Gerçeği bir kişi yazabildi
Dün demiştik ya, “Bugün ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ diyenlerin doldurduğu caddelere, yarın siz çıkın ve ’Hepimiz Türk’üz’deyin bakın neler gelir başınıza” diye...
Turan Çakaloğlu aradı Üsküdar’dan...
“Biz denedik” dedi?
- Eeee, ne oldu?
Bundan dört yıl önce, MHP Üsküdar İlçe Başkanlığı olarak, üzerinde “Hepimiz Türk’üz” yazılı bir afiş asmışlar Ahmediye Meydanı’na...
Aynı gün Üsküdar Belediyesi eliyle indirilmiş afiş!
***
Kaldırdıkları sadece kimliğimizin yazılı olduğu afişler olsa keşke;
Çocukların andı...
Yetişkinlerin -mesela yüksek yargı üyelerinin- yemini de sakıncalı...
Yani diyorlar ki -bir suçmuş, ayıpmış, günahmış gibi- Türk’sen Türk’sün sus, söyleme, duymasın kimse...
***
Dün kaldığımız yerden devam eder ve “Kimmiş asıl zulme uğrayan” sorusuna verdiğimiz “Türk” cevabını delillerle doğrulamayı sürdürürsek;
İktidara “karar beğendiremeyen(!)” Hakim Oktay Kuban’ın makamı yerine Atatürk portresine sımsıkı sarılışının resmi dağıtıldı önceki akşam haber servislerine!
Ve dün “19 Mayıs kaldırılsın” diyen valilere emanet olduğunu duyduk devletin!
***
“Bugün Hrant’ı yazanlar bakalım yarın Kanlı Yanvar Şehitlerini anacak mı?” diye sormuştuk ya...
Fikri takibi ihmal etmeyip tek tek baktık köşelerine...
İçlerinden bir teki bile anmamış Azerbaycan Türkleri’ni...
İçlerinden bir teki bile katillerinden hesap sorulmasını istememiş...
İçlerinden bir kişi bile “Ermeniler
yüzlerce Türk’ü kesti” dememiş!
Ve dün...
Kooooca Türk(!) basınında; Yeniçağ’dan başka bir tek gazetede, bir tek yazar maskesini indirmeyi denemiş “arkadaş” kılıklı “nebbaşları”nın Hrant’ın.
O bir tek yazar Rıza Zelyut!
Köşesinin altına iliştirdiği “Hrant notu”-nda böyle afişe etmiş “milliyetçi katiller” yaftasını asanları:
“Adamcağızı; sırf milliyetçileri suçlamak uğruna öldürttüler. Hrant’ın dostları gibi gözükenler de sadece askeri suçlu göstererek hükümeti saklamaya çalıştılar.
Sanki o zamanki ve şimdiki iktidar AKP değilmiş gibi... Halbuki yeni
derin devletin işiydi bu... Ergenekon ve Kürt açılımını başlatmak için kurban seçilmişti Hrant. Bugün bile cinayeti, ‘Ermeniydi, ondan!’ diye açıklamaya çalışan kıt akıllılar, cinayeti gizleyenlerdir.”
+++
Çetin Altan samimiyse ödülünü iade etsin
Yer: Aya İrini... Tarih: 1 Şubat 2009... ’Kültür Sanat Büyük Ödülü’nü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden alan isim Çetin Altan. Töreni, oğlu Ahmet Altan da izliyor. Kardeşi Mehmet’le beraber babalarının onurlandırılmasından gurur duyuyorlar.
Ertesi gün Ahmet Altan bilgisayarının başına oturuyor ve ’Çetin Altan ve başbakan’ başlıklı yazısını yazıyor. İlk kez bu ülkenin kaderinin değiştiğini hissettiğini, umutlandığını anlatıyor. Bunun da tek sebebi Başbakan’ın babasına ödül vermesi.
İki sene önce her şey ne kadar güzel, tablo ne kadar muhteşemmiş değil mi?
Çetin Altan’ın büyük bir yazar olarak onurlandırıldığı günlerde, onu onurlandıran otorite başka yazı emekçilerine düpedüz zulüm uyguluyordu oysa. Altan’ın da dostu olan İlhan Selçuk sabahın köründe evinden alınıyordu mesela.
Çetin Altan ise ne bu zulüm hakkında bir çift söz ediyor, ne de bu ödülü almasının zamansızlığını sorguluyordu.
Ne ilginç ki oğulları da değişik
kanallardan bu zulüm ortamının fikri altyapısını hazırlıyordu. Ahmet Altan’ın gazetesi birinci sayfasından insanları hedef göstermekten, iktidar
sofrasına yem yapmaktan hiç mi hiç çekinmiyordu.
***
Başbakan’ı Çetin Altan’a ödül verdiği için yere göğe koyamayan Altan Ailesi bugün aynı Başbakan’ı yerin dibine batırma yarışı içinde. Başbakan da tepkisiz değil bu şiddete. En son Ahmet Altan’a açtığı 50 bin TL’lik tazminat (artı ceza) davası ipleri kopardı.
Çok net bir kırılma yaşanıyor şimdi.
Çetin Altan söz konusu oğlu olunca ortalığı birbirine katıyor.
Dava haberinin ardından Ahmet
Altan’ın ’çok ağır’ yazısını okudum; baktım hala araya ustaca serpiştirdiği cümlelerle zeytin dalı uzatmanın,
uzlaşmanın, bir şekilde barışmanın peşinde. ’Bildiğimiz, sevdiğimiz, tanıdığımız Erdoğan’ı geri istiyoruz’ gibi cümlelerle.
Ne yazık ki o güzel günler geri gelmeyecek.
***
Başbakan Erdoğan benim için basındaki pek çok kişiye kıyasla çok daha dürüst ve açık sözlü: En azından nereden geldiğini, kim olduğunu, amacını, niyetini hiçbir zaman gizlemedi. O hep aynı Erdoğan, hep çok net.
Zaten Altan Ailesi’ne ya da diğer liberal yazarlara hiçbir zaman özel bir ilgisi yoktu. Bana kalırsa hayatında bir tane bile Ahmet Altan kitabı almamıştır eline; alsa bile beğeneceğini düşünmem.
Birliktelikleri zoraki ve dönemseldi... Çünkü AKP’nin liberal yazarlarının fikri desteğine ihtiyacı vardı o dönem.
Şimdi buna ihtiyaç yok. Çünkü yüzde 58 her şeyi değiştirdi.
AKP yaptırdığı araştırmalarda ’yetmez ama evetçi’ liberallerin aritmetik olarak hiçbir ağırlığı olmadığını bir kez daha fark etti.
Liberaller istedikleri kadar Ahmet Altan’a destek olmak için birleşsin, seslerini yükseltsin. Çankaya Yolu’nda bir ’vızıltı’ bu toplum için. AKP’nin bu isimlerle işi bitmiştir, bu aşk buraya kadarmış işte.
***
Bu arada, Çetin Altan da samimiyse önce o ödülü iade etsin.
Oray Eğin / Akşam
+++
Her şerde bir
hayır ararken...
Emre Belözoğlu’nun, Fenerbahçe’nin aldığı yenilgileri ileriki zaferlerinin müjdecisi olarak tanımladığı “Her şerde bir hayır vardır” konseptli açıklaması ilham verdi!
Hani şu alkollü içeceklerin satışı, sunumu, reklamı vs. konusundaki sınırlamalar var ya... Hıh işte, bu ve benzeri kararları “şer” sayan “sanat camiası” için şimdi yasakları “hayra” vesile etme vakti!
Sanat galerilerinden, müzelerden, sergi salonlarından başlayın teste; alkol servisinin yapıldığı “açılış”lara gelenlerle, “ben Picasso’yu alkolsüz kokteylle de severim abi” diyenleri nitelik ve nicelik bakımından kıyaslayın mesela...
Kübist resim, keman konçertosu, opera filan mı yoksa akşam içkisini bedavaya getirmek miymiş yurdum entelinin derdi!
Türkiye’nin “Cihangir tabuları”ndan kurtulması ve fikir ortamının özgürleşmesi için böyle bir samimiyet testi hiç de fena olmaz belki!
Agos gazetesi’nin önündeki anmayı anlatırken arada “Uğur’un çocukları”nı gördüğünde hissettiklerine de değinmiş Hasan Cemal... “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim”i okumasak bu ne vefalı dost diyeceğiz... Sayfalar dolusu saldırırken “arkadaşı” değil miydi Uğur Mumcu, Hasan Cemal’in? Ya öldüğü vakit; arkadaşları arasında mıydı; konuşuyorlar mıydı? Diyorum ya ellerini ovuşturanlar var; biri ölse de “arkadaş” kontenjanından bize pay düşse mirastan diye bekleyenler...
+++
Onların da
makam odalarını toplayacakları
günler gelecek...
Anayasa’da yapılan son değişikliklerle tamamen Adalet Bakanlığı’nın kontrolüne giren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; iki hafta önce İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi Oktay Kuban’ı görevinden alarak Eskişehir’e “düz hâkim” olarak tayin etmişti...
Hâkim Kuban, dün makamını devretti... İstanbul Adliyesi’ndeki odasında bulunan özel eşyalarını korumaları otomobile kadar götürdü...
O ise sadece duvarda asılı duran Atatürk tablosunu taşıdı! O tabloyu kimselere emanet etmedi...
***
İktidarlar; ülkeyi babalarının çiftliği gibi yönetebilir...
Deneyimli, liyakat sahibi kadroları, sırf “yandaş” olmayı reddettikleri için oradan oraya sürebilir...
Yargıyı ele geçirip, istemedikleri kararlara imza atan yargıçların, savcıların kariyerleriyle oynayabilir...
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, “Atatürkçülüğü” bu ülkeden kazıyamazlar!
***
Hâkim Bey, hakkındaki siyasi karar için ağzını açıp tek bir söz söylemedi... Yargıçlığı bırakıp, siyasete soyunmadı...
Bileğinin hakkıyla geldiği makamdan, siyasi oyunlarla gönderildi...
Ama o; binlerce kitap yazarak bile anlatamayacağı duygularını, sadece kameralara bu fotoğrafı vererek anlattı...
Bundan sonrasını; Atatürk posterli o yargıcı gönderenler düşünsün!
Elbette onların da makam odalarını toplayacakları günler gelecek...
Ve onlar odalarından ayrılırken Atatürk posteriyle değil...
Aleyhlerine suç kanıtı sayılabilecek belgelerle dolu çantalarla kaçmaya çalışacak!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Silâh bırak asker!
CHP Ardahan Milletvekili ve Parti Meclisi üyesi Ensar Öğüt Van’da demeç veriyor:
“Türkiye’nin yapacağı iş silah bırakacak. Örgüt de silah bırakacak, asker de bırakacak.
Siyaset mekanizması, diyalogla bu işi çözecek.”
Bugüne dek bir CHP’linin ağzından “Askerin silah bırakmasını” öneren bir söz çıktığını hatırlamıyoruz.
Şimdi neden böyle sesler çıkıyor?
Melih Aşık / Milliyet
+++
Milliyetçiliği Kars’ta hatırlaması tesadüf değil
Bazıları “Ne oldu Erdoğan’a?
Neden milliyetçilikte vites yükseltti” diye soruyor.
Cevap oy hesaplarında: Artık liberallerin oyuna ihtiyacı yok. Oradaki sınırına ulaştığını görüyor. CHP’li sahillerden ve BDP’li Güneydoğu’dan yeni oy alamayacağını biliyor. Şimdi asıl hedefi MHP... MHP, yüzde 10 barajının üstünde... MHP’nin oylarını barajın altına itebilirse ve BDP bir ittifakla barajı aşamazsa bütün manzara değişiyor. O zaman AKP, yüzde 40’ın altında oy alsa bile Meclis’te anayasayı tek başına değiştirebilecek ve Erdoğan’ı “Başkan” seçtirebilecek milletvekili sayısına erişebiliyor. Son dönemdeki milliyetçi söylemin altında yatan hesap bu...
MHP lideri ekim başında seçim startını nerede, nasıl vermişti?
Kars’taki Ani harabelerinde namaz kılarak değil mi? Erdoğan’ın 3,5 ay sonra Kars’a gidip Hasan Harakani türbesini ziyaret etmesine, Evliya Camii’nde namaz kılmasına ne demeli?
“Ucube” çıkışı özünde ülkücü tabana mesajdır.
Yoksa Başbakan’ın kutsal alanlarda yapılaşma konusunda bir hassasiyeti olsa Beyoğlu’nda Karaağaç Bektaşi Tekkesi arazisi üzerine (hem de) AKP il binası yapılmasına, Antalya Elmalı’daki Abdal Musa Dergâhı’nın yanıbaşına taş ocağı kurulmasına izin verir miydi?
Can Dündar / Milliyet
+++
Diyorum ki “Türkiye’de
bir korku imparatorluğu hâkim, demokrasi yok, faşist
uygulamalar var.”
Aman ne kızıyor bazıları. Hatta ileri gidip “madem korku imparatorluğu var sen nasıl böyle konuşuyorsun?” diyenler de var.
İyi... Ekmekle su da
vermeyin bari.
Can Ataklı / Vatan
+++
Omurga katliamı
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Genel Kurul’da yaptığı konuşmada Uğur Mumcu ve Hrant Dink örneklerini vererek “faili meçhuller”i hatırlatmış... Ümit Hanım belli ki fark etmemiş. En az bunlar kadar dehşetengiz bir cinayet daha işlendi dün: Omurga katliamı! Hem de Genel Kurul Salonu’nda! “Fail/failleri” mi? Ümit Hanım’a düşer sormak akıbetlerini!