Görevden alınan vali yardımcısına ''takdirname''li veda
Mesut Taner Genç''in hikayesini birkaç yıl önce bu köşede paylaşmıştım sizinle;
Uşak Vali Yardımcısı olduğu dönemde, havaalanında tesadüfen karşılaştığı Meral Akşener ile (Henüz İYİ Parti de yoktu) fotoğraf çektirmesinden sonra;
- Yandaş medya tarafından hedef gösterildi…
- İçişleri Bakanlığı hakkında soruşturma başlattı…
- Mevkidaşları alenen "Evet" kampanyası yürütürken, referandumda "Hayır" verdiğini gizlemediği için "kınama" aldı.
- "Hukuk Müşaviri" olarak Kahramanmaraş''a atandı.
- 6 ay oda verilmedi.
- Bir buçuk yıl herhangi bir görev verilmedi.
- Bir buçuk yılın sonunda, valilikte başka vali yardımcısı kalmadığı için mecburen verilen "vekaleten vali yardımcılığı" görevi sırasında Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından birinin kardeşi de olan Milli Eğitim Müdürü hakkındaki suçlamaların görüşüldüğü disiplin kurulu toplantısına başkanlık yapmak durumunda kaldı. (Müdür''ün cezalandırılmasına karar verildi.)
- Reyhanlılıydı; bayram tatilinde, halasının kızıyla birlikte, ailesinin büyük bölümünün yaşadığı Afrin''e geçmek istedi; Hatay Valiliği, değil izin vermek, izin talep ettiği dilekçesi bile kabul etmedi.
- Duruma tepki gösterdi; yeniden görevden el çektirildi.
*
Genç''ten gelen son haber, sürpriz olmayan şekilde "emekli" olmak durumunda kaldığıydı.
Sürpriz ise emekliliğe "takdirname"yle uğurlanmış olması…
*
Genç''in layık görüldüğü "takdirname"ye tepkisini aynen paylaşıyor; takdirini size bırakıyorum:
"Hiçbir haklı gerekçeye dayanmadan son beş yıl boyunca tüm yetki ve görevlerim, ünvanlarım, şöförüm aracım ve hatta kimliğim sizler tarafından elimden alındı. İtibarsızlaştırılmaya çalışıldım, açığa alındım, disiplin cezalarına çarptırıldım, hakkımda ceza davaları açıldı. Kanunsuz ve hukuksuz bir şekilde sadece cezalandırılmak ve eziyet etmek amacıyla geçici görev adı altında iki yıla yakın başka illere sürgünlere gönderildim. Eşimden ve çocuğumdan ayrı bırakıldım. Gönderildiğim illerin valilerine emir ve talimatlar verilerek şahsıma baskı uygulanması istenildi. Madden ve manen mağduriyetlere uğradım.
Bütün bu haksız uygulamalara rağmen şahsıma karşı her türlü eziyet ve cefayı reva görenler tarafından emekliye ayrılmam nedeniyle takdirname ile ödüllendirilmenin anlamsızlığını takdirlerinize bırakıyorum.
Bu nedenle görevim süresince şahsıma vermiş olduğunuz cezaları takdir ve onur belgesi olarak kabul ediyor ve emekli olmam nedeniyle şahsıma gönderilmiş olan takdir belgesini kabul etmeyerek ilişikte iade ediyorum."
ÖZGÜRLÜK YOKSA, ESARET DE YOKTUR!
Yazının başlığı "Özgürlük yoksa ahlak da yoktur".
Muhalefet sorumluluğunu unutmayan herhangi bir gazetede, tespit yapabilme cesaretini kaybetmemiş herhangi bir köşe yazarının imzasıyla yayınlansa belki kıymeti harbiyesi yok;
Zira vaka-i adiye.
Ama yayınlandığı gazete, yıllardır iktidar partisiyle girift ilişkiler içinde. Ve yazarı da, kuruluşundan itibaren iktidar partisinde Genel Başkan Yardımcılığı dahil sayısız görevde bulunmuş, hâlâ da bulunmakta olan, iki dönem milletvekilliği yapan bir "hoca"; üniversitede olanından.
*
Diyor ki;
"…Devletin adına "İslam" demekle, hatta bütün kurumların başına mollaların getirilmesiyle bir rejimin İslamileşemeyeceğini bir kez daha görmüş olduk. "Bir kez daha" diyoruz, çünkü daha önce mevcut Arap ülkelerinin büyük çoğunluğunun da anayasalarında İslam''ın devlet dini olduğu ve teşri kaynağının Şeriat olduğu yazılıyordu, hala da yazıyor. Ancak oralarda da devletin dininin İslam olması ve bu anayasal kayıtlar, ne devleti ne de toplumu İslam''ın ilke ve amaçlarına uygun kılıyor.
Arap monarşileri dış siyasette alabildiğine dışa bağımlı ve laik, iç siyasette ise İslam''ın hiçbir yorumuyla bağdaşmayacak kadar despotik, yolsuz, şeffaflıktan, istişareden, adaletten, insan haklarına saygıdan uzak, görevlerde liyakat ve ehliyete hiçbir riayetin olmadığı insan onurunun hiçbir esamisinin olmadığı rejimler. Bütün bu pratikler ise kitleler nezdinde sadece nominal olarak devletin isminin İslam olmasıyla ve anayasadaki bir iki kayıtla ve tabii ki formel olarak bolca dini kılık, kıyafet ve ibadetlerin yaygın görünürlüğüyle meşrulaştırılabiliyor.
Siyasette İslami olanın ne olduğuna dair tartışmaları tabii ki fazlasıyla hakeden bir çarpıklık bu. İslam''ın özgürlükçü, adil, insan hak ve onurunu merkeze alan ruhuyla tamamen ters bu durum İslam dünyasının hali pür melali aynı zamanda…"
"…İslam''ın hiçbir kuralı bugünün toplumunda insanlara zorla dayatılamaz. Ahlaki ve dini eylemler herşeyden önce özgürlük şartına bağlıdır. Özgürlüğü olmayanın ahlakı da olmaz.
Bir şeyi yapmak zorunda olduğu için yapanın yaptığında hiçbir erdem yoktur. Oysa bir İslami siyaset herşeyden önce erdemli bir siyasettir, erdemler için yapılan bir siyasettir. Erdemin temel şartı ise özgürlüktür."
*
Ne kadar yerinde tespitler değil mi?
Ve, memleketin en iyi üniversitelerinde eğitilmiş, yüksek akademik ünvanlara sahip bir sosyoloğun, sırf yakasında AK Parti rozeti taşıyor diye, bütün bu sıraladığı çarpıklıkları, tutarsızlıkları görebilmek, dine en büyük zararın bütünleşen siyasi iktidarlarca verildiği itirafında bulunabilmek için İran''a bakmasının, yazısını İran üzerinden yazmasının gerekmesi, eleştirilerinin bizatihi parçası olduğu düzene ne kadar uyduğunu fark edememesi, etse de dillendirememesi ne feci.
*
Özgürlük yoksa sadece ahlak değil esaret de yok aslında…
Aklı, vicdanı ve irfanı hiçbir vakit özgürleşememiş bireyler/toplumlar, haliyle prangalarının da farkında olamıyorlar!