"Gez dünyayı gör Konya'yı"
Dünya Şampiyonu apoletli Fransa'yı 2-0 yeniyorsunuz. Hem de sahaya "hiç millî olmamış 7 futbolcu" ile çıkıyorsunuz. Bundan sonra da bir basın mensubunun sorusuna bakın; "İyi bir jenerasyon yakaladığına inanıyor musun?"
Doğrusu, böyle saçma sapan bir spor medyasıyla nereye kadar gideceğimizi merak etmemek mümkün değil. Eline mikrofon verilenlerin çoğu birer futbol uleması.
Anlatanlar, yorumlayanlar ve de falcılık yapanların toplamı bir tribün dolusu. Şenol Güneş'e neler yöneltildi, neler...
Erken uçma hastalığı
Arada stüdyocuların "işe çıktıklarını" da fark ettik. Bunların çoğunluğu ise sadece pohpohlama ile vakit geçirdiler. Güneş'in bir sürü eleştirilecek tarafı var ama bu kadar yağlanacak yanı yok. Bir kere, hep temkinli. "Durun bakalım, daha işin başındayız" deyip durdu.
Kaldı ki yarın Reykjavik'te İzlanda karşısına çıkıyoruz. "Etli ekmek fırını"ndan Eskimo İglosu'ndaki maça geçeceğiz.
Üç günde vücut sıcaklığı, bulunulan ortama ne kadar sürede uyum sağlayabilir. Bir de bunun yanında "Fizik kondisyona dayalı, sert bir ekiple mücadele edilecek." Dileriz, İzlanda'yı da indiririz.
Bereket Şenol Güneş Konya'daki bitiş düdüğüyle beraber bu maça kilitlendi.
Koca koca laflar
Eleştirilerimde isim vermek istemiyorum. Ancak, öyle şeyler söyleyenler çıktı ki bu mümkün değil. Bu arkadaşlara tavsiyem, abartma ile mütevazı olmayı karıştırmasınlar. Özellikle TRT yorumcusu Serkan Reçber'in dikkatini çekmek istiyorum. Bir başka Serkan'ın da (a Spor'dan) gaza getirme sorularından vaz geçmesini diliyorum.
Arada kutlanacaklar yok muydu? Tabii ki var. Levent Tüzemen'i ve beş yıldızlık yönetimiyle Ersin Düzen'i tebrik ediyorum. Yine TRT'ye dönecek olursak, bu ekrandan epey isim sayabilirim. Mesela Alp Pehlivan, Veli Yiğit, Mustafa Sapmaz ve İbrahim Kırkayak iyi not alanlardan.
Bunu yapmayın
Türkiye'deki genel arızayı da dillendireceğim. Maç sonları ilginç uygulamalara tanık oluyoruz. İyi sonuç alınmışsa, herkes politikacıların peşinde, bir de spor yöneticilerinin.
Kameralar önde, herkes siyasilerin peşinde koşuşturuyor. Bu kadarı gerçekten fazla. Son düdükle birlikte her şey unutuluyor, siyasilere yapışılıyor.
Yanlış anlaşılmasın, kabinenin en çalışkan ve gülen yüzü Mehmet Muharrem Kasapoğlu'nu ele alalım. Bir kovalamaca başlıyor.
Onlar ve biz
Bunları hangi ülkede görebilirsiniz? Aklı başında her spor sever bundan rahatsız olmakta. Böylesi abartıları, en aza indirmek ya da tamamen kaldırmak şart. İngiltere'de futbol federasyonu başkanını, ya da ilgili bakanı tanıyan kimse yoktur. Almanya ve Fransa'da da böyledir.
Macron'un Fransa millî takımının şeref madalyalarını vermesi bile istisnadır. Burada bir espri de yapayım; dünya şampiyonlarının Konya'da başları döndü. Semazenliği beceremediler.
Unutulmayan sözler
Hatırlayın Didier Deschamps'ın iki ay önce söylediklerini; "Haziran ayında Konya sıcak olur. Ateşli taraftar havayı da fazla ısıtır." Ardından eklemişti; "bunları ciddi olarak söylüyorum."
Aynı şeylerin tam tersini Güneş de söyleyebilir; "Reykjavik her zaman soğuktur."
Bir tarafta aktif volkanlar, diğer yanda "doğal buzhaneler." Önemli olan bu iki zıt oluşumu dengeleyebilmek. Bakalım "Gez dünyayı, gör Konya'yı"nın yerine neyi ikame edeceğiz.
Bu konuda son dönemin filozofu Şenol Güneş'ten mutlaka uygun bir şeyler çıkacaktır. Şimdilik en geçerli olan aynı sözleri, "Umutluysak, mutlu olabiliriz..."
Sahadaki kahramanlar
Onca söz arasında futbolculardan bahsetmeden olmaz. Kesinlikle Burak Yılmaz bir numaraydı. Sahada basmadık yer bırakmadı. Takımı orkestra şefi gibi yönetti. Çok sayıda gol kaçırması dahi rahatsız etmedi.
Cengiz, Mahmut, Merih, Dorukhan ve diğerleri olağanüstü top oynadılar.
Haydi bir de Erdoğan'dan slogan atalım "Durmak yok, yola devam." Sakın yanlış anlamayın. Sandıktan değil ayak topundan söz ediyorum.
GÜNÜN SÖZÜ
Zayıf göz, en çok parlak nesnelerden hoşlanır. Thomas Carlyle