Gidelim İsmet!

BU FİLME AYDINLIKTAN KORKAN HİLAFETÇİLER SEVİNECEKLER
Gidelim İsmet!

Atatürk Mustafa’yı izleseydi, hür bir vatan yaratma sancısı çekerek uykusuz kaldığı karanlık
gecelerde korktuğunu ispat etmek için sponsor sponsor dolaşanlar hakkında ne düşünürdü?

Diyelim ki Atatürk beyaz atının üzerinde çıkageldi, yanında İsmet Paşa, komutanları, yaverler...
Cumhuriyet Bayramı ve herkes “Mustafa” yı seyretmek için kuyruklarda.
Atatürk, İsmet Paşa’nın kulağına eğilerek:
“Şu arkada, elinde bazuka gibi boru olan, topçu neferi midir?..”
İsmet Paşa:
“Hayır Gazi Hazretleri, o Can Dündar, muharrir... Elindeki kamera aleti, hususiyeti sinema çeker...”
“Niye atlarımızın kıçını çekiyor?..”
“Buna ’insani boyut belgeseli’ diyorlar...”
Ata:
“İlke ve inkılaplar yönü ile de belgesel imal ederler mi bu fikriyatta olanlar?..”
“Sponsor lazım...”
“Sponsor bir nevi milli şuur gibi bir şey midir?..”
İsmet Paşa:
“Hayır Gazi Hazretleri, parayı veren... Parayı kim veriyorsa, şuur o cihette nüks etmektedir...”
Atatürk:
“Pekiiii... Aziz milletimiz sinemaya girip, aziz askerlerimizin cephelerde elde ettikleri muazzam zaferleri vefa hissiyatları içinde mi seyretmekte?..”
İsmet Paşa:
“İnsani yön belgeseli hesabıyla bakmaktadırlar, gece karanlıkta önderimiz ne yapmakta...”
Ata:
“O karanlık gecelerde uykusuz kalıp bir hür vatan yaratma sancılarımın acısını anlamışlar demek ki...”
İsmet Paşa fısıldayarak:
“Hayır, bir oturuşta büyük rakı içtiğiniz, gece karanlıktan korktuğunuz ima edilmekte...”
Atatürk hüzünle:
“Buna asıl aydınlıktan korkan hilafetçiler sevinecekler... Onlar hálá dergáhlarında oturuyorlar mı İsmet?...”
İsmet Paşa:
“Hayır Gazi Hazretleri, devletin tepesinde oturuyorlar...”
“Peki, Cumhuriyet Bayramı diye neyi kutlamaktadır bu millet...”
İsmet Paşa:
“Cumhuriyetten geri kalanını...”
Atatürk, atını çevirir:
“Gidelim Paşa...”
* Bekir Coşkun / Hürriyet

+++++

Diyalogçular gündem dışı ziyarette İltifat(!) yağdırdı:
Ilımlı İslam’a örnek oldunuz!

Gül, medya kuruluşlarının engellenmesini, haklarındaki
kitapların tümden yasaklanmasını isteyen Yahudi heyete,
Frankfurt’ta bir dediklerini iki etmeyen Günay’ı referans göstermiş.

Avrupa Yahudi örgütlerinin en büyüğü olan Avrupa Yahudi Kongresi (EJC-Europan Jewish Congress) örgütü yöneticileri 27-28 Ekim’de Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirdi.
Heyette Avrupa Yahudi Kongresi Başkanı Moshe Kantor, EJC Genel Sekreteri Serge Cwajgenbaum ile Başkan Yardımcısı Aryeh Zuckerman vardı. Türk Musevi Cemaati Başkanı Silvyo Ovadya da katıldı.

Heyet Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Dışişleri Müsteşarı Ertuğrul Apakan ile görüştü. EJC teşkilatının kendi yayınlarında duyurduğuna göre, görüşmede Türkiye’nin; BM Güvenlik Konseyi’ndeki görevi, Yahudiler ile Ortadoğu ülkeleri arasında köprü işlevi görmesi ve antisemitizme karşı neler yapabileceği konuşuldu. Türkiye’nin İsrail ile (internet sitesindeki çeviriyle) ‘örtülü işbirliğinin Ortadoğu’da İsrail’e sağlayacağı kolaylıklar’ aktarıldı.

Moshe Kantor, Başbakan Erdoğan’a Türkiye’nin ‘ılımlı bir İslam ülkesi’ olarak diğer ülkeler için ‘Yahudi-İslam diyaloğu’ konusunda model teşkil ettiğini söyledi.
EJC heyeti, Cumhurbaşkanı Gül’e Türkiye’de çıkan Yahudi aleyhtarı yayınlardan rahatsızlığını anlattı.
Cumhurbaşkanı Gül ise, Frankfurt Kitap Fuarı’nda Türkiye bölümünde bulunan Yahudilik üzerine kitapları ve bu kitaplara Kültür Bakanlığı’nın verdiği tepkiyi hatırlattı.
Hatırlanırsa kitap fuarında Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Yahudi teşkilatlarının uyarısı ile bu yayınlara tepki göstermiş ve engelleneceğini söylemişti. EJC ise Cumhurbaşkanı Gül’den bu kitapların tamamen yasaklanmasını istedi.
Yahudi heyeti ayrıca Türk medyasında Yahudi aleyhtarı yayınlardan rahatsızlığını da dile getirdiler. Bu yayınların da engellenmesi talebinde bulundular.
Cumhurbaşkanı Gül, EJC heyetine Ortadoğu’da barış sağlanması durumunda anti-semitizmin son bulacağını ve kendilerinin de bunun için çalıştığını söyledi.
EJC heyeti daha sonra Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile görüştü. Bakan Babacan da heyete benzer sıcak mesajlar verdi.

EJC heyeti Türkiye’deki görüşmelerden oldukça memnun ayrıldı. Kendi ifadelerine göre Türkiye’nin ‘inançlar arası diyalog için muhteşem bir ortam’ olduğunu düşündüler.
Görüşmelerde Türkiye’nin “ılımlı İslam ülkesi modeli” olması ifadesinin geçmesi hem Şalom’da hem Herald Tribune gazetesinde yer buldu. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın bu ifadeye itiraz etmediği de belirtildi.

Medyanın bu haberi atlamasının kuşkusuz sebebi; Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın günlük programlarında bu görüşmenin yer almamasıdır. Programlarda bu görüşmenin yer almaması da ayrı bir soru işaretidir.

+++++

Mağdur çocuklar manevi olarak yaralanmasIn mI İstiyorsunuz?

En büyük cezayı Deniz Feneri’ne kesin!

Olayı Yılmaz Özdil’in Hürriyet’teki köşesinden öğrendik. Uğur Dündar da yazıyı Star TV Ana Haber bülteninde okudu.

Star TV Haber Merkezi’nin bir ihbar üzerine ulaştığı evde tek başına terk edilmiş bir kız çocuğu haber yapılmıştı. Haber üzerine çok sayıda vicdanlı insan çocuğa yardım için elinden geleni yapmıştı. Küçük çocuk sonunda Çocuk Esirgeme Kurumu’nun himayesine verilmişti. Uğur Dündar ve ekibi bu çocuğun kurtuluş öyküsünü de yayınlamıştı.
Buraya kadar çok güzel. Ama ardından RTÜK harekete geçmiş ve Star TV’ye 250 bin lira ceza kesmiş. Nedeni de “reşit olmayan bir çocuğun yüzünün kapatılmadan teşhir edilmesi ve manevi olarak yaralanması.”
Ne güzel değil mi? 14 yaşındaki kızı taciz eden kişi “çocuk bundan hiç etkilenmemiştir” gerekçesiyle serbest bırakılıyor, kurtarılan bir çocuk ise “manevi yara” almış kabul ediliyor.
Diyelim ki yasa böyle. Bu durumda, örneğin RTÜK Başkanı’nın da dahil olduğu Deniz Feneri’nin yaptığı bütün yayınlar bu kapsama girmiyor mu?
Deniz Feneri Derneği yıllardır gittiği evlerdeki dramı ekranlara yansıtıyor. Burada çok zor şartlar altında olan ailelerin küçücük çocukları dramatik biçimde teşhir ediliyor. Acaba RTÜK’ün aklına bu çocukların “manevi olarak yaralanmış” olabileceği hiç geliyor mu?
* Can Ataklı / Vatan

+++++

Kinci Cumhuriyetçiler

Onlara kimi kinci, kimi ikinci cumhuriyetçi diyor...
Bir teraneyi her fırsatta tekrarlıyorlar:
“Cumhuriyet’in kuruluşundaki aksaklıklar yüzünden hâlâ sıkıntı çekiyoruz.”
“Cumhuriyet 85 yılda Türkiye’nin sorunlarını çözemedi.”
Sanırsınız ki, 1923 yılında ülkenin başına “Cumhuriyet” adlı bir diktatör gelmiştir de bu diktatör ülkeyi 85 yıldır inim inim inletmekte. sorunları çözümsüz bırakmaktadır.
Cumhuriyet’in 85. yılındayız...
Atatürk bu ülkeyi sadece 15 yıl yönetti...
70 yıldır işbaşına gelip gidenler... Son 58 yılda ülkeyi yönetenler neden çözemediler sorunları? Ellerini kollarını cumhuriyet mi bağladı?
Yoksa onlar sürekli Cumhuriyet’i yozlaştırmaya mı çalıştılar?
Bu ülkeyi Atatürk Cumhuriyeti mi Amerikan sömürgesi yaptı?
Cumhuriyet’in, “Dış para babalarıyla iç para babaları ortak olsun, hazineyi soyup halkı sömürsün” diye bir ilkesi mi vardı?
Siyasi partiler demokrat olmak istiyor da ellerini kollarını Cumhuriyet mi bağlıyor? 1 Mayıs’ta işçilerin üzerine Cumhuriyet mi saldırıyor? Gençleri işkenceyle Cumhuriyet mi öldürüyor?
Yoksa Cumhuriyet ilkelerini ortadan kaldırmak... Sömürüyü sürdürmek isteyenlerin faşizm işine geliyor da bunun sorumluluğunu sürekli Cumhuriyet’e mi atıyorlar? Hangisi...
* Melih Aşık / Milliyet

+++++

GÜNÜN SÖZÜ

Taraf gazetesi, Cumhuriyet
Bayramı ile ilgili tek satır haber vermemiş. Onlar birincisini bitirdiler, ikincisiyle meşguller...
Ahmet Nedim

+++++

MİNİ YORUM

Lüks ulaşım işkencesi

Gazetecinin yaşamın içinde olması çok önemli!
Masa başından, paylaşmadığınız bir hayata dair ahkam kesince çok komik durumlara düşebiliyorsunuz. Radikal gazetesi ‘Avcılar-Zincirlikuyu hattında 45 saniyede bir metrobüs geçiyor’ diye övgüde bulunmuş. Haberi yazan arkadaş bahsettiği hattı beş dakika gözleseydi, 45 saniyede bir geçen metrobüsün yolcularla dalga geçer gibi duraklara transit geçtiğini, üçünden ikisinin Topkapı’dan ileri gitmediğini, Topkapı’da Zincirlikuyu metrobüsündeki balık istifine dahil olmayı bekleyen yolcu yığınları oluşturduğunu, lüks yolculuk makyajının çabuk aktığını görürdü...

ST

Yazarın Diğer Yazıları