Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Görünmeyen yönetmen

“Eskisi olmayanın yenisi olmaz” ama sonradan görme mirasyediler ille de “yeni” çığlıkları atıyor. “Yeni Türkiye... Yeni CHP... Yeni Meclis... Yeni Başkanlık... Yeni de yeni...” Ancak alışkanlıkları eski... Vıcık vıcık akıttıkları yağın yeni formüllerini bulamayacak kadar eski kafalılar kısacası... “Yeni” ve “İlklerin Meclisi” dedikleri parlamentonun yemin törenini izledik. Özellikle ilk üç maddeyi değiştirip “yeni ve bölücü” anayasa peşinde olanlar bile “eski anayasa”ya bağlılık yemini ederek aslında içtiklerinin “ant” değil ayran olduğunu sergilediler. Unvanında “Gazi” bulunan Meclis de gazilik değerleri reddedenlerin bulunduğu tabloyu “ilk”ler olarak yutturmaya kalkışan zihniyet pek de mutlu. Daha 7 Haziran akşamının muhasebesi yapılmadan, sosyolojik sorgulaması tamamlanmadan yemin prosedürünü yerine getirerek ceylan derisi koltuklara oturmakla memleketin meselelerini çözdüğünü sananlardan ülkeyi yönetmesini beklemek gibi iyimserlik sınırını çoktan aşmış safdillikle karşı karşıyayız. Oysa seyredip alkışladığımız tiyatrodan ibaret.

* * *

Usta bir haberciydi, iyi gazeteci idi. Cüneyt Arcayürek ardında kitaplar bırakarak giderken yaşadıklarını aktardığı anılarıyla hoş bir sada bırakarak gitti. Şimdilerde en çok tartışılan ve bir projenin parçası olduğu belirtilen Ahmet Sever’in Abdullah Gül dönemini anlattığı kitap gibi, Arcayürek de merhum Demirel’in basın müşavirliği dönemine ilişkin kitaplar yazmıştı. Üstelik Demirel’i acımasız ve haksızca eleştirerek. Gazeteci tanık olduğu olayları elbette yazmalı. Bu O’nun vicdani, ahlaki ve kamu görevi. Ancak bunu bir proje dahilinde yapıyor ve kamuoyunu yanlış yönlendirmeye kalkışıyorsa sorgulanır. Dahası duruşma salonunda olmasa bile vicdanlarda ve tarih önünde yargılanır. Ahmet Sever’in yazdıklarına ilişkin yorumumu merak edenlere bu mesaj yeterli sanırım.

Şark toplumlarında bir insanın değeri ölünce anlaşılır. Kimileri reddetse, küçümseyerek eleştirse de “Şarklılık” ruhumuza işlemiştir. Dahası “Şark Kurnazlığı” hayat tarzı haline gelmiştir. Mustafa Kemal’in ısrarla altını çizdiği “Batı medeniyeti” hedefinin gerek manasını toplumun şark kurnazlığından kurtulması gerektiği olarak yorumluyorum. Polemiğe girmeden yaşayan ve üretmeye devam eden bir meslek büyüğümüzün hakkını teslim edip, 7 Haziran öncesi tespitlerini paylaşmak istiyorum. Adlarının önüne her fırsatta “duayen” eklenen yüzlerce gazeteci tanıdım. Haklarında söylenenleri duyup, yaptıklarına tanık olanlar ardından sahte göz yaşları ile bol kepçeden iltifat yağdırmıştır. Elbette istisnalar vardır. Benim için istisnaların başında merhum Necdet Sevinç vardır. Bugüne kadar birlikte hiç çalışmadık ama gençlik yıllarımdan bu yana gıpta ettiğim Mete Akyol da istisnadır. Meslek şöhretinin zirvesinde çirkinliklere tahammül edemeyerek bir kenara çekilme yerine birikimlerini genç öğrencilerle paylaşmak için aylık “Bütün Dünya” dergisinin başına 1998’de geçti. Başkent Üniversitesine ait “Bütün Dünya” dergisi Türkiye’deki aylık dergilerin içinde en fazla okunanıdır. Mete Akyol bıkıp usanmadan neredeyse cep kitabı boyutundaki bu dergiye gerçek anlamda “bütün dünya”yı sığdırma başarısını her ay kanıtlıyor. Tam da TBMM’deki yemin törenine kafayı takmışken imdadıma Hızır gibi yetişti Akyol büyüğümüz. Shakespare’nin “Dünya bir tiyatro sahnesidir ve biz de bu sahnede rolümüzü oynayan birer aktörüz” sözünü hatırlatarak bu tespitin demokrasi için geçerli olduğunu belirtmiş. Oyunun sonundaki “Alkışlar” başlıklı muhteşem yazısında “Demokrasi sahnesinde de tüm sözler ve hareketler, sahne dışında bir yönetmen tarafından saptanır ve aynen tiyatro sahnesinde olduğu gibi, demokrasi sahnesinde de o yönetmenin saptadığı biçimde uygulanır”diyor. Ve “Kendini alkışlarını hak eden ya da hiç hak etmeyen kişilerin gerçekte kendileri olduğunun çoğu zaman, nedense, ayırtına bile varmazlar. Kendini “sahnede görünmeyen yönetmenin” oluşturduğu saman alevi bir coşkuya kaptırarak, ülke yönetimini sahnedeki A ya da B adlı partiye, C ya da D adlı kişiye teslim etmek kararı verirken Türk seyirci, önce bir süre düşünüp, kendi yapısı, kendi yaşamı ve kendi onuru konusunda kendi kendini yargılamak zorundadır. Varlığı kendine emanet edilmiş bir ülkeye sahip çıkabilmeyi hak ettiğine bu ön yargısıyla karar verdikten sonra ancak, hem “sahnede görünmeyen” yönetmeni bir kenara itebilecek, hem sahnedeki oyunun üstüne çıkabilecek ve... Hem de, en önemlisi de, bu ülkeyi kendine emanet edecek denli ona güvenen Atatürk’e minnet, şükran ve vefa borcunun, hiç değilse bir taksitini ödemiş de olacaktır... Ki, gerçek alkışı da işte bu son kararı nedeniyle hak edecektir.”

Mete Akyol’un yönettiği Bütün Dünya dergisi bayilerde bulunuyor. Ancak sanal alemde de okuma fırsatı var. İhmal etmeyin.

Yazarın Diğer Yazıları