Gökalp'in bu mektubu çakılmalı belleklere...
Büyük Türkçü Ziya Gökalp, 8 Ağustos 1922 tarihinde bir başka Büyük Türkçü'ye Prof.Dr. Fuat Köprülü'ye bir mektup yazıyor Diyarbakır'dan... Bu mektup, Diyarbakır'ın Türklüğü açısından önemli bir belge ve Kürtçülerin suratına etkili bir sille...
Milli Mücadele devam ediyor, Büyük Taarruza 18 gün var. Fakat Gökalp boş durmuyor, o sıralarda bulunduğu memleketi Diyarbakır'da da araştırıyor, Türklük açısından can alıcı olgu ve bulguları tespit ediyor ve paylaşıyor arkadaşıyla.
İşte o mektubun bilimlik olan yerleri:
"Burada halk masallarını topluyorum, bazılarını Küçük Mecmua'da göreceksiniz. Lisan hususunda ilmi usule tamamiyle riayet mümkün olmuyor, çünkü iyi bir masalcı bulamadım. Folklorün halk itikadlarına ait kısmını toplayacağım. Diyâribekir'in eski şarkılarını terennüm eden yaşlı hanendelerinden eski besteleri nota ettiriyoruz. İstanbul'a tab'ı kolay olursa, millî musikimize esas olacak olan bu halk nağmelerininin notalarını göndereyim.
Bundan başka, buradaki Türk, Kürd ve Arap aşiretlerine dair etnografik tetkikat da yapıyorum, bu sa'ylerden Diyâribekir'e mahsus küçük etnografi enstitüsü meydana gelecek. Bazı arkadaşlar da Diyâribekir'in arkeolojisi ile meşgul... Bir taraftan da arkeoloji müzesi tesis etmek üzereyiz. Diyâribekir, arkeoloji ve mimari nokta-i nazarından çok zengin bir yerdir. Sûr'unun, camilerinin her taşında ya bir yazı, yahud bir resim görülür. Resimlerin çoğu Selçukîlere ve Akkoyunlulara aittir. Artukîlerin Arapça unvanları sayıldıktan sonra, Türkçe unvanları da şu suretle sıralanıyor: Alp İnaç Yabgu Kutluk Beğ... Görülüyor ki Artukîler de Yabgu, yani il sahibi beyler imişler. Bu il, Diyâribekir'in ilk Türk ahalisini teşkil etmişler. Sonradan Harezm Yörükleri, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve en sonra Timur Leng'le gelen Türkmenler burada izlerini bırakmışlardır. Burada Halaçlar ibtida Kürdleşmiş, şimdi de Araplaşıyor. Kanglılar, bir pirinç mezrasına adlarını vermişler: Kanglı Madrabı. Oğuzlar, Karacuk Dağı'nı buraya Karacadağ namıyla getirmişler. Burada Kürdleşmiş Karakeçiler ve Türkân Aşireti sâkindir. Kanglı Madrabı da buradadır. Diyâribekir köylerinin, hele Karacadağ civarındaki bütün köylerin ve pınarların isimleri Türkçe'dir. Daha uzakta Begdili ve Döger boyları var. Cerblus'ta Begdililer Türkçe'den başka lisan bilmiyorlar, halbuki Siverek ve Urfa arasında yaşayan Begdililer ve Dögerler Kürdçe konuşuyorlar. Rakka civarında yaşayan Dögerler de Türkçe'den başka dil bilmezler.
Cerablus'ta boy-beylerinden başka il-begleri de var. Boy'un taksimatına 'oymak' nâmı veriliyor; hatta Karkın Boyu da, Begdili oymaklarının birinin adı olmuş.
Ozan kelimesi de burada izlerini bırakmış. Diyâribekir'in Rum Kapısı semtinde bir sokağın adı Ozan Küçesi'dir. Şark nahiyesi köylerinden birinin adı Ozan-Kışla'dır. Bazı mâniler de mahfuz kalmıştır:
'Ağlaram ozan gibi/Kaynaram kazan gibi/Sarı sarı yapraklar/Dökerim hazan gibi'.
Çok dertli dertli söylenen adama da "Ozan mı oldun?" derler. Hülasa burası, filoloji, etnografi ve folklore nokta-i nazarından tetkike layık olan bir memlekettir."
O büyük adamın bir özdeyişi ile bitireyim: "Büyük adamların fikirleri de büyüktür. Daima yüksek ruhlu insanların eserlerini okumalısınız."