Görünürde liberal özde nazi

Altan cevap versin: İki halkın yakınlaşmasının
önünü tıkayanları temizlemek ne demek?

Mehmet Altan kendini “nüfusu üç milyon bile olmayan hap kadar Ermenistan”ın işine, aşına adadı.
“Koskoca Türkiye”nin Ermenistan’ı kapsamak dururken itişip kakışmasına neden olan “iki halkın önünü tıkayan unsurlar”ı deşifre etmiş önce:
“Siyasal milliyetçik yapan, salçalı hamasete abanan, bağırıp çağıran zevat. Kavgadan, savaştan para, pul, şan, şeref, statü elde edenler... ”
Sonra da kurguladığı sonucu yazmış: “Abdullah Gül’ün maç ziyareti ’iki halkın yakınlaşmasının önünü tıkayanları’ temizlemeye yarayacak...”
İşte ülkemin liberal, demokrat aydını!
İşte düşünce ve ifade özgürlüğünün yılmaz savunucusu!
“Temizlemek” ne demek?
’Ayşe teyzecilik’ oynayacak hali yok ya Altan’ın. ’Beyazlık testi’ yapmayacak herhalde...
Peki ne demek ’temizlemek’?
İşini bitirmek mi? Ortadan kaldırmak mı?
Kim kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi hissetmeyen, kendinden olmayanı “temizlemek” isteyebilir ki?
Söyleyeyim, ancak ’nazi’ kafasına sahip biri. Kendinden görmediğine yaşam hakkı tanımayan biri. Tahammülsüz biri.

+++++

Ne tesadüf(!)

Herşey o kura ile başladı

2010 Dünya Kupası elemelerindeki rakiplerimiz belirleniyor.
Ne tesadüf; Türkiye’nin toprak bütünlüğünü kabul etmeyen, sınırlarında gözü olan, iftira lobisinin azimli çalışması ile ülkemizi dünyanın dört köşesinde soykırımcı ilan ettiren komşu ülke Ermenistan da rakibimiz!
Ne tesadüf; ilk maçı Erivan’da oynayacağız.
Ne tesadüf; ‘ılımlı Türk yönetimi’nin karşısında, ‘ılımlı Sargisyan’ var!
Ne tesadüf; Ermenistan Türkiye’ye bir adım atıyor?
Ne tesadüf; daha bir yıl önce Azerbaycan Milli Meclisi’nde bu “hamasetçi”lere demediğini bırakmayan Gül’ün jest yapası tutuyor.
Ne tesadüf; ’Türk aydınları’ bu haberi eli kulağında bekliyormuş. Kimi soluğu soykırım anıtında alıyor, kimi soykırım müzesinde...
Uzaktan bakınca, siz de kurgusu ustaca yapılmış bir tiyatro oynandığı hissine kapılmıyor musunuz?
Oyuncuları karın tokluğuna çalışan, sahnede ışıldayan ama köhne kulise dönüp maskesini çıkarınca, dermansız hastalıklıklarla kıvranan aktör eskilerini andırmıyor mu bazı muhteremler?
İnsanlara “bu kadar da olmaz” dedirten düşünceleri paylaşmak hep Fehmi Koru’ya mahsus olacak değil ya. Madem ’temizlikçi Mehmet Altan’ tehdidine rağmen bu ülkede düşünce özgürlüğü var... Ben de düşündüklerimi paylaşmak istiyorum:
Uluslararası ilişkilerin kaderinin böyle ’ne hayırlı tesadüf’lere bırakılamayacağını düşünüyorum. Ve Türkiye’nin eleme gruplarının belirlendiği kura çekiminden itibaren tesadüflerle yollarının ayrıldığına inanıyorum...

+++++

Allah adamı böyle şaşırtır!
Salih Memecan’ın kalemi fena karıştı. Çizdiği karikatüre bakınca “Allah adamı böyle şaşırtır” demeden
edemiyor insan.
Sen misin, ‘AKP Milletvekili Nursuna Memecan’ın kocası’ olarak bol yağlı mürekkep kullanan.
Medyada böyle sert ve soğuk rüzgarlar esmeye başlayınca o yağlar da kaleminin ucunda donar kalır işte böyle!
Bak gündemi nasıl güzel özetlemişsin:“Gül ortayı yaptı, Sargisyan kafaya çıktı!”
Değil mi ama? Gül pası verdi, Sargisyan golü atacak. Gol kimin kalesinde mi?
Valla bu şartlarda Memecan’ın!

+++++

Ali Kemal’i arattı
“İttihatçılar insafsız bir soykırım gerçekleştirdiler.” Bu sözler Türkiye’de çıkan bir gazetede yayımlandı. Yazarı bu ülkenin vatandaşı. Bir Türk(!) Bu ülkede kimin yasaları, kimin doğruları, kimin gerçekleri esas ortada değil mi? Hatırlayın eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu “Türkler soykırım yapmamıştır” dediği için hakkında İsviçre’de tutuklama kararı çıkarılmıştı.
Şimdi Türkiye’de Ahmet Altan “soykırım mağduru halk duyarlılığı ile” soruyor: “Sizin hiç karınızın ırzına geçtiler mi?”
Ben de, acıyla yoğrulup da derdini anlatamayanların çaresizliği ile sormak istiyorum: Senin doğmamış çocuğunun hayatı iki Ermeninin ‘yazı-tura’ oyununa bağlı oldu mu?.. Senin hamile karının karnı kasatura ile parçalanıp içinden bebeği alındı mı?.. Senin karının kafası kale direği, oğlunun kellesi futbol topu yapıldı mı?.. Erivan’da Ermeni futbolcular topa vurdukça, Azerbaycan’da canı acıyacak anneler tandın mı sen hiç?..

++++++

SAHNE HAZIR, AKTÖRLER YERİNDE, OYUN BAŞLIYOR... VE PERDE
Burası totemistan!..

Vicdansızca iftirada ısrarı, arsızca dalkavukluğu, tahsille cehaleti sadece para, güç, çıkar, rant sağlayabilir mi?
Bir inanç veya yaşam felsefesi uğruna katlanılabilir böyle şeylere.
’Aklı devre dışı bırakan’, ’körü körüne’ biata putperestlerde rastlanabilir. Medyada belli başlı köşelere oturtulmuş olanların putperestlerden ne farkı var?
Sanki her birinin büyüsel biçimde bağlandığı totemleri var; ABD, AB, Soros, Ermeniler, İsrail... Muhtemelen bilgisyarlarınının ’duvar kağıdı’ yapmışlardır resimlerini. Veya hala Orhan Pamuk misali ‘dolma kalem’le yazanlar varsa, masalarının üzerine yerleştirilmiş birer ’ikona’dırlar.
Kendilerini koruduklarına ve koruyacaklarına inandıkları totemleri; 12 yıldızlı bayrak, Özgürlük heykeli, Davut yıldızı, “Ararat”... önünde çöküp, “tanrıları” hangi dozda buyurduysa o kadar tapınırlar. “Başlarından esirgenmesin” diye duacı olurlar. ’En sevgili kul’ olmak için adaklar adarlar. Bir tehdit gördüklerinde sunak masasının başına geçerler, kanlı ayinlerde ’milli’ kurbanlar verirler... Bir siyasi, bir diplomat, bir aydın... Ama ille de ‘milli’ olacak.. Aksi caiz değildir (!)..
Cengiz Çandar “Erivan’a gelip de Soykırım Anıtı’na ve yanıbaşındaki müzeyi görmeye gitmemek, Mekke’ye gidip Kâbe’yi görmeden dönmek gibi bir şey” derken, yaptığını bir çeşit ibadet saydığını itiraf etmiyor mu işte?
Ya Hasan Cemal? Kaç defa gün doğarken uyanıp sabah ezanını dinlemiştir?
“Erivan’da bir sabah vakti gün doğarken Soykırım Anıtı’nın önünde” Hrant ile ’transa geçen’ Hasan Cemal portresi tam Totemistan’lık değil mi?
Türkler’in “Ermeni katili” olarak anıtlaştırıldığı yerde “tarihten kaçılamayacağını” öğrenmiş Cemal. Kim tarihi ’elinde kızılcık sopasıyla arkamızdan kovalayan cazgır kadın’ olarak görüyor ki, kaçmak istesin?
Sadece tarihiyle gurur duymayı bilmeyenler!
“İnsanları dilinden, kimliğinden koparmak nasıl insanlığa karşı büyük bir suçsa, köklerinden, topraklarından koparmak da o kadar büyük bir suçtur. Ermeniler yaşadı büyük acıyı. Anadolu’dan koparıldıklarında yaşadılar. Kürtler de yaşadı acıyı. Dilleri, kimlikleri inkar edildiğinde, kendi topraklarında sürgün edildiklerinde yaşadılar acıyı” yazabilecek kadar ülkesinin insanının acılarından bihaber olanlar ‘asıl olan’dan kaçma ve putlaştırdıklarına tapma gereği
duyar.

+++++

Fonda yanık yanık İbo da çalsın mı Cengiz?
Ağrı dağı eteğinde...

Cengiz Çandar’ın Ağrı’ya bir Ermeni gibi bakabilmesinin sırrı ne acaba?
Baksanıza neler yazmış:
“Her gelişimde olduğu gibi yine Ararat’a doğru çekiliyorum. Orada Ermeniler’in kutsal Ararat’ı var. Tüm görkemiyle karşımızda. Ve Ermeniler, Türkiye ile aralarındaki ’kapalı sınır’ nedeniyle her gün karşılarında gördükleri Ararat’a asla ulaşamayacakları gibisinden, ruhlarını karartan bir duyguyu her lahza yaşıyorlar.”
Bundan sonrasını Hrant Dink’ten alıntı yapmış:
“Ermeni halkı için, Ararat’ın yaydığı gölge Ermeni halkının 4 bin yıllık varlığını simgeler. Ararat, bugün Ermeni dünyası için sadece Yerevanlıların her sabah gözlerini onunla açtıkları bir uzaklık değil, dünyanın beş kıtasındaki Ermenilerin duvarlarına astıkları bir yakınlıktır.”
Nasıl içi yanmış Cengiz’in, elinde olsa “alın Ağrı sizin olsun” diyecek Ermenistan halkına..
Vallahi o kadarı olmaz Cengiz.
Ama madem sen de aynı hislerle ‘hasret’ duyuyorsun Ağrı’ya, bundan sonraki hayatını orada sürdür. Erivan’a gidip ‘ah’ çekmeye yeğdir! O ‘tabiat anıtı’nın eteklerine bir çadır kur. Arada bir Erivan’daki dosta ahbapa el salla... Nasıl? Olmaz mı?

+++++

Seni en iyi Taha anlar
Taha Akyol, Abdullah Gül’ün 1993’te Demirel-İnönü Hükümetinin Ermenistan politikasını “kişiliksiz-gayrımilli” olarak nitelendirdiği konuşmasını hatırlatıp, “ne değişti” diye soranlara cevap verme lüzumu hissetmiş.
Geçen zamanın farklı görüşlere yol açtığını vurguluyor ve “Demirel-İnönü politikası doğruydu, bugün de Gül’ün ziyareti doğrudur” diyor. Referansın ‘doksan yıl veya onbeş yıl öncesi olamayacağını’ söylüyor.
Geçmişin referans sayılmasına neden şiddetle karşı çıkıyor Taha?
Öyle geliyor ki, bu satırlar Gül’den çok Akyol’un kendi değişiminin savunması gibi. Muhafazakar-milliyetçi çizgiden liberal-kapitalist bir çizgiye gelen Taha, Gül üzerinden “dün dündür, bugün bugündür” diyor. Kendi kabul edilmez dönüşlerini meşrulaştırmaya çalışıyor.

+++++

MİNİ YORUM
Alma Mutlu’nun ahını...

Medya’da ‘sebebi ziyareti Ermenistan maçı’ olan Abdullah Gül’e dair yorumlardan sonra, birkaç gündür en çok dikkatimi çeken Mustafa Mutlu-Fehmi Koru savaşı. Koru’nun ‘soru sormakla gazetecilik yapılmaz’ diye eleştirdiği Mutlu “ne yapalım bizim sormadan söyleyen iktidarlı dostlarımız yok” cevabını vermişti.
Bakıyorum da bu kavga Koru’yu formdan düşürdü. “Doğan Grubu neden Zahid Akman’a saldırıyor” diye sorup durmuş dünkü yazısında. Hani soru sormak yoktu? Soruları değil de, eski personelin Zahid Amca’nı arayıp aldığın cevapları paylaşsaydın, daha ‘senin tarzın’ olmaz mıydı?

ST

Yazarın Diğer Yazıları