"Hakkını ver!"
“Hakkını aramak, hakkını korumak, hakkını vermek” gibi bir çırpıda art arda sıralayabileceğimiz “Hak” hayatımızın en önemli kavramlarından biriydi. Bir dönem siyasiler de her fırsatta “tüyü bitmemiş yetim hakkı” ndan dem vurup “Hakkınızı aramayan namerttir!” çıkışlarıyla seçmene mesaj verirlerdi. “Hak, Hukuk, Adalet” ... sloganları inletirdi yeri göğü. “Hak verilmez alınır” diyen sosyalistler için “Hak” nasıl kutsal ise, milliyetçisi, İslamcısı için de aynı şey geçerliydi. Geçmiş yıllarda “hak” mücadelesi için sadece Türkiye’yi değil, dünyayı ayağa kaldıran işçiler bile sembolik anma günleri dışında haklarını arayamaz hale düştüler. İşçinin hakkı patronun iki dudağı arasına sıkışmış vaziyette. Memurunki daha kötü... Her seçim öncesi hak sözüne inanıp iktidardan bekledikleri hak, dilencinin sadakasına dönüşmüş durumda. Siyasette hak arayışı içler acısı... Şark toplumlarının kaderciliği “hakkına razı olmak” gibi bir kavramın da yerleşmesine sebep olmuştur. Bu memleketin Başbakanının, haksızlıktan anasının ağladığını söyleyen vatandaşa “Ananı da al git!” sözü kısa sürede unutuldu gidiyor. Çocuklarını istedikleri gibi eğitme hakkı olan ailelerin bu haklarının elinden alınmasına da ses yok. Lafa gelince Mehmet Akif’ten şiirler okunup, “Asım’ın nesli” nutukları atılırken, Akif’in İstiklal Marşımızdaki “Hakkıdır, Hak’ka tapan milletimin istiklal!” sözü görmezlikten geliniyor. Gazi’nin Türk Gençleri’ne haklarını hatırlattığı hitabe, ortadan kaldırılmak isteniyor, çocuklarımızın her sabah okuduğu “andımız” yasaklanmak üzere. Zanlının mahkemede kendisini savunma hakkı, özel yetkilerle gasp ediliyor. Hâkimin, savcının yargılama hakkı gece yarısı inip anında onaylanan yasa ile elinden alınıyor. Lafa gelince “hak” icraata gelince “Huk” Türkiye’nin tepesine karabasan gibi çöken haksızlıklar şampiyonu AKP, haklarımızı gasp ederken muhalefet hak adına bir adım attı mı?
Evrensel hukuk kurallarına ve anayasaya aykırı olan “kişiye özel yasa” için gök kubbeyi yere indirmesi gereken muhalefet, parti içi çekişmenin derdine düşmüş. “Digital terör” ün önce itibar sonra da yargısız infaza mahkûm ettiği askerlerin hakkını aramak zaten yasak! Hak, hukuk ve adalet arayışı için adliye koridorlarını arşınlamanın da devri geçmek üzere. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlık hakkını dile getirmeye gör. Truva atı virüsler marifeti ile “terör örgütü üyeliği” damgası vurulur. “Digital terör” ün izlerini bulup mahkeme önünde kanıtlamakla iş bitmiyor. “Katalog suçları kapsamında tutukluluğun devamı kararı” ile üç-dört yıl cezaevinde ikamet etmek zorundasın. Bu kötümser tablodan sonra güzel ve özel bir hak arayışı paylaşmak istiyorum. İş hayatına baba mesleği balcılıkla başlayan Sefa Danış dostum, inşaat ve makine sektöründe Türkiye’mizin yüz akı bir girişimcidir. Soyadı ile müsemma Danış’a bazen danışmaya giderim. Çalışırken, sohbet edip oyun oynarken sık sık “Hakkını veer!” diye bağırışında olağanüstü bir kararlılık, samimiyet ve inanç bulurum. Çoğu kere hakkını alır. Alamadığını sandığımda “bu seferlik böyle olmasını istediğim için ısrar etmedim. Vicdanımın sesini dinledim” diye hoşgörü de sergiler. Hak arayışındaki üslubu, hakkın teslimindeki adilliği, alırken değil de verirken ki bonkörlüğü O’na kazandırıyor. Böylesi dostluklar kazandığım için beni de mutlu ediyor. Bu örneği verirken hak arayışımızdaki sünepeliği bir kenara bırakıp gırtlağımızı yırtarcasına sesimizi yükseltmeye ne dersiniz? Üstelik hayatın her alanında...
Not: Pazar günü “Hepimiz Türküz” mitinginde olacağım, Pazartesi de Silivri’de görüşmek üzere...