Giden geri gelir mi!

selcan-009.jpg

Haysiyet cellatlarının iftiraları yüzünden intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar’ın ailesiyle Anıtkabir’de...

Tahliye anlarına yetişemedim ama “özgürlüğün” ilk gününde Anıtkabir’e, Ata’nın huzuruna koştuklarında yanlarındaydım, Balyoz Davası’ndan tahliye olan askerlerin.
Sonra Mamak’ta geçirdiği beyin kanaması sonucu hayatını kaybeden Murat Özenalp’in kabrini çiçek bahçesine çevirmelerine, mezar taşına el/yüz sürüp duaya durmalarına şahitlik ettim...
Haysiyet cellatlarının kurbanı olan Yarbay Ali Tatar’ın kabrindeki kenetlenmelerini, verdikleri insanlık dersini izledim.
Ve fakat Soner Yalçın’ın “Kayıp Sicil” ine nazire yapar gibi; kırmızı kaplı not defterimi; dolayısıyla not tuttuğum adları, lafları hepsini kaybettim!
Dolayısıyla bugün size hafızama kazınan kadarını aktarabileceğim..

***

20 Haziran 2014... Saat 11.00...
Üzerinde “Balyoz”la katledilen silah arkadaşlarının resimleri basılı, “aramızdasın” , “kalbimizdesin” , “unutmadık” yazılı tişörtleri, başlarında cezaevinde yaptırdıkları TCG şapkaları, ellerinde Diyarbakır’da indirilen ay-yıldızlı bayraklarıyla geldiler... Yıllar sonra çocuklarıyla, eşleriyle, kardeşleri, anne-babalarıyla sarmaş dolaş “Aslanlı Yol”da yürüdüler.
“Vatandaş”lar geçti önlerine; belli ki geç de olsa uyanmışlar. Bağırdılar:
“Siz hırsızlık yapmadınız, çalmadınız, çırpmadınız, vatanı soymadınız, satmadınız, başınız dimdik olsun...”
Türk Milleti’nin fertleri, Türk ordusunun “er”lerini Ata’larının huzuruna alkışlarla uğurladılar.

***

Merdivenlerde, içerideyken okudukları, izledikleri “pişkinlikle” karşılaştılar. Dev bir “basın ordusu” tarafından karşılandılar.
Bir gazeteci beni itti, bir başkası Müyesser Yıldız’ı;
- Çekilin, çekilin...
Görüntü almaları lazımdı!
Nereden, nasıl zuhur ettiği aşikar Taraf, “camilerimizi bombalayacaklardı”, “jetlerimizi düşüreceklerdi” manşetlerini attığı gün, o “bavul”dan iddianamenin fotoğrafını “en doğru açıdan” çekmek için böyle ezmiş olsalardı birbirlerini; son 4 yıl bambaşka yaşanabilir, Türkiye bambaşka bir yönde ilerleyebilirdi. Göz bağı olarak kullanılmış olmaktan gram utanmadılar, çığlıklarına kulak tıkadıkları yüzlerce subaya arsızca sırıttılar. Zeytinyağı gibi üzerimize çıkmaya çalıştılar.

***

Önce saygı duruşu...
Ardından gür sesle İstiklal Marşı...
Merdivenlerden inerlerken yaşlıca bir teyze durdurdu, tuttu kolumu, tek tek sordu:
- Kim bu, kim bu!
Titredi, kim olduklarını anlattığımda:
- Ben bir Türk anasıyım; hepsi benim evlatlarım, canlarım!

***

Anıtkabir’deki “üniformalılar”a baktım bir süre;
Bu tahliyeler, onların da özgüvenini geri getirmiş gibiydi.
Ha bu arada on gün önce istifa eden Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda Lojistik Başkanı Tuğamiral Gündüz Alp Demirus da Anıtkabir’deydi; Balyoz mağdurlarına destek verdi.

***

Ve taze “hür”lerle kucaklaşma faslı.
Hoş ben “hür” diyorum ama “Ben cezaevindeyken kendimi hür hissediyorum, dışarıdakilerin esir olduğunu düşünüyordum” oldu Mustafa Önsel’in ilk sözleri.
- Sevinmediniz mi yani?
- İnsan sevinmez mi. Ara ara mutlu oluyorum. Ama, bugün burada olamayan, kaybettiğimiz arkadaşlarımızı hatırlayınca buruk bir mutluluk bu.
“İlk gece” yi uykusuz geçirmişti çoğu:
- İnanamıyoruz hâlâ.. Ya rüyaysa diye, uyanmayalım diye uyumaya korkuyoruz...
Eşlerden biri girdi araya:
- Ben horlamasını bile özledim, uyu dedim ama dinletemedim...
“Volta alışkanlığı”ndan kurtulmak zor; sabahın kör bir saatinde yürüyüşe çıkmış kimi. Kimi “dışarıda nasıl yürünür” unutmuş, ürkek.
Biraz da “yeni doğmuş çocuk” gibiler sanki...
Onca ihanetten, tuzaktan, iftiradan kısaca kumpastan çıkıp hayata dair, devlete dair, millete dair, vatana dair, vefaya, sadakate dair bütün bildiklerini sıfırlayan bu dramatik tecrübeler silsilesinden sonra sil baştan öğrenecekler bir çok şeyi; yeni baştan tanıyacaklar, tanışacaklar, yüzleşecekler, baş edecekler... Emekleyecekler bir süre, tay tay duracaklar kolay bırakamayacaklar hep yanlarında duran ailelerinin ellerini, sonra dikilecekler, durmadan koşacaklar; gasp edilen 4 yıllarında kaçırdıklarını yakalamaya, açığı kapatmaya çalışacaklar...
Kapanır mı?
Cevabı, Anıtkabir’de aileleriyle hatıra fotoğrafı çektiren kumpas mağdurlarını izleyen Ahmet Tatar’ın gözlerinde saklı:
O da pekala bugün kardeşi Ali Tatar’la kucaklaşıyor olabilirdi; bu onur tablosuna pekala kardeşi de dahil olabilirdi; yaşamasına fırsat vermedi katilleri!
Omuzları dimdikti ama etrafını saran sevinç halesinin ortasında öylece kalakaldı bir an; nemlendi Ahmet Tatar’ın gözleri...
Uzaktan öylece izledim;
Kim iddia edebilir ki adaletin tecelli ettiğini, edeceğini...
Giden geri gelir mi!

Yazarın Diğer Yazıları