Gerçekten 'oh olsun' mu
‘Oh olsun’ sözlerini duyunca akıllara ya Füsun Önal’ın şarkısı geliyor ya da Tarık Akan’ın oynadığı o şahane film. Ancak son günlerde ‘oh olsun’ denilince ikisi de zihnimizde canlanmıyor maalesef.
Seçimleri geride bıraktık. Bazılarına göre sürpriz, bazılarına göre beklenen sonuç ortaya çıktı. Tabi bu ayrı bir tartışma konusu.
Gelelim esas meselemize. Seçimlerden sonra ortaya çıkan her olaydan sonra, herkes olayın geçtiği yerin oy dağılımına bakıyor.
Samsun’da kadınlar Güneş Enerji Santrali için eylem yapıyor. Sosyal medyada cümleler ''yüzde 71’le AKP orada..'' şeklinde başlıyor.
Karadeniz genelinde sel felaketleri yaşanıyor. ''Karadeniz’de AKP şu kadar oy aldı. Oh olsun'' mesajları paylaşılıyor.
Deprem bölgesinde yaşayanlara yapılanları söylemeye dilim varmıyor bile. Utanmasalar ‘oh oldu’ diyecekler. Çok değil üç-dört ay önce birlikte gözyaşı döküyorduk.
Bitmedi tabi ki. Bu muhalefet tarafı. İktidar seçmeni çok mu farklı? Ankara’da sel olduğunda yazdıklarını gördük.
Sokakları su bastığında Mansur Yavaş’ı eleştirebilmek için neredeyse ''oh olsun, iyi oldu ona oy verenlere'' diyecekler. Hatta diyorlar bile.
Son dönemde, siyasetin hepimizi kutuplaştırdığı çok açık ortada. Ancak bu artık tehlikeli boyutlara ulaştı.
Öyle ki artık topluluklar halinde yaşıyoruz ancak ‘toplum’ olmaktan giderek uzaklaşıyoruz.
Halka kabahat bulunuyor. Soruyorum: üretilmiş kurgu videoya karşı muhalefetin elinde hiç mi karşı argümanınız yoktu da ‘kazanamayan aday’ yerine oy verenleri suçluyorsunuz.
Ya da merkezi yönetimin hiç mi suçu yok da muhalif belediyeleri, zarar gören 'masum' halkı suçluyorsunuz.
‘Yasın 5 evresinin’ öfke kısmına saplanıp kaldık. Siyasetin çözüm üretmeme döngüsünü vatandaşa lütfen yüklemeyin.
Bu dil ile kutuplaşmayı daha artırıyor, çözülemez hale getiriyorsunuz. Bu sebeple siyaset ilerlemeyi değil rövanş arayan bir dili tercih ediyor.
Bir toplumun içerisinde yaşıyoruz ve doğal olarak yaşanan tüm süreçlerden bireysel değil topluluk olarak etkileniyoruz. Komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallesine taşınarak sorunu çözemezsiniz. Mücadeleye devam etmek zorundayız.
Suçlayarak, dışlayarak, ötekileştirerek değil. Bu dilin değişmesi şart, siyasetin ahlaklanması şart!
İnsandan, vicdanı çıkardığınızda geriye sadece et ve kemik yığını kalır. Lütfen yığınlaşmayın.