Gidişat hiç iyi değil...
Bugün yazarı Ahmet Taşgetiren (26.12. 2009 ) “Aptal yerine konmak” başlıklı yazısında kapatılan DTP’lilerin Irak’ın kuzeyindeki Smele kampında söylediklerinden bir demet sundu.
Bakın neler söylemiş (partileri kapatıldığı için bir kısım zevatın gözyaşı döktüğü) DTP’liler...
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır:
“Yüz yıldır her Kürt, yaşadığı coğrafyada sürekli zulümle, inkârla karşı karşıya kaldı ama her zaman onurlu bir direniş sergiledi. Güney Kürdistan’da (Kuzey Irak) nasıl ki özgür bir Kürdistan varsa, biz inanıyoruz ki, kuzeyde de (Güneydoğu Anadolu) bu özgürlük bir gün olacaktır. Kuzey Kürdistan’da 100 yıldır mücadele veriliyor. Son 30 yıl verilen mücadele sayesinde şu anda yaklaşık 100 belediye bizim yönetimimiz altında... Bizim mücadelemizi tasfiye etmek istiyorlar ama başaramazlar. Halkımız derdinin ilacını bir doktor gibi biliyor. Halkımızın derdinin dermanı Öcalan’dır.”
Van Milletvekili Özdal Üçer:
“‘Yaşasın Kürdistan’ın birliği’ diyerek başladığı konuşmasına” Kuzey Kürdistan’da da (Türkiye) Güney Kürdistan’da olduğu gibi özgürlük gelmezse biz bu davadan asla vazgeçmeyiz. Ne yaparlarsa yapsınlar Öcalan’ı ve dağdaki gerillayı bırakmayız!
Ve son olarak Smele Kaymakamı İsmail Mustafa’nın bir cümlesini alalım.
Diyor ki İsmail Mustafa:
“Kürdistan dört parça değil tek parçadır, bir bütündür.”
Taşgetiren yazısında, DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, “29 Mart seçimleri Kürdistan’ın haritasını belirledi” dediğini de hatırlatıyor.
Sen bir yandan “29 Mart seçimleri Kürdistan’ın sınırlarını çizmiştir” diyecek, “Mücadelemiz sonucunda yaklaşık 100 belediyeye ulaştık” diyerek kazanılan her belediyeyi “işgalden kurtarılmış toprak” olarak değerlendireceksin...
Sonra da dönüp barış ve kardeşlik nutukları atacaksın..
Yine sen bir yandan belediye imkânlarını 50 bin KCK militanına ulaşmak için seferber edecek(50 bin KCK militanı demek 50 bin Kalaşnikof ve on milyonlarca Kalaşnikof mermisi demektir) sokakları yangın yerine çevirecek, Molotof kokteylleri ile insanları cayır cayır yakıp önüne gelen işyerini İsrail saldırısına uğramış Gazze sokaklarına çevireceksin, sonra da tutup, devlet bize siyaset yapma hakkı tanımıyor diye bas bas bağıracaksın..
Yani sen resmen savaş ilân edeceksin ama bunun adı “barış” olacak, “demokrasi” olacak, “insan hakları mücadelesi” olacak, öyle mi?
Dahası..
İktidar partisi de bütün bu olup biten işlerin değirmenine su taşıyacak, en azından belediyelerin KCK yapılanmasına yıllarca göz yumacak, Öcalan’ın her istediğine “evet” diyecek, tek kelimeyle, insaf, insaf, insaf..
Bütün bunlar gerçekten bu milleti “aptal yerine koymanın”ta kendisidir..
Üzülerek ifade edelim ki gidişat hiç de iyiye doğru değil...
Askerinden sivil toplum örgütlerine gazetecisinden muhalefet ve iktidarına kadar yaşanan aymazlığı gördükçe insanın gerçekten kanı donuyor..
Siz bütün bunlara Türkiye’den 2011’de bir “iç savaş çıkartma” projesi üzerinde çalıştıklarını açıkça deklare eden Avrupa’daki merkezlerin gayretlerini ve NATO karargâhlarından İsrail kurumlarına, Avrupa Birliği mensuplarından Irak’ın kuzeyinde halkın yakasına rozet olarak iliştirilen Türkiye’nin Güneydoğusunu da içine almış Büyük Kürdistan haritalarını ekleyin..
Sonra ülke ve dünyada bunlar olurken Türkiye’yi yönetenlerin aymazlıklarını ve Türkiye’de yaşayanların uğraştığı işlere bir bakın...
Ve şükredin.
Çünkü hâlâ bir umut var.
Yine Taşgetiren’in tespitiyle, PKK ve maşaları söz konusu olduğunda “Barış denildiği zaman bile kazıdığınızda altında savaşı görüyoruz” maalesef.
“Ne pahasına olursa olsun” açılım diye tutturan Erdoğan ve destekçileri bize kulak vermiyor biliyoruz, bakalım beylere Taşgetiren sesini duyurabilecek mi?