“Hâkimiyet Milletindir”in karşısına “Allah’ındır

23 Nisan 1920’de açılan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi “Hâkimiyet kayıtsız şartsız Milletindir” diyordu. O mecliste bulunan İslamcılar ve din bilginlerinin hiçbirisinin aklına bu sözün İslamî olup olmadığı gibi bir düşünce gelmiyordu, hiçbirisi bugünün Allah ile aldatanları gibi, “Hâkimiyet Allah’ındır” aldatmacasını, Millet egemenliğinin karşısına koymuyordu.
Peki bu sahtekârlığı bugün yapanların en başı kimdir? Kim olacak, AKP’nin evlere şenlik 63 “akil”inden biri olan Abdurrahman Dilipak Hazretleri (!). “Yaşasın şeriat” adlı kitabında şöyle demektedir: “Hâkimiyet yalnız Allah’ındır. Kur’anı Kerim birçok ayetinde bu gerçeği vurgular. Yine Müslümanlar, Kur’anı Kerim tarafından ’din yalnız Allah’ın oluncaya kadar savaşmaya’çağrılır. Allah, insanlar arasında adaletle hükmetmeyi emreder. Bütün bu iddialar, laik çevrelerin dudaklarını uçuklatan ifadelerdir.”
Benim dudağım uçuklamadı, ya sizin? Uçuklamadı, çünkü “Hâkimiyet Allah’ındır” biçiminde bir ayet Yüce Kitap’ta yok. Bakınız şu ünlü Müslüman Kardeşler’in liderlerinden Hudeybi neler diyor bu bağlamda: “Egemenlik kavramının Kur’an’ın hiçbir ayetinde bulunmadığına eminiz ve Peygamberin sünnetine ilişkin yaptığımız incelemelerde, Yaradan’ın kesin yüceliği ve ulaşılamazlığını anlatan bir terimin olmasının dışında hiçbir yerde bu terimi bulamadık.”
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ise TBMM’de yaptığı bir 23 Nisan konuşmasında, gerçek bir laiklik ve hakimiyet dersi veriyordu:
“Mutlak ve ontolojik hâkimiyet, eski deyimle, kevnî hâkimiyet, elbette ki Tanrı’nındır. Bunu, insanın kullandığı siyasal hâkimiyet ile karıştırıp ’Hâkimiyet Allah’ındır’diye bozgun yaratmak, dine ve Tanrı’ya saygısızlığın ifadesidir. Ve temelinden yalandır. Dindeki, ‘Egemenlik Tanrı’ya aittir’ ilkesinin anlamı ontolojik egemenliktir, siyasal-yönetsel egemenlik değil.
(...) Tanrı’nın hâkimiyeti adına bazen tüm evrensel normları eleştirenlerin kutsallaştırdıkları eski yönetimlerde sultan veya padişah, Tanrı’ya tanınan yetkilerle donatılıp ilahlaştırılmıştır. Çok eskiye gitmeye gerek yok; teokrasilerin laikliğe en yakını olan Osmanlı yönetiminin bile, hem de 1909 Anayasası’nda 5. madde aynen şöyledir: ‘Zat-ı hazret-i padişahînin nefsi hümayunu mukaddes ve gayri mes’uldür’.”
Bu “gayri mes’ul”lüğün yanıtını, büyük din bilginimiz Elmalılı Hamdi Yazır 1909 yılında şöyle verir: “Hâkimiyet-i milliye hilafetten üstündür.”
Cumhuriyet, Allah’ın gölgesi olduğunu öne süren sultanın hâkimiyetinden milletin hâkimiyetine, ümmetten millete ve kulluktan özgür birey olmaya geçişin adıdır.
Şimdi bunlardan vazgeçip geriye mi döneceğiz?
Evet bugün 23 Nisan... Eskiden “Neşe doluyor insan” derdik, çocukken neşe dolardık, büyükken bu sevinci paylaşırdık çocuklarımızla. Şimdi öyle mi? “Hâkimiyet Milletindir” ilkesini içine sindiremeyen yobaz takımı var bu ülkede ve bunlar el üstünde tutulmaktalar.
Bunlara teslim olmayacağız elbette. Çocukluğumuzda ilkokul okuma kitaplarında bulunan Hasan Âli Yücel’in o dizelerini çocuklarımıza belleteceğiz inadına:
“23 Nisan... /Yurdu koruyan/Yarını kuran,/Sen ol çocuğum.
Eskiyi unut/Yeni yolu tut/Türklüğe umut/Sen ol çocuğum.
Bizi kurtaran/Öndere inan/Sözünü tutan/Sen ol çocuğum.”

Yazarın Diğer Yazıları