Gerçekleri yazmaya devam edeceğiz

Bu satırları Cumhuriyet Başsavcılığı'na ifade vermeye gitmeden hemen önce yazıyorum.

Tutuklanır mıyım, bilmiyorum.

Fakat Pelikan çetesinin, Akit, Fatih Tezcan, Ersoy Dede gibi piyonlarıyla, geçmişte FETÖ'yü avuçları patlayana kadar alkışlayanların muhalif ve gerçek medyanın üzerine saldırması boşuna değil.

FETÖ'nün zihniyeti bu ülkede hala kol geziyor. FETÖ, 15 Temmuz darbe girişiminde başarılı olsaydı başımıza gelecekler bugün bir bir gerçekleşiyor.

Çünkü medyada gerçekleri yazabilen bunu halka aktaran bir elin parmakları kadar insan kaldı. Muhalifçilik oynayarak bir şeyler yazanlara bakmayın siz. Onların başına bir şey gelmeyecek.

Odatv'ye ve bize yönelik operasyon da bunun bir devamı.

Ekonomide, dış politikada, eğitimde, sağlıkta, tarımda hemen her alanda yıllardır uygulanan neo-liberal politikaların nasıl çöktüğünü görüyorsunuz. Türkiye karanlık bir kuyuya doğru yavaş yavaş kayıyor.

Türkiye'de var olan insan hakları ve demokrasimiz adına ortaya çıkan sonuçlar korkutucu derecede kötü.

Hiçbir işe yaramayan asgari ücreti yazdık, devlet içerisindeki çete ve tarikatların yaptığı yolsuzlukları yazdık, isim isim, olay olay, tarih tarih yazdıklarımızı yalanlayamadılar.

Ama ne onlar yargılandı ne de onlara bu ihaleleri verenler.

Sonuç?

Sonuç dün saat 14.30 itibarıyla ifade vermeye çağırıldım. Ne konusunda olduğu bile söylenmedi. Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan'ın da ifadeye çağırılması, Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve muhabir Hülya Kılınç'ın tutuklanmaları tabiki tesadüf değil.

Sonuç ne olursa olsun gazetecilik ilkeleri doğrultusunda bu ülke için, bu topraklar için, halkın haber alma hakkı için gerçekleri yazmaya devam edeceğiz.

İfadeye çağırılmasaydım bu köşenin tamamını Barış Terkoğlu'nun mahkemede yaptığı tarihi savunmaya ayıracaktım.

Şimdi Terkoğlu'nun, altına imzamı atacağım savunmasını özetleyerek aktarıyorum size:

"Dün nasıl bir çete, yargıyı kendi önünde engel gördüğü bizleri üstünde sopa olarak kullandıysa bugün de yargıya baskı kuranlar aynı sopayı bizim üzerimizde kullanıyorlar, herkes şunu bilmelidir ki bir ülkede benim gibi sade bir yurttaşın hukuk güvenliği yoksa hiç kimsenin hukuk güvenliği yoktur. Benim bu mahkemeye çıkarılma nedenim bir tane haberdir. Burada savunma yapmaya zorlanmamın nedeni bir gazetecinin hassasiyet ile hazırladığı haberi yayınlayan kurumun haber müdürü olmamdır. Ben gazeteciliği sorgulamaları bu hale dönüştüren kimselerden öğrenmedim. Nasıl gazetecilik yapılacağını bu iddianame gibi taleplerden mahkeme kararı gibi sevk yazılarından öğrenecek değilim. Bugün bu talebe konu olan MİT kanunu bu adliye salonundaki bazı yargı mensuplarının bilmediğine eminim. Bundan 9 sene öncesinde ben bu salonlarda bir MİT yöneticisi ile sanık oldum. O MİT yöneticisinin adını vermiyorum. O MİT yöneticisi daha mahkeme önüne bile çıkarılmadan cezaevinde katledildi. O katliamın hesabını sözüm ona bugünkü hukuk adamları gelip sormadı. Ama ben sordum. O gün benim de yargılandığım MİT mensubunun adı soyadı, ailesinin adı adresi kimlik numarası fotoğrafı, kitaplığındaki kitaplar, müzik kasetleri, iddianamelere konuldu, medyaya servis edildi. Bunun yanlış olduğunu ben savundum.

(…)

Beni bu ülkeye bu kadar ihanet etmediğim için mi yargılayacaksınız? Dün bir çetenin koynunda yatıp bugün başka bir çetenin koynuna girmediğim için mi yargılayacaksınız? Bugün MİT kanunu var ise bundan 9 sene öncesinde bir mahkeme salonunda direnenler sayesinde var. Çünkü bu mahkeme salonlarında direnenler üstünde cüppe olan kimileri gibi yorganı kafasına örtmedi. Bugün benim haber müdürü olduğum sitede yayınlanan haberin MİT kanunu ile herhangi bir ilgisi yoktur. Çünkü kanunların bir ruhu vardır. Kanunlar tarih önünde kendilerini yaratan eylemlerden sonra düşerler. Hırsızlık hukuku hırsızlıktan sonra, yolsuzluk hukuku yolsuzluktan sonra çıktı. MİT kanunu da Fethullahçı çete ile bugün iktidar içerisindeki çeteler el ele MİT mensuplarını terör yapılanmalarına yem ettiği için çıktı. Bir daha bunlar yaşanmasın diye çıktı. Benim yargılandığım bu haber vatanından çok uzakta şehit olmuş bir MİT'çinin şehadetinin ardından kendisine yapılan cenaze törenini haberleştirmekten ibarettir. Bu haberin hali hazırda şehit olmuş bir yurttaşımızın görevi ile gizli görevi ile sırları ile ne ilgisi vardır? Buna ilişkin bir tek cümle gösterebilir misiniz? Ayrıca aynı gün benim haber müdürü olduğum sitede başka bir toprakta şehit olmuş askerlerin de haberleri yapıldı. Polisler şehit olduğunda onların da haberlerini yapıyoruz. Bizim için asker de polis de MİT mensubu da öldükten sonra şehitlikte eşitlenirler ve bu toprakların bağrına emanet edilirler. Bu haber, okuyanların anlamak isterse anlayabileceği gibi köşe bucakta cenazesi yapılan bir MİT mensubunun anısına hiçbir olumsuz öğe barındırmamakla aksine onun şehadetini hatırlatmaktadır.

(…)

Burada çok açık bir şey var. 9 sene önce bu salonda, 'kurt kuzuyu yemeye karar verdiyse sizin yapacağınız hiçbir şey yoktur' demiştim. Bugün iktidarın içerisindeki çeteler bizi yargı eli ile yemeye karar verdiyse bugün yapacak hiçbir şeyimiz olmayabilir. Ama emin olun buradaki çığlığımız, yarınki çığlığımız, vereceğimiz mücadele bu duvarları da yıkacaktır. Bizden yazdıklarımızdan çizdiklerimizden gazeteciliğimizden, yazarlığımızdan vazgeçmemizi ülkenin içinde suça bulaşmış yapılanmalar ile daha fazla uğraşmamamızı bekliyorlarsa daha çok beklerler. Gerekirse betona gömüleceğiz, ama bize bir haber bahanesi ile bu tezgahı kuran çeteye teslim olmayacağız. Gerekirse bir daha güneş yüzü görmeyeceğiz. Yargıyı kendi hesaplarına meze eden yapılanmalar ile mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Bu dava, bu savunma bu mücadele beni yoksul bir halk çocuğu olarak alıp bu ülkenin yurttaşlarının arasına yerleştiren bu ülkeye bu Cumhuriyete benim borcumdur. Bu tezgahı kuranlar şunu bilsinler ki emin olun tarih göstermiştir ki hukuku kendi ikballerine aracı yapanlar er ya da geç o hukukun pençesinde can çekişir. Söyleyeceklerim bundan ibarettir."

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları