak ki Allah iyilik ve adalet emretmenizi ister) suresini okudum. Bendenizi takdir edip sırtımı okşayarak taltif ettiler. Büyük Gazi, Allah’a inancını şu cümleyle ifade etmiştir:
“Beşeriyetin idrak derecesi, nurlanması, mükemmelleşmesi, her insanın doğrudan doğruya Allah’ın imanıyla temas kabiliyetine erişmesi ile mümkündür.”
(Cumhuriyetin 50.yılında Konya, İl yıllığı, s.67. BAŞBUĞ ATATÜRK kitabından.)

Yazarın Diğer Yazıları