Haçlı aklına nasıl güvenelim!
Batı dünyası, yani Haçlılar çok maharetli insanlar.
Önce İslâm ülkelerinden "hırslı, hain fıtratlı; nefsini din, devlet ve milletinden önde tutan" insanlarla irtibata geçip onları bir güzel "devşiriyor", ardından o kişilerin o devletin siyasi karar mekanizmalarında yer almasını, ordu ve bürokrasiyi ele geçirmelerini sağlıyorlar. Zaten bu ülkenin zenginleri de kendi ürettikleri malları pazarlayan insanlar oldukları için, ticareti de ele geçirmiş durumda geliyor. Üzerinde yaşayan insanlar ne kadar "Benim ülkem" derse desin, bir ülkenin siyaseti, ordusu, ticareti kimin elinde ise o ülke aslında onun ülkesidir.
Haçlı, yani Batı, bununla yetinse, iyi!!! Ne olur ne olmaz diye, bir gün gerektiğinde el koydukları ülkeyi kaosa sokacak, sokaklarını, dağını taşını kan gölüne çevirecek PKK gibi unsurlar üretip, yedekte tutuyorlar. Bu yazıyı, yeni Kültür Bakanı, "Türkiye şaha kalktığı için yedi düvel bizimle uğraşıyor" demesi üzerine kaleme aldık.
Türkiye şaha kalktığı için mi, üzerindekiler bir bir toprağa düşüyor, anlayabilmiş değiliz. Sen NATO'dasın, sen, "Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı"sın, sen, PKK terör örgütü ile "Barış süreci" adı altında masaya oturmuş, o masada ne konuştuğunu diğer siyasi partilerden, bu devleti kuran Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden saklamışsın. İki İHA yaptın, bir iki helikoptere ufak tefek elektronik eklemeler koydun diye şaha kalktım sanıyorsan, su birikintisinde yüzen saman çöpündeki sineğin kendini Barbaros sanması gibi bir konuma düşersin.
Evet, Türk milleti tarihte büyük bir milletti. Türk insanının cevherinde her türlü potansiyel var. Lâkin durumu doğru tespit etmez, "zannı" gerçek, "rüyayı" hakikat olarak algılarsan, uyandığında, kendini yara bere içerisinde bulursun. Nitekim yara bere içerisindeyiz, her tarafımızdan kan akıyor, insanlar sokağa çıkamaz hale geliyor, insanlar Türkiye'yi terk etmek için yollar arıyor, denizlere dökülüyor. Güçlü olan bir ülkede bunların tam tersi olur. Güçlülük, bir ülkeyi yedi düvelin hedefi haline getiriyorsa, ABD güçlü bir ülke, o zaman yedi düvelin önce ABD ile uğraşması gerekir. Çin yahut Rusya için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Kabul edelim ki, Türkiye'yi yönetenler ülkeyi yalnızlaştırmış, hiç gereği yokken Libya'dan, Mısır'a, Suriye'den Irak'a devlet ve milleti çok çetin badirelere bulaştırmıştır.
Daha beteri ise önümüzdedir.
Çünkü bu zihniyet Türklük ve İslâm'ın birleştirici hamuruna "36 Etnik grup" tohumu ekip, sulama ve gübrelemeye başlamıştır. Binlerce arkadaşını Müslüman Türk oldukları için şehit vermiş rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun herhalde, "Anayasa'dan Türklüğü kaldırma vaadinde bulunan" mevcut iktidar zihniyetine bir bedduası olacaktır.
Bir de "yedi düveli suçlamak" bizi tezkiye etmez ki. Türkiye ile uğraşmak onların işi gücü ise bizim işimiz gücümüz de, bu uğraşları tersine çevirmek olmalı. Bunu başarabilmek için ise ülke içerisinde tam bir "birlik ve beraberliğe" ihtiyaç olduğu kesindir. Peki, bizi yönetenler değil mi 36 etnik yapıdan bahseden ve kendilerine oy vermeyenlere meyhane kavgasında bile söylenmeyecek hakaretler eden?..
Türkiye'yi parçalamak isteyenler de bu toprakların 36 etnik yapıdan oluştuğunu ve federasyona geçilmesini istiyor; Türkiye'yi yönetenler de... Laf başka, icraat başka... Daha elle tutulur bir örnek verelim. Kıbrıs'ta Haçlılar, "Türkler ve Rumlar bir olsun" demiyor mu? Diyor. Erdoğan hükümeti de aynı şeyi istememiş miydi, "Yes be annem"cileri desteklemediler mi? "Kıbrıs, AB'ye üyeliğimizde ayak bağı" demediler mi?
Kıbrıs'ta "Rumlarla-Türk'ün birlik olması" demek, Kıbrıs'ın elden çıkması, Kıbrıs'ın Rum'un olması demek...
Aynı mihraklar sıra Türkiye'ye geldiğinde, "Kürtlerle ayrışın" istiyor. Orada öyle, burada böyle... Her iki akılda da, Türkiye küçülüyor, Türk vatanı elden gidiyor...
Öyleyse, Haçlının Kıbrıs'ta "birleşin", Türkiye'de "ayrışın" aklının arkasından gidenlere biz şimdi nasıl ve niye güvenelim!