Gökyüzü gibi roman: Cehennemdere Kanyonu

Osman Paşa, taa iki yıl önce bir sohbetimizde demişti böyle bir roman tasarladığını. Sekiz ay kadar önce de yazmaya başlamıştı. Yazdı, İnkılap Yayınevi’ne teslim etti. Kitap, geçtiğimiz günlerde İzmir Kitap Fuarı’nda okur önüne çıktı.
Romanın adı: “Cehennemdere Kanyonu”, alt başlığı: “Yaşamla Ölüm Arasında 20 Asker ve 1 Yüzbaşının Öyküsü”.
Azerbaycan’ın ünlü yazarı Elçin, “Tolsoy’un yazdıkları gökyüzü gibidir” der. Edebiyat tarihimizde roman yazan ikinci general olan Osman Pamukoğlu’nun bu ikinci romanı, Elçin’in bu tespitini anımsattı bana. Pamukoğlu’nun bu romanı da gökyüzü gibi. Gökyüzünden hiçbir şey saklanmaz, yeryüzünün halini en iyi gökyüzü görür. O yaralı coğrafyanın halini de en iyi Osman Paşa bilir, işin içindeydi bir zamanlar, bir efsaneydi. Şimdi bedeni oralarda değilse de aklı hep oralarda, kendi gökkubbesinden kartal gözüyle bakıyor oralara ve yazıyor.
Bu dediklerimden, edebi değeri olmayan bir anlatıdan söz ettiğimi sanmayın ha, okursanız, bir roman dolusu sarsılışı, savruluşu, vuruşu ve kurtuluşu yaşayacaksınız. Günlerce etkisinden kurtulamayacaksınız olayların ve kahramanların. İzlenimlerinden anlam ve algı yaratmış Osman Paşa, yaşanmışlıklarla edebiyatı en uygun ortamda buluşturmuş.
Kahramanlar... Güneydoğu’da çarpışan vatan evlatlarının en seçmelerinin bir alaşımı olan 21 kişi. İdealize edilmişler ama asla abartılmamışlar, halleri son derece inandırıcı. Bir kahraman nasılsa öyleler. Kahramanları bir kahraman anlatırsa böyle olur.
Güneydoğumuzda son sahte barış sürecine dek 27 yıldır sürdürdüğümüz gayrinizami harbin hiç bilinmeyenleri, az bilinen ayrıntıları, psikolojik yanları, askeri açmazları, siyasal çıkmazları, kesin çözümünün çarpıcı ve net yanıtları da öyküye yedirilerek ustaca aktarılmış.
Öyle betimlemeler var ki bu kitapta. Bunları okuduğumuzda, Pamukoğlu Paşa’nın oraları dağ dağ, yayla yayla; kovuk kovuk, kaya kaya, dere dere, köy köy hatta ev ev bildiğine tanık oluyoruz. Bunca ayrıntıyı belleğine nasıl nakşettiğine “aşk olsun” ve “helal olsun”larla şaşıyoruz. Bu betimlemeler insanı sıkan türden değil, öyle akıcı bir anlatım var ki, öyle meraklanıyorsunuz ki, her ayrıntı ilginizi çekiyor, su gibi okuyorsunuz.
Kurgu ve örgü, bir özel tim üstüne... O tim öyle bir tim ki her yanı, her yönü, her hali ve her ihtimali biliyor, görüyor, düşünüyor, planlıyor, icra ediyor. Ruh çözümlemelerine de imkân veriyor, çağrışım iletili fotoğraflar sunuyor tarihimize. Timin üyeleri birer otomat değiller; mücadelenin her yönünden haberliler. O mücadelede kim, neye, nasıl ve ne için katlandı, bu katlanmalar bir dönem övülürken sonra neden atlandı, birileri neden yabancıların psikolojik operasyonlarına şartlandı, bunların bilincindeler.
Kitabı bitirdiğinizde, Osman Paşa’nın “PKK’yı alt etmek, hatta yok etmek mümkündür” tezinin doğru olduğunu ve bu işi gerçekten yapabilecek yüreklilik, bilgi ve görgüye sahip olduğuna bir kez daha iman ediyorsunuz.
Türk edebiyatında özel, ayrıcalıklı ve kalıcı bir yeri olacak bu romanın. Serüvenle belgeselliği, felsefeyle yaşam dersini, siyasetle askerliği bir arada böylesine bir uyum ve görevdaşlıkla verebilmek alkışlanacak bir hünerdir.
Alkışlıyorum ve hararetle tavsiye ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları