Gereği düşünüldü(!)
AKP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in AKP Hükümeti sözcüsü Bülent Arınç’ı istifaya davet etmesi ve hemen akabinde de Arınç’ın tabiri caizse Gökçek’in ipliğini pazara çıkarması üzerine, taraflara “gerekenleri söylediğini” iddia ediyor, AKP’li Başbakan Ahmet Davutoğlu.
Davutoğlu, “Seçim sathı mahallinde partisinin yıpratılmaması yönünde ne gerekiyorsa” söylemiş olabilir; doğrudur.
Ama bundan bize ne?
***
“Skandal” , halen ampul rozeti takmakta olan kimi siyasilerin birbirlerine karşı “terbiyesizlikleri” , “hayasızlıkları” , “haysiyetsizlikleri” nden ibaret olsaydı;
En nihayetinde “meşrep” meselesi, bunca hakaretin üzerine “Yarabbi şükür” deyip “omuz omuza yürüme” kararı alabildiklerine göre, vicdanları da, cüzdanları da buna müsait demek ki, der geçerdik.
Yahut açılan o “eski defterler” de, sadece AKP’li Abdülkadir Selvi’nin dünkü köşesinde deştikleri yazıyor olsaydı mesela;
-“AK Parti kurulduğunda, ’Abdullah Gül’ün ikinci adam olduğu partiye girmem’diyerek AK Parti’den uzak durması”
-“Demokrat Parti macerasına atılması”
-“17-25 Aralık darbe girişimleri süresince sessizliğe gömülmesi”
-“Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde, partinin başına Abdullah Gül’ün getirilmesi için çaba göstermesi” olsaydı yalnız Gökçek’in itham edildiği;
“Tıynet” der geçerdik;
“Hazmettire hazmettire” hazmetmeyi de öğrenmişler!
Ama ya kucak?
O ne olacak?
“Paralel” diye andıkları “cemaat” eğer hakikaten de Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi;
Hadi “ahlaksızlığı”, “edepsizliği”, “nebbaşlığı”, “müfteriliği”, “sapıklığı”, “alçaklığı”, “sahte veliliği”, “içi boş”luğu, “kalbi boş”luğu, “alim müsveddeliği” bizi ilgilendirmez, AKP’nin “iç meselesi”.
Ve fakat...
“Haşhaşi” ise, “hain bir terör örgütü” ise, “sahtekar” ise, “montajcı” ise, “kandan beslenen vampir” ise, “kaos çetesi” ise, “kan lobisi” ise, “şantajcı” ise, “iftiracı” ise, “İsrail kuklası” ise, “ihanet çetesi” ise, “Türkiye hasımlarının maşası” ise...
Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinin “parsel parsel bu yapıya satılması” her şeyden önce bir “milli güvenlik meselesi” değil midir?
Partinizin kurucusu, hükümet sözcünüz, “ağabeyiniz” bunun olduğunu, Ankara’nın parsel parsel “Türkiye hasımlarının maşalarına” satıldığını iddia ediyor!
Partinizin içinden bildiren bir gazeteci, hakkında açılabilecek astronomik bedelli davaları göze alıp “Paralel yapı Türkiye’de en büyük sıçramayı Melih Gökçek’in belediye başkanlığı döneminde Ankara’da 15 kat büyümek suretiyle gerçekleştirmiş” diyor!
Ve sizin tespitiniz “fitne” öyle mi;
“Polemik” !
“Suç” bu “suç” ;
Arınç iddialarını ispatlayabilirse, hele bir de “o yapı”nın Erdoğan’ın tariflediği gibi bir “musibet” olduğu anlaşılırsa, tarihin Ali Kemal’lere filan rahmet okutacak denli ağır suçlarından biri üstelik de!
Bu suçu işlediği ileri sürülen kişinin AKP’lilik halinin, üyeliğinin devam edip etmeyeceği, “partinin disiplin mekanizmaları”nın bileceği iş olabilir ama bu ülkenin başkentini yönetmeye devam edip etmemesi kararını bu saatten sonra “bağımsız Türk mahkemeleri” vermelidir; ivedilikle. Gökçek’in hakkındaki suçlamaların soruşturulması demiyorum bakın, bu suçlamalarla muhatap birinin Ankara’ya dair yetkilerinin “dondurulması”ndan bahsediyorum.
Devlet sistemi açısından “hayati” niteliği olan bu karar ne Davutoğlu’nun, ne AKP’nin disiplin mekanizmalarının uhdesine bırakılamaz; onların “gereken” e dair en ufak bir fikir yahut kararlılıkları olsaydı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın görevden geçici uzaklaştırılması için İçişleri Bakanlığı’na başvurma işi herhalde bir CHP Milletvekiline kalmazdı!