“Gördüklerimin tümünü yazmadım zira inanmayabilirlerdi”
“Dava kurgucuları” kafa kafaya verir ve düğmeye basmadan önce son bir kez, bütün hazırlıklarını gözden geçirirler.
Öyle büyük bir yalan üretmekle görevlendirilmişlerdir ki; illa ki “kimsenin karşı çıkmaması” olmalıdır neticesi.
Yasalar, medya, sosyal psikoloji her şey bu “netice”yi verecek şekilde dizayn edilir.
Artık gerçek, sadece onların “ürettikleri” şeydir.
Nokta!
Dolayısıyla “Sanık çürür iddia çürümez” bu davada. O kadar dehşet vericidir ki her bir iddia, toplum “Bunların onda biri doğru olsa bile korkunç” demeye itilir.
Tıpkı hedeflenen gibi; “Toplumun bir kesimi ne büyük felaketlerle karşı karşıyaymışız, hükümet bizi kurtardı, büyük temizlik yapıyor” derken, öteki kesimi ise “Acaba ben de tutuklanabilir miyim” diye ürkmelidir.
***
Ve perde...
***
YARGIÇ: Evinizde yapılan aramada hiç bilgisayar bulunmamış. Neden?
SANIK: Nasıl, neden?
YARGIÇ: Niçin bilgisayarınız yok?
SANIK: Bilgisayar kullanmıyorum.
YARGIÇ: Biz de onu öğrenmek istiyoruz. Niçin bilgisayar kullanmıyorsunuz?
SANIK: Böyle bir suç mu var?
BAŞKAN: Burada soruları biz
sorarız...
SAVCI: Sayın Başkan, sanık cep telefonu ve bilgisayar kullanmayarak gizli faaliyetler içinde olduğunu göstermektedir. Kimlerle görüştüğü, ne konuştuğu belli olmasın diye böyle davranmaktadır. Hakkındaki en önemli delil budur.
***
GİZLİ TANIK: Efendim galiba konuşan kişiyi tanıyor olabilirim...
SAVCI: Nereden tanıyorsunuz?
GİZLİ TANIK: Sözünü ettiğim mafya gruplarının bürosuna gelip gidiyordu diye hatırlıyorum.
SANIK: Ne zaman görmüş söylesin...
GİZLİ TANIK: İki yıl önceydi. Evet iki yıl önce birkaç kez gördüm.
SANIK: Ben tutuklanalı 5 yıl oldu. Cezaevindeyken nasıl bir mafya bürosuna gitmiş olabilirim?
GİZLİ TANIK: Olabilir de olmayabilir de... Tutukluysa tamam, gelmemiş olabilir..
(...)
GİZLİ TANIK: Sayın Başkan, ben kimleri neyle suçlayacağımı unuttum...
SAVCI: Sayın Başkan, tanığı hazırlamak için oturuma ara verilmesini talep ediyorum.
BAŞKAN: Gizli tanığın kendisi ve söyleyeceklerini toparlaması için açık yargılamaya ara veriyoruz
***
(Avukatların hastanede tedavi görmesi gereken yahut düzenli bakıma muhtaç sanıklarla ilgili sağlık raporlarını sunması üzerine...)
BAŞKAN: Cezaevi koşullarında kalamaz raporunu kabul etmiyoruz. Biz istemeden bize böyle bir rapor verilemez. Bu bizi etki altında bırakmaya dönük. Bu raporu hazırlayanlar hakkında işlem yapılmasını, terör örgütüne yardım ve yataklıktan ayrıca soruşturma açılmasını isteyeceğim.
***
SANIK: Kafka’nın “Dava” sına taş çıkartacak bir anlayış içindesiniz.
BAŞKAN: Bizi başka davalarla karıştırmayın...
SANIK: Hayır Sayın Başkan, ben Kafka’nın Dava kitabından bahsediyorum.
BAŞKAN: Kafka adlı bir şahıs bizim davamızın sanığı değil. Ayrıca bu davada yargılanan kitap da yok. Lütfen konuyu dağıtmayın, savunmanızı yapın.
SANIK: Sayın Başkan, Brecht tiyatrosunda böyle sahneler olsa abartılmış denir.
BAŞKAN: Burada çok ciddi bir yargılama yapıyoruz. Tiyatroya falan benzetemezsiniz burayı. Üstelik bize breh breh de diyemezsiniz.
SANIK: Sayın Başkan, gözünüz dosyadan başka bir şey görmediği için Brecht’i bir an farklı yorumlamış olabilirsiniz.
BAŞKAN: Hâlâ ısrar ediyorsunuz. Hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım...
***
SAVCI: Bakın defterinizde şöyle bir ifade var: “Siyasi partiler ülke sorunlarının çözümü için daha etkili politikalar üretmeli” diyorsunuz.
SANIK: Suç bunun neresinde?
SAVCI: Burada çok derin ifadeler var.
SANIK: Nasıl bir derinlik sayın
Savcı?
SAVCI: Bu cümlenizden halen siyasi partilerin ülke sorunlarına çözüm bulamadığını düşündüğünüz anlaşılıyor.
SANIK: Evet öyle, suç neresinde?
SAVCI: Siz de anladınız neresinde olduğunu...
SANIK: Neresinde sayın savcı?
***
AVUKAT: Söz istiyorum.
BAŞKAN: Söz vermiyorum.
AVUKAT: Usul hakkında söz isteyince vermek zorundasınız.
BAŞKAN: Vermiyorum.
***
Daha fazlası için bir adet Yargıtatör (Mustafa Balbay’ın Silivri’de kaleme aldığı 6. kitabı) edinin.
Çok daha fazlası için ise, 20 Ekim 2008 günü başlayan (2007 Haziranından bu yana tutuklu olanlar var aralarında) ve sanıklarının şu günlerde “suçlarının ne olduğunu bilmeden” son savunmalarını(!) yaptıkları “dava”nın görüldüğü Silivri’ye gidin.
Çünkü Mustafa Balbay, “Gördüklerimin tamamını yazmadım, zira inanmayabilirlerdi” diyor kitabın arka kapağında.
Gidip, kendi gözlerinizle görmeniz, kulaklarınızla işitmeniz gerekiyor yani.
Buyurun bu da Balbay’ın “son söz”ünden; teşvik edici olur belki:
“Zalim bir diktatörlük, bir kişinin milyonlarca insana hükmetmesi değildir, milyonlarca insanın bir kişinin diktatörlüğünü kabul etmesidir. Susmak insanı yorar. Susmaktan yorulmadınız mı?”