Gerçekten, 'Alçakça!'
Bir üretimi bir ülkeye “ihraç etmek” için bir de “ithalatçı” bulmak lazımdır.
Bu turuncusundan kızılına kadar devrimler için de böyledir, teneke otomobillerden obez çocuklar üreten yabancı mamalar için de böyledir.
Daha iki gün önce Prof. Dr. Kenan Demirkol TRT’de anlattı, ABD’den mısır yağı ithal edebilmek için Türkiye’deki zeytin ağaçlarına balta indirmişler, yetmemiş, Amerikan parasıyla, “Zeytinyağlı yiyemem aman/Basma da fistan giyemem aman” türküsünü besteletmişler.
Bir dönem de bu ülkede devşirilmiş bilim adamları anne sütünün demir eksikliğine yol açacağını utanmadan propaganda etmemiş, mama firmaları ile ortaklaşa bu ülkeyi soyarak, bir yandan sağlıksız nesillerin yetişmesine diğer yandan da annelerin daha fazla göğüs kanseri olmasına yol açmamışlar mıydı?
Bütün bunlar evet, “alçakça” tezgâhlardır.
Türkiye böyle tuzaklara kolay düşer. Komisyonlar oluşturulur, “danışma ücretleri” ödenir. Bir dönem de ülkenin ağaçlandırılması için yabancılar çağrılmış, toplantılar, beyin fırtınaları derken, Türkiye için en kârlı ağaç, akasya ağacıdır denilmiş, insaflı Alman bir bilim adamı, “Yapmayın, yazık etmeyin” demişse de, söz dinletememiş; Türkiye’de bir akasya dikme seferberliği başlatılmış. “Akasyalar Açarken” şarkısı da o günlerin eseridir, bilemiyorum.
Şimdi sizin aklınızdan belki yaşadığımız şu son “Domuz gribi aşısı” macerası geçiyordur, kim bilir!
Sözü “Balyoza” getirecektik, uzattık.
Emekli General Çetin Doğan, 1998’de Türkiye’de görev yapan Graham Fuller ve Prof. Henry Becley, ‘Türkiye’de bir kalkışma nasıl olur, biz bu durumda ne oluruz?’ sorusuna cevap aramak için ‘beyin fırtınası’ adı altında, camilerimizi falan bombalatıyorlar.
Sonra o senaryo Türk ordu kademesine, ‘Biz böyle bir şey yaptık?’ diye sunuluyor, belki de ilerisi için ‘nabız yoklanıyor’. Çetin Doğan da, “Biz böyle bir şey yapmayız. Bunu yapan hainlerin üzerine gideriz?” diyor. Aradan tam on iki sene geçiyor, Pentagon’da üretilen o senaryoyu biz, Türkiye’de yedi yıl önce üretilen başka senaryolara monte edilmiş şekilde, Taraf gazetesine servis edilmiş olarak buluyoruz.
Gerçi..
Çetin Doğan’ın, Ahmet Yesevi Üniversitesi’ne atanır atanmaz Kazak öğrencilerinin başörtüsüne engel getirmesi ve Kırım’dan Tataristan’a kadar onlarca Türk devlet ve topluluklarındaki 54 lisede İstanbul Türkçesi’nin öğretilmesine set çekmesi, kendileri hakkında kâfi bir kanaat sahibi olmamızı sağlamıştır ama biz hiçbir zaman “toptancı” da olmadık elhamdülillah.
Yani, bir Türk askeri, “Camilerin bombalanma senaryosu ABD’nin işidir, biz bunu alçakça bulduk ve reddettik” diyorsa, yanlışlığı belgelenene kadar, bu bizim için doğru bir sözdür.
Ve biz elbette ABD’nin Türkiye’yi iki de bir masaya yatırıp, işi cami bombalatmaya kadar vardıracak “beyin fırtınaları” yapmasını “beyinsizce” ve “alçakça” buluruz..
Ardından da..
Pentagon, Graham Fuller ve Prof. Henry Becley’in velhasıl CIA’nın Türkiye ayağına kırmızı halılar döşeyenlerin masonuyla, ateistiyle, “Laiklerdir” diye “mavi kuvvetlerden” , başörtülülerin de “Dindardır” diye “kırmızı kuvvetlerden” sayılmasını, esefle karşılarız..
Not: Yüce Katırcıoğlu Mason Localarının kapatılması için Adalet Bakanlığı’na bir dosya sundu. İtalya’daki Gladyo’nun arkasında P-2 Mason Locasının olduğu kesinleşti, emekli bir Türk Savcısı da, Türk Gladyosu çözülmek isteniyorsa Mason localarına bakılmalıdır diyor; muhafazakar AKP’yi göreceğiz.