Gizlice telefon dinleyenler için
Siyasi ve ticari rakiplerinin açığını bulmak için teknik cihazlarla ortam dinleyen ve elde ettikleri bilgileri (internet ortamına düşürüp) çıkar için kullanan Müslümanlar ve insanlığın 2000’li yıllarda ulaştığı bazı temel hak ve hürriyetlere İslam’ın neler kattığından haberleri olmadığı için, Kur’an ve sünneti “Ortaçağ karanlığı” diye kötüleyenler, sizlere bir hatırlatmamız var.
Bu hatırlatma “gizlice telefon dinleme” ile ilgilidir.
1950 yılında Roma’da tanzim edilen ve Türkiye’nin 1952 yılında imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesi, “Her şahıs hususi ve ailevi hayatına, meskenine ve muhaberatına hürmet edilmesi hakkına maliktir” der.
Bu sözleşmeye göre insanların evleri, telefonları “gizlice” dinlenemez. Dinlenildiğinde elde edilen bulgularla o insan, o aile suçlanamaz. Kamu yararı dışında, gizlice dinlenerek elde edilen bilgiler hukuken “delil” teşkil etmezler.
Dünyanın 1950 yılında tanıştığı bu “mesken masuniyeti” ve “haberleşme hürriyetini” İslam dini şahıslara tam bin 400 sene önce Medine’de nazil olan Hucurat suresinin 12. ayeti ile vermiştir. Âyet, zannın çoğundan kaçınılması gerektiğini ikaz eder ve “Birbirinizin kusurunu araştırmayın” emrini verir. Kusur araştırmanın da, “Biriniz ölmüş kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz” teşbihi ile Allah(c.c.) katında ne kadar çirkin ve ağır bir fiil olduğunun altını çizer.
Bâzı kimseler belki de bahsedilen ayet ile “gizlice dinleme” arasında kurulan bu irtibatın zorlama olduğunu zannedebilir. Hayır, hiçbir zorlama yoktur. Aksine, Kur’an’a inanan ve Allah Resulünün izinden gidenler tarafından Hucurat suresinin, “Birbirinizin kusurunu araştırmayın” uyarısında bulunan 12’nci âyeti tam da bizim aktardığımız gibi anlaşılmış ve uygulanmıştır.
Meselâ..
Devir, (634-644) Hz. Ömer(r.a.)’nın halifelik devridir.
O günün ağır suçları zinadır.
Hırsızlıktır.
İçki içmektir.
Şimdi sizlere M. Yusuf Kandahlevi’nin Hayatü’s Sahabe’sinden, Misver b. Mahreme’nin ağzından kaleme aldığı yaşanmış bir olayı nakledelim:
Devlet Başkanı Ömer b. Hattâb (r.a.) bir gece Abdurrahman b. Avf’ı yanına alarak şehri teftişe çıktı. Gezerlerken bir evden bir ışık sızdığını gördüler. Hemen o tarafa yöneldiler. Eve yaklaştıklarında baktılar ki kapı kapalı, içeriden anlaşılmaz birtakım sesler geliyor.
Ömer, Abdurrahman’ın elinden tuttu ve:
- Bu ev kimindir, biliyor musun? diye sordu.
- Rabia b. Ümeyye b. Halef’in evi. Şu anda içki içiyorlar, ne yapacaksın?
- Biz Allah’ın yasak ettiği bir işi yaptık. Çünkü Allah, ’Velâ tecessû-Birbirinizin suçunu araştırmayın-’buyuruyor. Halbuki biz suç araştırdık, dedi ve evdekilere ilişmeden geri döndü.
Bu hadisenin başka bir anlatımında, muhatabı Ömer’e sorar:
- Peki, bunun tövbesi nedir?
Dünya âdalet tarihinin önsözü olan Haz. Ömer(r.a.) muhatabına şu cevabı verir:
- Gördüklerini ona söylememen ve hakkında iyilikten başka bir şey düşünmemen.
Benzer hâdiseler çoktur.
Yine bir gece Hz. Ömer Abdullah b. Mes’ûd (r.a.) ile dolaşırken bir yerden bir ışık sızdığını gördüler.
Devamını Suudi’den aktaralım:
“Işığın geldiği mahalle doğru gittiler. Ömer evin avlusuna girdi. Baktı ki yaşlı bir zât, oturmuş şarap içiyor, genç bir cariye de şarkı söylüyor. Ömer hemen içeriye baskın yaptı ve:
-Ölümünü bekleyen bir ihtiyarın şu durumundan daha çirkin bir manzara görmedim! dedi.
İhtiyar, Ömer’e doğru başını kaldırdı ve:
- Ey Mü’minlerin emiri! İş hiç de sandığın gibi değil! Senin yaptığın daha çirkin! Çünkü yasak olduğu halde sen tecessüste bulundun, bir Müslüman’ın gizli kusurunu araştırdın. Üstelik evime izinsiz olarak girdin. Halbuki bu da yasaktır! dedi.
Ömer (r.a.):
- Doğru söylüyorsun, dedi ve üzüntüsünden elbisesini dişleyerek ağlamaya başladı”
Soruyoruz:
Kamu yararı dışında, siyaset, ticaret, kısacası yalan dünya için Allah’ın âyetini inkâr edercesine gizli halleri araştırmak ve ulaşılan mahrem halleri oy, makam ve para için kullanmak, hele hele cümle âleme yaymak, Müslüman’ca mı, şeytanca mı bir iştir?