Güvenli bölgeye dikkat
ABD Başkanı Trump'ın Suriye'den asker çekme senaryosuyla ilgili yaşanan gelişmelerle eşzamanlı Fırat'ın doğusunda güvenli bölge kurulması yönündeki sürpriz açıklaması, günlerdir Türkiye başta olmak üzere dünya gündeminin başında yer alıyor.
Tampon, güvenli ve özerk bölge kavramları bazen birbirleriyle karıştırılmaktadır. Tampon Bölge; güvenliğin sağlanması amacıyla iki devlet arasında hudut boyunca askerlerden arındırılmış bölgedir. Türkiye bu fırsatı Suriye ile iyi ilişkiler içinde olduğu dönemde değerlendiremedi. Güvenli Bölge; BM güvenlik konseyi kararıyla belirli bir bölgede insani yardım amacıyla güvenlik önlemlerinin sağlanmış olduğu bir alandır. Özerk Bölge ise, Bir devletin siyasal bütünlüğü içinde yer almakla birlikte, iç işlerinde az çok bağımsız bölgelere verilen addır.
Ankara'nın, 2011'de Suriye'de başlayan iç savaşla birlikte askeri müdahale dayatmalarını göz ardı ederek gerek güvenliği açısından, gerekse göç dalgasını önlemek amacıyla güvenli veya tampon bölge tesis etme konusundaki arayışları, küresel güçler tarafından sürekli olarak reddedilmiştir. Nedenine gelince, günümüzde de görüldüğü gibi herkesin "Nasıl bir güvenli bölge" istediği konusunda farklı görüşleri vardı. Kuşkusuz Türkiye'nin öteden beri ısrarla üzerinde durduğu "Güvenli Bölge" yapısında, TSK kontrolünde PKK uzantısı terör örgütlerinden arındırılmış ve bölgenin çeşitli noktalarında yerel halkı temsil eden bir yönetimin kurulması fikri yatmaktadır.
ABD Başkanı TRUMP, Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna planladığı 3. askeri operasyonu önlemek amacıyla ekonomik tehditler savurmuş, aynı zamanda "Havuç-Sopa Teorisinde" olduğu gibi Ankara'nın arzu ettiği "Güvenli Bölgenin" kurulmasını da önermiştir. ABD uluslararası ilişkilerinde her zaman olduğu gibi sürekli zaman kazanma ve oyalama taktiğini burada da başarıyla uygulamaktadır. Örneğin, 1991 de Safvan'da imzalanan anlaşmada uçuş yasağı olmasına rağmen ABD, bir yandan güney ve kuzeyde Iraklıları ayaklanmaya teşvik ederken, diğer yandan Saddam'ın uçuş yasağı olmasına rağmen helikopterler eşliğindeki saldırılarına göz yummuştu. Sonuçta, Irak'ın kuzeyinden yaklaşık 1 Milyon kişi Türkiye'ye sığınmıştır. Sonrasında ABD'nin alelacele öne sürdüğü tasarı BM'nin 688 no.lu kararıyla önce uçuş yasağı getirilmiş ve daha sonra ABD liderliğinde İngiliz, Fransız ve Türkiye'den oluşan Çekiç Güç ile yalnız Kürtler için güvenli bölge oluşturulmuştur.
Türkiye Yanıltıldı.
Oyun devam ediyor! 1992'de Iraklı muhaliflerin Erbil'deki Selahaddin Toplantısı'nın bitiminde dönemin Cumhurbaşkanı Merhum Turgut Özal ile İstanbul Harbiye Ordu Evi'nde bir görüşme yapmıştık. Bu görüşmede; Kerkük ve Telafer'in güvenli bölgeye neden dâhil edilmediğini, bunun sonucunda Türkmenlerin bölgede zayıf düşecekleri belirtildiğinde Merhum Özal; ben Bush ile birebir görüşmekteyim, bu geçici bir durumdur, en fazla 6 ay devam edecek ve Irak eski haline dönecektir yönünde bir ifade sarf etmişti. Güvenli Bölge uygulaması 13 yıl devam etti ve Saddam sonrası 2005 deki yeni Anayasa'da daha güçlü yer aldı. 1992 de Kuzey Irak'ta Güvenli Bölge'nin ilanından 27 yıl sonra, 2019 da bu kez Suriye'nin kuzeyinde benzer bir tablo ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Rusya'nın Türkiye'nin kaygılarının giderilmesi yönünde çabaları olsa da, bölgenin Esat Yönetimi ve ordusunun kontrolünde olmasının yanı sıra Moskova'da büroları bulunan PYD/ YPG'lilere de göz kırpmaktan geri kalmıyor. Putin'in Erdoğan ile Moskova'da 26. kez bir araya geldiği son toplantıda Türkiye'nin Suriye ile 1998 de imzalanan Adana Anlaşması'nı hatırlatması, Suriye krizinin çözümünde Şam yönetimi ile bir araya gelmenin gerekli olduğuna işaret etmiştir.
ABD'nin müttefiki sözde Kürtlerin temsilcileri olan SDG, Moskova ve Batılı ülkelere yapmış oldukları ziyaretlerde, Şam yönetimiyle arabuluculuk yapmalarını, Suriye'nin kuzeyinde kendilerine özerk bölge verilmesi karşılığında, kontrolleri altındaki bölgeyi Şam yönetimine devredeceklerini ve Türkiye ile de ortaklaşa savaşa girebileceklerini bildirmektedirler. SDG'nin Şam Yönetimiyle de görüşmeleri devam etmektedir.
Suriye'de kurulması öngörülen Güvenli Bölgenin derinliği ve genişliği tartışılıyor, ABD Kürtler korumaya alınmadan çekilmeyiz diyor, bölgenin havadan korunup korunmayacağı, bölge içerisinde kimlerin olacağı, boşaltılan yerlere Arap NATO'su mu yoksa Rojava Peşmergeleri mi yerleşecek, ABD Üsleri ne olacak, PYD Milisleri nereye yerleşecek, PKK ve uzantıları bölgeden uzaklaştırılacak mı? Arapların dönüşü sağlanacak mı?
Bunlara benzer bir sürü soru. Menbiç ve İdlib'de sorunlar devam ediyor. Ankara uçuşa yasak bölge ve rejimin bölgeye hâkim olmasını istemiyor. Bundan sonraki diplomasi sürecinde Türkiye'nin istekleri ve hedeflerinin gerçekleşmesi hiç de kolay olmayacak.