Güvenli Bölge çıkmazı
2011 yılında Suriye'de başlayan iç savaşla eş zamanlı olarak Ankara'nın ülkemizin güvenliği ve göç dalgasını önlemek amacıyla ön gördüğü güvenli bölge arayışları başta ABD olmak üzere uluslararası camia tarafından sürekli olarak kabul görmemiştir.
Zaman içerisinde ABD'nin bölgede Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı altında PKK uzantısı YPG/PYD terör örgütlerinden oluşan grupları müttefik olarak görmesi ile Suriye'nin kuzeyindeki tablo net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Haritada görüldüğü gibi; SDG 2017'de Amerikan ordusunun desteğiyle Suriye'nin kuzeyini üç bölgeye ayırarak her birinde iki olmak üzere toplam altı kantondan oluşan bir Kürt federasyonu projesinin alt yapısının temeli atılmıştır. Bölgede, El Cezira bölgesinde Kamışlı ve Haseki Kantonları, Fırat bölgesinde Kobani, Sarrin ve Tel Abyad Kantonları, üçüncü bölge olan Afrin'de ise Tel Rıfat, Raju ve Cindires Kantonları yer almaktadır.
2018 Ocak ayında Türk Silahlı Kuvvetleri Fırat Kalkanı operasyonuyla Cerablus/El Bab ve ardından Rusya'nın destekleriyle Zeytin Dalı operasyonunda Afrin'i ele geçirdi ve kurulan kantonların dengesi kısmen de olsa bozuldu. Öte yandan ABD, Suriye'nin kuzeyinde sözü edilen terör örgütlerine hava araçları başta olmak üzere her türlü askeri silah ve mühimmat desteğini sağlamış ve yine haritada görüleceği gibi SDG güçlerinin kontrolündeki kantonlarda, 7 havaalanı ve 11 askeri üs de inşa etmiştir.
Netleşen bu tablo sonucu ülkemiz için beka sorunu ortaya çıkmış ve göç dalgası da artarak devam etmiştir. Bu arada Türkiye'nin bölge ile ilgili ciddi uyarıları devam ederken üçüncü askeri operasyonun yapılması konusundaki kararlı tutumu, ABD yönetiminde farklı yorum ve gelişmelere sebep olmuştur. Nitekim Aralık 2018'de ABD Başkanı Trump'ın Suriye'den asker çekme senaryosuyla ilgili yaşanan gelişmelerle eş zamanlı Fırat'ın doğusunda Ankara'nın arzu ettiği güvenli bölge kurulması yönündeki sürpriz açıklaması, dünya gündeminde yer almıştır.
Trump'ın asker çekme ve güvenli bölge konusundaki açıklamaları, Amerika'da Pentagon ve Kongre tarafından karşılık görmedi. Diğer bir ifadeyle ABD'nin sürekli zaman kazanma ve oyalama taktiği olduğu da ileri sürüldü. Bilindiği gibi Ankara, Suriye'nin kuzeyinde kurulacak herhangi bir özel yapıya izin vermeyeceği ve oldubittiye müsaade etmeyeceğine dair yaptığı çeşitli açıklamalara rağmen yukarıda sözü edilen tablo aynen devam etmektedir.
Türkiye'nin her an 3. operasyon yapma tehditlerini gören Amerika, Türk Silahlı Kuvvetleri ile hem sahada karşı karşıya gelmemek, hem de S-400 alımından sonra Rusya'nın daha fazla yakınlaşmasını önlemek adına Ağustos ayı başında yeni bir öneriyle Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge kurulması konusunda Türkiye ile anlaşmaya vardı.
Batı medyasında yayınlanan haberlere göre, müttefik olarak Türkiye ile müzakereleri başlatan ABD, aynı zamanda Suriye'de Kürt grupları ile de temaslarını sürdürmektedir. Öteden beri Ankara, kendi kontrolünde oluşturulacak güvenli bölgenin 460 Km genişliğinde ve 30-35 Km derinliğinde olmasını arzu etmektedir. Kürt gruplarının ABD'ye dayatmaları ise 5-10 Km derinlik ve 140 Km genişlik şeklindedir. ABD ile Ankara arasında devam eden görüşmelerde güvenli bölgenin çapı tam olarak netleşememiştir. Şu ana kadar elde edilen bilgilere göre; önümüzdeki günlerde Türkiye'de Müşterek Harekât Merkezi'nin kurulacağı ve öngörülen güvenli bölgede ilk etapta 10 noktada üs inşa edileceği hususunda anlaşma sağlandığıdır. Aynı kaynaklara göre ABD doğal müttefiki olan Türkiye ve diğer müttefiki olarak destek verdiği Kürt gruplarının istekleri karşısında orta bir yol bulma peşindedir.
Güvenli bölge ile ilgili ABD ile varılan anlaşmanın detayları henüz açıklanmasa da bir dizi sorunlarla karşı karşıya kalınacağı ve bazı merkezlerin de harekete geçeceği aşikârdır.
Öncelikle ABD'nin bölgede ana hedefi, Kuzey Irak benzeri bir yapı oluşturmaktır. Bu durumda uluslararası hukuk açısından Esad Yönetimi'nin tutumu önem arz etmektedir. Dolayısıyla Ankara'nın Esad'la müşterek bir çalışma başlatması yararlı olacaktır.
Sorunlara gelince; derinlik ve genişlik boyutları, ağır silahların akıbeti, kantonların durumu ne olacak, Sincar, Halep ve Menbiç'ten gelen yolların buluştuğu noktaların kontrolü nasıl sağlanacaktır? Menbiç tecrübesi de dikkate alınmalıdır. Bu arada Suriyeli sığınmacıların bölgeye dönmelerinin yol haritası da masaya yatırılmalıdır.
Sonuç olarak, Türk askeri güvenli bölgede serbestçe hareket edemedikçe, bölge halkının inanacağı siyasi bir otorite olmadıkça ne barış koridoru, ne de güvenli bölgenin kurulması efektif olabilecek midir? Herşeye rağmen Diplomasi sonuna kadar kullanılmalıdır.