Haçlı Çanakkale'yi nasıl geçti?

Rahmetli Akif’in Çanakkale Şehitleri için kaleme aldığı o muhteşem şiirinde dile getirdiği, her metrekarede Türk’ün üzerine 6 bin mermi düşecek şekilde çullanan düşmanlar kimdi, bir görelim:
“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?/En kesif orduların yükleniyor dördü beşi./Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya/Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya./(..)Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,/Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer/Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,/Avustralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!”

İşte bu millet Mustafa Kemal gibi komutanlar önderliğinde İngiliz’e, Fransız’a velhasıl yedi düvele karşı Çanakkale’yi geçilmez kıldı. O gün Çanakkale’yi geçemeyen Eski Dünya ve Yeni Dünya’ya mensup müstevli Haçlılar 1938’den itibaren, yeni bir stratejiyle bu topraklarda öyle bir değişim ve dönüşüm gerçekleştirdiler ki, bugün Mehmet Akif ve Çanakkale Şehitleri ile ruh ikizi olduğunu iddia eden, eli sadakalı dili Kur’an’lı nesiller Mustafa Kemal’leri düşman, İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı, Sevr’ci Amerika’yı dost ve müttefik gördüler ve sonunda “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınır” hâle geldiler.

Bu öyle bir talihsizlikti ki Çanakkale’de müstevli Haçlının öptüğü abdestli eller artık onun karşısında el pençe divan duruyor, demokrasi adına sana muhtacım, insanlık adına sana muhtacım, varlığımı korumak ve sürdürebilmek için sana muhtacım, daha çok tüketebilmek için sana muhtacım, terörle mücadele için sana muhtacım yalvarmalarıyla, dün öptürdüğü elleri, efendiler tarafından içine bir şeyler konsun diye, açılmış avuçlar haline getiriyordu.
Bu surdan bir gediğin açılması idi.

Hatta bu, surdan bir gediğin açılması değil, en sağlam surun serbezebin olmasıydı.
Siz deyin emperyalizm, ben diyeyim müstevli Haçlılar, Türk’ün sinesi olan Çanakkale’yi, bir koldan, işte bu serbezemin olmuş surun molozları üzerinden geçerek işgal etti.
Haçlıların Çanakkale’yi ikinci cepheden nasıl yarıp geçtiğini fark edebilmek için de Çanakkale’yi geçilmez kılan ruhu Mehmetçiğin komutanı Atatürk’ün ağzından dinleyelim:
“- Karşılıklı siperler arası 8 metre, yani ölüm kesin. Birinci siperdekilerin hepsi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerlerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılıkla biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında ölenleri görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise Kelime-i Şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale savaşlarını kazandıran bu yüksek ruhtur.”

İşte bu, dostları imrendiren düşmanları ise kıskandıran ruh toplumdan kopuk kesimler tarafından “laiklik” adına katledilmiştir.

Türk’ün dini Türk’e çok görülmüş, Peygamber Ocağı dediği ordusu ile milletinin arası “laiklik” maskesi ile aşındırılmış, katledilen bu yüksek ruhun bıraktığı boşluktan müstevli Haçlılar boyunlarında kravat, çantalarında dolar, beyazperde ve televizyon ekranlarında film, raflarda kitap, sivil toplum kuruluşlarında beşinci kol olarak sızmış, elinde Kur’an, dilinde tekbir Çanakkale’yi geçilmez kılan Bombasırtı ve Conkbayır nesli artık disko, internet kafe ve yetim hakkının gasp edildiği ihale takipçisi bir nesil haline dönüşmüştür.
Biz, Çanakkale’yi geçilmez kılan ve Milli Mücadele’yi zaferle noktalayıp Türk milletine şeref, haysiyet, vatan ve devletini hediye eden nesillere karşı herhangi bir dünyalık adına sanki bu vatanı işgal eden onlarmış gibi savaş açılmasını da, yine, milletin Çanakkale’yi geçilmez kılan ruhu olan vazgeçilmez mânevî değerlerine laiklik yahut başka şeyler adına çullanılmasının da emperyalizmin ve Haçlının oyununa gelmek olduğunu görüyor, bunu biliyor, bunu söylüyoruz...

Yazarın Diğer Yazıları