Haliç'in köprüleri

Demirel ilk Boğaziçi Köprüsü için "İstanbul'a inci gerdanlık taktım" demişti. Haklıydı. Peşinden bir başka köprü Özal'dan geldi. Daha sonraki ise Erdoğan'dan.

Aslında Haliç'e yapılanlara da "Altın Boynuz'un Gerdanlıkları" demek mümkün. Peki bunların ilkini hatırlayan var mı? Osmanlı İstanbul'u fethettikten sonra iki yakayı birleştirme fikri Fatih'ten doğdu.

Sultan II. Bayezıd, Leonardo da Vinci ve Michelangelo gibi mimarları İstanbul'a davet etti. Haliç üzerinde, şehre önem ve güzellik katacak köprü yapmaları istendi. Bu iş için ayrılan bütçenin sınırsız olduğu bildirildi.

Devrinin en önemli mimarları önce bu düşünceye sıcak baktılar. "Biz biraz düşünüp tekrar gelelim" diyerek ülkelerine döndüler. Ancak bir daha gelmediler.

Aslında sebep belliydi; çünkü Papa fırçayı basmıştı. Hatta "kazığa çakılırsınız" diye de tehditte bulunmuştu.

Peremeler

1800'lü yıllar geldiğinde İstanbul'un nüfusu 400 bini geçmişti. Kent, surların dışına taşmıştı. Galata'nın üstlerinde Pera -Beyoğlu- diye bir yer öne çıkmaya başlamıştı. Gün gelip sayıları 4 bini bulan Pereme'ler ihtiyaca cevap veremez hale gelmişti. Bunu da biraz açayım; "Pereme, büyük boy ve insan taşıyan sandallara verilen isimdir."

Yeri gelmişken eski dostum ve arkadaşım Bilgin Peremeci'yi de anayım. Uzun yıllar Eczacıbaşı topluluğunun Basın ve Halka İlişkiler Müdürlüğünü yürüten Bilgin'in soyadı, Peremecilik yapan atalarından gelmedir. Çok iyi ahbaptık. Merhuma rahmet diliyorum...

Kazmayı vuran

II. Mahmud İstanbul'a operasyona hazırlanan ilk padişahtır. Ona göre şehir planlı gelişmelidir. Yaya ve atlı araba trafiği mutlaka uygulamaya sokulmalıdır,

Hristiyanlığına aldırmadan Moltke'yi İstanbul'a davet eder. Kısa ve uzun vadede uygulanacak düzenlemeler yapılır. Bunlar bu önemli şehrin ilk imar planlarıdır.

Başlangıç

Moltke, şehrin iki önemli merkezi Beyoğlu ile Bayezıd arasında köprü düşünür. Gerçekleştirmek şerefi de yine Mahmud Han'a nasip olur.

1836 yılına Fevzi Ahmet Paşa denetiminde yaptırılan köprü ahşaptır. Unkapanı'ndan Azakkapı'ya uzanır. Sallar üzerine kurulan köprünün uzunluğu 400, eni de 10 metredir.

Özel gece

Padişah açılışı mübarek Kadir Gecesi'nde yapar. "Zinhar kimseden ücret alınmaya" diye ferman yayınlar. Bu emirnamede "millet meccanen geçe ki bize dua ede..." de yer alır.

Böylesi hayır, anında karşılığını bulur. Halk ona "Hayratiye Köprüsü" ismini takmıştır. Kayık trafiğinin aksamaması için iki yeri yükseltilmiştir. Bu yüzden bir ismi daha olur; "Dalgalı Köprü."

Valide Sultan

Bundan tam 9 yıl sonra Abdülmecid Han'ın annesini devrede görüyoruz. Bezmi Alem Valide Sultan yine o bölgede ikinci köprüyü inşa ettirir. Bu defaki demirdendir. Halk buna "Cisr-i Cedid -Yeni Köprü-" ismini verir. Arada ilk köprünün adı da değişmiş olur; "Cisr-i Atik" yani eski köprü.

Yakanlar

Valide Sultan'ın köprü inşa ettirdiği dönemde yaşanan ilginç bir olaydan da bahsetmek istiyorum.

Cezayir kökenli Mıgırdıç isimli bir para simsarı da Ayvansaray-Pirî Paşa arasına bir köprü yaptırır. Üstüne yerleştirdiği iri kıyım adamlarıyla para toplamaya girişir. Köprü beklentinin üzerinde ilgi görüp, toplanan küplere doldurulmaya başlanınca kıyamet kopar.

Durum caziptir ama Balatlı kayıkçılar için kâbus yaşanmaktadır. Sandallarına binen kalmaz. İki hafta dolmadan köprü ateşe verilip yakılır. Tahmin edin bakalım sizce bu işi kim yaptı?

Bedavacılar

Bütün köprülerde üniformalılar ücret ödemezdi. Eski tabirle bilaücret geçen tek yaratık köpeklerdi. Bunları iki sınıfa ayırmak mümkün. Eminönü'nde yaşayanların hepsi besiliydi. Çünkü buradaki Müslüman esnaf yiyeceklerinden bunlara da ayırırdı.

Karaköy'ün Müslüman olmayanları ise kediden-köpekten hoşlanmazlardı. Garibanlar yemek yerine tekme yerdi. Kurumuş görüntülerinden nerede yaşadıkları hemen anlaşılırdı...

Yıllar yılı

Günümüze gelinceye kadar hep aynı konuları tartıştık. Boğaz'a üçüncü köprü mü inşa edilsin yoksa tüp geçit mi yapılsın diye. İkisi birden hizmete sokuldu ve bu münakaşa sonlandı.

Bir türlü çözüm bulamadığımız İstanbul'un içinin trafiği. İzmir'e gidişi 3.5 saate indirdik ama Büyükçekmece'den Kartal'a hâlâ aynı sürede ulaşabiliyoruz.

GÜNÜN SÖZÜ

Severek çalışan, yorulup yıpranmaz. Ali Fuat Başgil

Yazarın Diğer Yazıları