Gölgede yaşayanların gölgesi olmaz!
Gelecek hayalle başlar. Hayal ama bir ayağı sürekli gerçeklere basan türden hayal! İnsanlar hayalleri, milletler mefkûreleri (ülküleri) kadar büyük ya da küçüktürler. Hayallerini kaybeden insanlar rüyalarla, mefkûrelerini yitiren milletler de geçmişleriyle (tarihleriyle) oyalanmak zorunda kalırlar.
Bugün gerçekleşmiş her eserin arkasında dünkü hayaller vardır. Yarınlar da bugün onu hayal edenlerin olacaktır.
Geçmiş bizden baş döndürücü bir hızla uzaklaşıyor. Gelecek, geometrik bir ivmeyle bize doğru geliyor.
Değişmemenin, kendi kendini tekrar etmenin, ezbere yaşamanın gelenek olduğu bir yerde ilerleme de icat da olmaz!
Hayalleri dışlayan sadece somut ve maddi unsurlarla yetinenleri bekleyen tehlike büyüktür. "Sadece dokunup hissettiklerimizle ayakta kalamayız!"
Devleti ya da milleti bırakın şirketlerin bile zamanı ve mekânı aşarak kendilerine gelecek yaratma hayalleri vardır. Birçok işletme sahibi uzun bir süreçte gerçekleştirmeyi amaçladıkları hayallerin ancak şirketlerini gelecekte var edeceklerine inanmaktadırlar.
Bu nedenledir ki, günümüz dünyasında artık Düş Toplumu'ndan söz edilir olmuştur. Örgütlerin, toplulukların, birey olarak sadece veri ve bilgiyle değil, hikâyeleriyle gelişip serpileceği yeni bir toplumu düş toplumu olarak tarif edilmektedir.
Burada oyuncular, başarı, rekabet ve güçlükleri aşma konusundaki hikâyelerini anlatarak zengin 'yıldızlar' olacaklar. 21. Asırda, 25 yaşında, hatta daha genç birçok multimilyoner Düş Toplumunda servetlerini, hikâyelerini satarak kazanmış olacaklardır.
Sonuçta tahayyülün (zeka/akıl/yaratıcılık) sermayeden daha önemli olduğunu gelişmeler göstermektedir. İşin bir başka boyutunu da Charles Handey şöyle ifade eder; "İşçiler sonunda sermayeyi devraldılar, çünkü bu sermaye fiziki değil, zihinseldir. Bu sermaye bizim kafalarımızda durmaktadır; banka hesaplarında ya da makinelerde değil. İşçi işini değiştirdiğinde, sermayesini de beraberinde götürür" diyor.
Şirketin cüreti!
Doğu'da birçok devlet ya da siyaset unsurlarının aklından dahi geçmeyen düşünceleri, Batı'da adeta şirketler düşünür olmuştur.
İşte bir şirket, "Mars Grubu" adıyla bir ekip oluşturur ve şöyle hayal kurmalarını ister: Sizden kuruluşunuzun en iyi özelliklerini, başka bir gezegende yeniden yaratmanız istendiğini hayal edin; ama gemide ancak beş-altı kişilik yer var. Kimi gönderirsiniz?
Büyük bir olasılıkla temel değerlerinizi özümsemiş, iş arkadaşları içinde en yüksek saygınlık ve en ileri rekabet düzeyine sahip olan insanları seçersiniz. Biz çoğunlukla, temel değerleri saptamak üzere bir araya gelmiş insanlardan, beş-altı kişilik bir Mars Grubu için aday göstermelerini isteriz.
Hiç istisnasız, temel değerleri temsil etmekte çok başarılı olan, son derce saygın kişileri seçerler; çünkü onlar bu değerlerin örnekleyicileri, şirketin genetik kodunun temsilcileridir.
Şirket çalışanları arz bir yana ayı, uzayı, yıldızları simgeleştiren esaslarla vizyonunu ve misyonunu belirliyor. Sonuçta bu günlerde uzaya seyahat turları düzenleyebiliyorlar. Büyük sonuçlar büyük düşüncelerin ürünüdür.
Bir milletin çağlar aşan ideallerinin zamana karşı direnen kalıcı yapısı o milletin çekirdek ideolojisini oluşturur. Bu çekirdek günü birlik tüketilemeyen, zamana karşı dirençli, konjonktürel gelişmelerden etkilenmeyen, güncel liderlikleri aşan kendi içinde tutarlı bir mihverdir. Nesillere kılavuzluk eder, toplumsal sorumluluğu öne çıkarır ve derin bir saygıya dayanan güvenilir bir adanmışlığı ön görür.
Mikrokozmostan makrokozmoza kadar insan unsuru olan bütün yapı ve kuruluşların çekirdek ideolojisi hayalleri zorlayan hedeflerle donatılmalıdır. Mümkün olanın zaten mümkün olabileceğini asıl olanın mümkün olmayanın mümkün kılacak düşünceleri ortaya çıkarmak olmalıdır.
Hedefler büyük güçlerin, büyük düşüncelerin olduğu gibi geçmişin hayal kırıklarının etkisi altında kalmadan belirlenmelidir.
Bunun yolu da insan düşüncesini gölgede bırakacak her şeyden kurtulmaktan geçtiğini idrak etmek gerekir.
Zira gölgede yaşayanların gölgesi olmaz!