Hakan Temel Aksel de gitti...
Hemen her gün içimizi yakan kötü haberler alıyoruz. Bu sütunlardan 17 Temmuz 2011 tarihinde “İnanç, inat, intikam” başlıklı bir yazıyı paylaşmıştım. O günlerde Silvan’da 13 şehit vermiştik. Hakan Ağabeyim de Zonguldak İl Jandarma Komutanlığı’ndan yeni emekli olmuştu. Geçtiğimiz gün Ali Güleç aradı “Aksel’i kaybettik” diye. Dünya başıma yıkıldı. Zonguldak’ta cenaze namazını kılıp çok sevdiği memleketi Çanakkale’ye uğurlarken, Kuleli ve Harp Okulu’nda birlikte olduğumuz arkadaşlarımızı, şehitlerimizi ve Ergenekon-Balyoz tertiplerinde hapse atılanları düşündüm. Kayınpederi Engin Alan hapse girince 6 ayda kanser olup toprağa giren Yılmaz Çetin geldi aklıma. Bunlar buz dağının görünen yüzü. O kadar çok acı çekildi ve çekiliyor ki her birinin romanı yazılması gerekirken elimizden bugün 4 yıl önce yazıp bana yolladığı düşüncelerini tekrarlamaktan başka bir şey gelmiyor. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
“13 şehit, 7 yaralı, söylemesi kolay... Evlatlarını kurban veren Yüce Türk milleti, olan biteni bağrına taş basarak izlemeye devam etmekte... Evet ne acıdır ki izlemeye devam etmekte!..
Unutulmaz günler...
1992-1995 yılları arasında bu üzücü olayın meydana geldiği Silvan’da Jandarma Komando Bölük Komutanı olarak görev yaptım. O günlerden bugünlere çok şey değişti. Bütün dikkatini PKK terör örgütü ile mücadeleye adamış bir bölüğümüz vardı.
Eşlerini, çocuklarını büyüklerine emanet etmiş, yaz kış demeden araziyi kendine ev edinmiş, çatışırken, dinlenirken, yemek yerken, dururken, yürürken davasına inançla bağlı, intikam almaya yemin etmiş, kan kardeşi gibi kenetlenmiş, subayından erine kadar aynı hayat şartlarında tek bilek, tek yürek olmuş, hırs küpü, iyiye şefkatli, kötüye acımasız kahraman bölüğümüz.
Hiç unutmayacağım o günleri, burnumda tütüyor. Zor şartlarda görev yapmamıza rağmen bugünkü kadar karamsar değildik. Sadece Mehmetçikler mi?.. Devletin bütün kurumları, tüm amir ve memurları, o dönem kaymakamlığımızı yapan Melih Özay ve Fatih Ahmet Kurt, Hakim İzzettin Bey, İlçe Emniyet Müdürü, İlçe Jandarma Binbaşısı İbrahim Aktürk ve daha niceleri...
Silvan merkezinden uzakta çatışma anlarında çok duymuşumdur seslerini merkezdeki büyük telsizden. ‘Bir ihtiyacınız var mı? Nereye istiyorsan oraya getirelim, bölgeye nasıl gelelim?’şeklinde... Ve gelmişlerdir de... En az bizler kadar heyecanlı, en az bizler kadar hırslı, sanki bizim gibi onlar da bölüğümüzün mensubu. Onlar da arzuluyor başarıyı, paylaşıyor acıyı, onlar da bizim gibi bilekten ve bizim yürekten. Sen, ben, o yok; biz vardık...
Aynı inançla omuz omuza
Silvan merkezinde Tim’de çalışan polis amiri Gazi Çolak gece saatlerinde şehir merkezinde bir çatışmada başından yaralandı. İlk yardıma koşan bölüğümüzün zırhlı araçlı bir birimi. Allah selamet versin biz yerleştirdik ambulansa. Kendisi şu an İzmir’de emekliliğinin tadını çıkarıyor. O yıllarda devletin tüm kurum, amir ve memurları aynı inanç, aynı inat ve aynı intikam hissiyle omuz omuza mücadele ederdi.
Ve korucular, kenara itilmiş kahraman kardeşlerimiz... Tecrübesiz Mehmetçiğe zarar gelmesin diye göğsünü çoğu zaman ona siper eden, isimsiz kahramanlar... Aynı lokmayı, aynı kaderi paylaştık onlarla da. Zemin kaymalarından ne yapacaklarını bilmeyen biçare kardeşlerimiz ne durumdalar kim bilir?.. Terör örgütüne yardım mı etsek, yoksa böyle mi devam etsek ikilemine bilerek itilen kardeşlerimiz. O yıllarda namusumuzu dahi emanet edecek kadar güvendiğimiz kardeşlerimiz. Bilirsiniz PKK terör örgütü korucu sistemine karşıdır, ne hikmetse kendisini Türk aydını sanan meczuplar da... Kim koyduysa onlara aydın sıfatını? Görmüşler mi oraları? Lokmalarını paylaşmışlar mı? Gece dağda aynı taşı yastık yapıp sohbet etmişler mi? Biliyorlar mı fakirliklerini, sıkıntılarını, kahramanlıklarını, nelere katlandıklarını?.. Ve buna rağmen devlet sevgilerini. Devletteki akıl alınmaz değişikliklerin onları nasıl yaraladığını, kendi memleketlerinde hain damgası yemenin ne demek olduğunu? Bazıları Habur’da devlet eliyle davulla zurnayla karşılanırken....
Bölgenin korucularından bazıları ile telefonla görüştüm. 14 Temmuz 2011 günü meydana gelen talihsiz olayda birliğimizin yanında kılavuz olarak görevli korucular götürülmemişti. Alınıyorlar buna ve en az bizler kadar üzülüyorlar. Söyleyen Silvan Bayrambaşı köyü eski Korucubaşısı Mehmet Ali Tekçi.
Ne kahramanlar tanıdım, 3 defa yaralanıp hava değişimlerinden dönüşlerde, geri hizmet görevinden Tim’deki görevine dönmek için yalvaran Eskişehirli Ali Çavuş, tek dileği şehit verdiğimiz kendi Tim komutanı Emirdağlı Üstçavuş Önder Pala’nın intikamını almaktı. Önder’le birlikte 2 şehit daha vermiştik. Rizeli J. Komd. Çvş. Oktay Turut ve Yozgatlı J. Atğm Tahir Eliaçık. Tahir, yaralı Önder’i helikoptere kadar götürüp geri döndü ve Önder’in mevzisinde çatışırken şehit düştü. Korkusuz kardeşim eğitimini yurt dışında tamamlamış sağlam bir Türk genciydi. Aynı gün 14 yaralımız vardı; o yaralılar iyileşip bölüğümüze tekrar katıldı. Ve inançla, inatla tekrar sarıldı tüfeğine. Tek istekleri aynı gece rüyalarına girerek cennetten kendilerini selamlayan şehitlerin intikamını alabilmekti. Aldılar da Allah’a şükür; bu sayede başımız dik.
O duyguyu iyi bilirim
Ve şehit ailelerinin, vatan için bayrak için, kurban verdikleri oğullarının acısı hiç çıkmaz yüreklerinden. Duygularını çok iyi bilirim. Zordur gerçekleri onlara söyleyebilmek. Yozgatlı kahraman Tahir’in babasının dediklerini hâlâ hatırlarım. Onları tek mutlu edecek şey, şehitlerin intikamının alınmasıdır. Sözde barış, sözde demokrasi, saçma sapan çözüm önerileri daha da yaralar onları... Tahir’in babası, şehit haberi için aradığımda şöyle demişti: ’Komutan evladımın komutanısın, ben ve iki oğlum daha var; izin ver geleyim, silah ver gidelim, evladımın intikamını alayım.’Bu olayda ve evvelce şehit olan bütün kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Aziz hatıraları ve ailelerinin önünde saygıyla eğiliyorum.
İnsan hakları, Avrupa Birliği, uyum yasaları, PKK’nın Meclis’teki malum uzantıları, demokrasi ve barış söylemi altında yatan hain tuzaklar, sözde çözüm önerileri, memlekette suç yaratıp yamama modası ve benzeri hususlar yüzünden, kahraman Mehmetçik kolu ve bacakları kesilmiş, gözü kör, kulağı sağır edilmiş ve bu biçimde terörle mücadele etsin diye kurtlar sofrasına bırakılmıştır... Devletin kurumları, amirleri ve memurları ayrı telden çalmakla kalmayıp, bu başarısızlığın suçlusunu da çaresiz Mehmetçiğe komuta eden, çaresiz komutanlarda arayan basın mensuplarına da çanak tutuyorlar...
İzlemeye devam mı?..
Terörle mücadelede kayıplar ve acılar vardır. Mücadelenin, vatan olabilmenin kaçınılmaz sonuçlarındandır bu. Ancak intikamları alınabilecek mi? Bu inanç ve inat var mı? Yoksa daha fazla taviz vermek için yaratılan bir fırsat mı bu? Yahut daha başka tavizler de sunarız, biraz daha kan dökün, çaresiz bırakın diyerek düğmeye mi bastılar? Soru işareti burada işte... O yıllarda da olurdu böyle sıkıntılı ve üzüntülü anlarımız. Ama devlet topyekün atardı tokadını. Kısaca 1992-1994 yıllarını böyle geçirdik Silvan’da. Ancak 1995 yılında Silvan’ın, ülkenin diğer bölgelerindeki yerlerden çok fazla farkı kalmamıştı. Asayiş sağlanmış, üstünlük devlete geçmiş, hainler sindirilmiş, huzur bulunmuştu. Kazanmıştı tek bilek, tek yürek olanlar; inanç, inat ve intikam hisleriyle...
Acı olayın yaşandığı 14 Temmuz günü, o yıllarda bölüğümüzde görevli 10 kadar Mehmetçikten telefon aldım. Ağlıyordu yürekleri, sesleri titriyordu. Kan vererek, kardeşlerini cennete uğurladıkları, ter dökerek, inatla şekillendirdikleri Silvan’da nasıl olur bu iş diyorlardı.
Dertleştim onlarla, üzülmeyin geçer dedim, ama diyemedim onlara İnanç, inat, intikam fani şeyler vesselam; yüce Türk milleti olarak izlemeye devam...”
Hakan ağabeyimin dediği gibi izlemeye devam mı?.