Gündem değiştirme zamanıdır
İş başındaki iktidar, gelir ile gider, üretim ile tüketim, ihracat ile ithalat arasındaki devâsâ açığı dışarıdan sağladığı sıcak para ve kredilerle finanse ediyordu. Bunun sonsuza kadar sürmeyeceği, böyle devam etmeyeceği hep yazıldı, çizildi. İktidar tarafı ise bu itirazlara üretim ağırlıklı bir ekonomik politika uygulayacak yerde “cari açık sorun değil” türünden içi boş, zayıf cevaplar verdi. Sonra Avrupa’dan kriz sinyalleri gelince iktidardan “bu defa kriz, teğet bile geçmeyecek” türünden açıklamalara sığındı. Önüne her geleni ithal eden Türkiye ekonomisi seçim sırasında yapılan hovardalıklarla sıkışma emareleri gösterince, “bu kriz bizim krizimiz değil” gerekçesini ileriyi sürmeye başladılar.
Seçim sonrasında dolarda beklenen tırmanışı, iktidar rezervlerini piyasaya sürerek belirli bir seviyede tutmaya çalıştı. Ancak cari açığın büyüklüğü, mızrağın çuvala sığmayacak konumda olduğunu gösterdi.
Sonuçta ekonomideki kötüleşme ile onun üzerine eklenen yolsuzluklar hükümeti zorlamaya başladı. İktidar bu defa sürdürülebilir olmaktan çıkan cari açık için zamlara baş vurdu. Türkiye, zaten yıllardan bu yana dünyanın en pahalı benzinini ve etini tüketiyordu. Seçim sonrası ekonominin kuralları gereği TL %20 civarında dolar ve euro karşısında değer kaybetti. Ardından da doğal olarak zam sağanağı başladı. Bu bağlamda doğal gaz ve elektriğe geniş kitlelerin, kış gününde belini bükecek düzeyde zam geldi. Ardından içki, sigara %10, ucuz cep %60, lüks otomobil %25 zamlandı. Bütün bunlar ÖTV’de gerçekleştirilen artış ile yapıldı.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yapılan bu zamlara “vergi düzenlemesi” adını veriyor. Bu yöntemle toplam 5.5 milyar liralık gelir amaçladıklarını açıklıyor. Cep telefonu ve KKD oranlarındaki artışın “cari açığa” yönelik bir tedbir olduğunu söyleyen bakan, motorlu araçlardaki fiyat artışlarının “haksız rekabeti” azaltmayı hedeflediğini belirtiyor. Tütün mamullerindeki artışın ise “güncelleme” amacını taşıdığını söylüyor.
Başbakan Erdoğan, zamlarla ilgili olarak “lüks araçlara binmeyin”, “sigara içmeyin” ve “içki tüketimini azaltın” diyerek, işi hafife alıyor. Başbakanın tavrı ekmek bulamayanlara “pasta” tavsiye etmeye benziyor.
Bülent Arınç da zamlarla ilgili olarak “Bir hikmet mutlaka aranmalıdır, gerekli olduğu için yapılmıştır. Bunlar fakir kesimleri ilgilendiren sektörler değil” diyerek zammın zenginlere yapıldığını vurgulamıştır. Hem başbakan hem de yardımcısı elektrik ve doğal gaza yapılan zamlardan ve %20’lik devalüasyondan ise hiç söz etmiyor.
Türkiye’de yaşayanlar, ekonominin mugalata, polemik ve yüzeysellik kaldırmadığını geçmiş tecrübelerinden biliyor. AKP iktidarı cari açıkların nedeni olan tüketimi dışarıdan sağlanan sıcak parayla finanse ediyordu.
Diğer yandan hükümet her sıkıştığında çareyi dolaylı vergileri artırmakta buluyor. Bu vergiler kayıt altında ve çok kolay toplanan vergilerdir. Ancak bu vergilerden en çok etkilenen de düşük gelir gruplarıdır. Dolaylı vergileri her açığı kapatmada bir çare olarak görmek hem yanlış hem de kolaycılıktır.
İktidarın son zamanlarda karşı karşıya kaldığı diğer önemli olaylardan birisi de Deniz Feneri e.V yolsuzluğunda yaşanan skandallardır. Deniz Feneri’ni soruşturan savcıların görevden alınması ve haklarında soruşturma açılması tam bir hukuk faciasıdır. Köstebek vakasında ise iktidar suçüstü yakalanmıştır.
AKP kurmayları karşılaştıkları bu zor durumdan ciddi bir gündem değişikliğiyle sıyrılabilirler. Bu durumdan iktidarı, ancak yeni bir “One Minüte” kahramanlığı, Kandil’e harekat kararı ya da nur topu gibi bir darbe planının ortaya çıkarılması kurtarabilir. Hangisinin devreye sokulacağını gelişmeler şekillendirecektir.