Hac'da "rutin" facia…
Hac'da mutad olduğu üzere yine bir facia yaşandı. Kimileri kızacak "ne demek mutad?" diye ama durumu izah edebilecek kelime bu. Son yirmibeş yılda Hac'da 3500 kişi ölmüş.
Bu tür kitlesel ölümlerin dışında, Hac kazaları literatürüne "ufak tefek" olarak geçebilecek kazalarda ölenlerin sayısı buna dahil değil.
Hac organizasyonunu üstlenen Suudi yetkililerden ancak "katliam" olarak nitelendirebileceğimiz facia ile ilgili özür beklerken ölenlere suçlama gelmesi ise bu "kazaların" devam edeceğinin en önemli göstergesi.
"Cahil" hacıların laf dinlememesi ve kurallara uymaması neticesinde gerçekleştiği iddia edilen bu facianın suçlusu da ölenler oldu.
Bir an benzer organizasyonun Batılı bir ülke tarafından yapıldığını düşünün ve samimi bir şekilde cevap verin "böyle facialar yaşanır mı?".
Problem insana verilen değerle ilgili.
Lafı eğip bükmeye gerek yok, İslam dünyasında insanın değerini bu ve benzeri facialar sonrası yapılan açıklamalara bakarak görebilirsiniz.
Eğer hala görmüyorsanız hayatını kaybeden Hacı adaylarının cenazelerinin un çuvalı gibi istiflenmesinde görebilirsiniz.
**
Suudi yetkililerinin faciaya kılıf uydurmaya yönelik açıklamalarını anlayabiliriz. Yine Suudi din adamlarının mevzuyu "kader"e bağlayıp ülkelerinin bu konudaki beceriksizliklerini örtmeye çalışmasını da anlamlı bulabiliriz.
Lakin nedense bazılarının Hac'da tam anlamıyla "rutin" hale gelen facialardan dolayı yapılan eleştirileri üzerine alınıp Suudi yetkilileri savunmaya kalkmasını anlayamıyorum.
Üstelik Hac organizasyonunun niteliğini değerlendirme hususunda en tecrübeli kurum sayılabilecek (neticede bu organizasyonun tarafıdır) Diyanet İşleri Başkanlığı bile facialardaki "organizasyon hatalarına" dikkat çekerken.
Bu savunmalar yapılırken, Suudileri bile şaşırtacak şekilde "bu tip organizasyonlarda bazı sıkıntılar görülebilir" açıklamaları ise akıl sınırlarını zorlayacak türden.
Bu yılki organizasyonda ölü sayısı 1000 civarında. "Bazı sıkıntılar" denilen şey, bin kişinin hayatı.
Merak ediyorum hangi gelişmiş organizasyonda bin kişi ölüyor?
Bu "görülebilecek" olaylara birkaç örnek sayabilir misiniz?
Yoksa ona da Roma'da çıkan İsyanlardan mı örnek vereceksiniz?
Veya Ganj'da yıkanırken boğulan Hinduları mı?
Heysel stadında ezilen İtalyanları mı?
**
Sadece bu yıl bin küsür kişinin öldüğü bir organizasyonda "yönetim boşluğu" olmadığını iddia etmek de ancak bize mahsus bir özelliktir.
Eğer böyle bir rezalet o beğenmediğimiz "diyar-ı küfür"de olsaydı sorumlular kendisini yargı önünde bulurdu.
Bizde ise "kader" der geçiştirilir, "fıtrat" der unutturulur, bir parça eleştirirseniz bu eleştiriler "saldırgan davranış" sınıfına sokuluverir.
*
MHP'nin deklarasyona ihtiyacı var mı?
Davutoğlu bir "deklarasyon"dur gidiyor. Durmadan çağrıda bulunuyor "Gelin bütün parti liderleri olarak, teröre karşı ortak bir deklarasyonda buluşalım."
Davutoğlu "çağrımıza cevap gelmezse sorumluluk MHP ve HDP'de olur" demiş.
Merak ediyorum.
MHP çağrıya cevap vermezse terörle mücadele edilmeyecek mi?
MHP bugüne kadar terörle mücadele için hükümetin getirdiği bütün tekliflere açık ve destekçi oldu.
Bunları yaparken de deklarasyonla yapmadı.
Hükümet teröristle müzakere masasına otururken bunu deklare ederek yapmadı, mücadele etmek için de deklarasyona ihtiyacı yok.
MHP mücadelede sonuna kadar yanlarında olduğunu ilan etmişti zaten.
Neticede siyasi partilerin terörle mücadeleye destek vermesi milli bir vazifedir. MHP başından beri AKP'yi ve diğer partileri bu mücadeleye davet ediyordu.
AKP "mücadele"ye sonradan dahil olduğu için diğer partileri de dahil edecek bir süreci başlatmak istiyor olabilir.
Aslında MHP yıllardır benzer bir "deklarasyon" için diğer partilere çağrıda bulunuyordu.
AKP mecbur kalarak da olsa bugün bu çizgiye gelmiş gözüküyor.
Sıra CHP ve HDP'de…
Teröristle müzakere ve işbirliği hususunda sabıkalı olan bu üç parti böyle bir deklarasyon yayınlarsa millete terörle mücadele edeceklerine dair "garanti" vermiş olacaklar.
MHP'nin böyle bir "garanti" vermeye ihtiyacı var mı?
Cevabı sokağa inip vatandaşa sorabilirler…