Genelkurmayın savunması yeterli midir?
Genelkurmay Başkanı’nın “ne konuşacağı” ya da ne konuştuğundan daha çok ’neden konuştuğu’önemlidir. Çok açık ki, en akıllı asker konuşmayan askerdir. Buna benzer bir söze Genelkurmay Başkanı da değinmiştir. O halde Genelkurmay Başkanı neden gazetecilere ve medyaya sürekli konuşmak gereğini duyuyor? Bu soruyu öncelikle cevaplandırmak gerekir. Sorunun cevabı biliniyor: Genelkurmay Başkanı konuşmaya zorlanıyor daha doğrusu konuşma yapmaya mecbur bırakılıyor.
Genelkurmay Başkanının bağlı olduğu Başbakanlık, ortaya atılan itham ve iddialara karşı gerekli cevabı vermemektedir. Bu da yetmiyor, askerle ilgili olarak ortaya atılan her türden iddia da siyasi malzeme olarak herkes tarafından insafsızca kullanılıyor. Bu nedenle de Genelkurmay Başkanı, TSK’ya yönelen iddialara cevap vermek zorunda kalıyor. Diğer yandan Ağustos ayı yaklaştığında terfi edecek askerlere ve TSK’nın komuta kademesine yönelik iddialar dikkat çekecek kadar artıyor. Bu durum Genelkurmay Başkanı’nın cevap vermesi gereken soruların ve iddiaların artmasına neden oluyor.
Burada dikkat çekici olan husus, Genelkurmayın sürekli karargâhta savunma durumunda kalmasıdır. Bunu TSK’nın zayıflatılması, etkisizleştirilmesi ve pasifize edilmesini kendi etkinlikleri için zorunlu görenler ile bölücü örgüt mensupları yapmaktadır. Bölücü örgütün medyadaki sivil, kentteki siyasi uzantıları, demokrasi ve insan haklarının ardına saklanarak TSK’yı itibarsızlaştırma faaliyetlerini sürdürmektedir. Buna karşın asker yalnızca savunma yapmaktadır.
Genelkurmay Başkanı malum “belge” ile ilgili olarak yaptığı basın toplantısında “TSK’ya karşı asimetrik psikolojik savaş yürütülmektedir” dedi. Bu çok doğru bir tespittir. Bu köşede 1 Nisan 2003 tarihinde yazdığımız köşe yazısının başlığı “TSK’ya yönelik Psikolojik Operasyon” du. Daha sonra çeşitli zamanlarda defalarca “TSK’ya Yönelik Psikolojik Savaş” başlıklı yazılar yazdık. Bu yazılarda özetle şunları ifade etmiştik: “Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı planlı, sinsi ve sistemli bir yıpratma savaşı sürdürülmektedir. Bu savaşın yalnız TSK’yı değil aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin varlığını da hedef aldığı açıktır. Dağda TSK ile çatışmaya giren terör şebekelerinin kentlerdeki uzantıları, onların siyasi destekçileri ve yabancı servislerin denetimindeki gazete ve televizyon mensupları bu konuda işbirliği içindeler”.
Cesareti nereden alıyorlar!
Burada açıkça sorulması gereken sorular şunlardır: TSK, dağda yürüttüğü fiziki savaşın kalitesinde ve paralelinde karşıt bir psikolojik savaş yürütebilse bu saldırıları etkisiz kılamaz mıydı? TSK’ya yönelik saldırıların medyatik üssü belli değil midir? Saldırıları yapanlar bu cesareti nereden almaktadır? TSK’yı yıpratmak için kimlerin, hangi araçlarla ve hangi gerekçelerden yola çıktıkları bilinmiyor mu?
Bu soruların hepsinin de cevabı “evet” tir. O halde niyetleri ve cesareti aldıkları yerler de bilinen bu malum odakların “TSK’ya karşı yürüttüğü asimetrik psikolojik savaş” a karşı Genelkurmayın verdiği “asimetrik” cevap neyi çözer? Savunma yapmak hiçbir şeyi çözmeyeceğine göre yapılması gereken şudur: Hainlik, fesatlık ve münafıklık yayan odakların banka hesaplarından Kandil ile olan ilişkilerine, finansman kaynaklarından dış servislerle olan bağlantılarına, AB fonlarından Ermeni diasporasına kadar uzanan ilişkiler ağına el atmak gerekir. Bu odakların yaydığı yalanların ve yaptığı her yalan haberin ve hakaretin hukuk karşısında hesabı sorulmalıdır. Çağdaş Lavrensler deşifre edilmeli, kirli ilişkiler açığa çıkarılmalıdır. Türk istihbaratının elinde bu konuda yeterli bilgi olduğuna Türk milleti inanmaktadır.