Gene haklı çıktı!
AKP hükümeti ile cemaat arasındaki savaşın sonucunu soran okuyucularımıza cevap vermekte zorluk çekiyorum. “Kavgada yumruk sayılmaz” denir Anadolu’da.. Her iki tarafın onulmaz yaralar alacağı açık.. Doğrusu sonunu ben de merak ediyorum. Gelişmeleri her iki tarafın gazetelerindeki manşetlerden takip ediyorum. Sabah her gün çarşaf çarşaf paralel yapılanmaya giydiriyor. “Asıl 28 Şubatçı Fethullah Gülen..” derken, Gülen’in 28 Şubat’taki haberlerinin yer aldığı gazete kupürlerini yayınlıyor. “Beceremediniz artık bırakın” gibi.. İçişleri Bakanı Efkan Ala darbedeki ısrarını sürdürüyor. “Dilim varmıyor ama bu bir darbe” diyor. Hemen altında AKP’nin MKYK üyesi Osman Can’ın Financial Times’a yazdığı “Gülen askerden daha büyük tehdit” başlıklı yazısı.
Zaman boş durmamış aynı gün, savcıların görevden alınışına “28 Şubat’ın tele kulakçılarına sarıldılar” haberiyle karşılık vermiş. Sabah’ta Sevilay Yükselir vurdukça vuruyor ya.. Geçtiğimiz gün Zaman’da Prof. Dr. İbrahim Öztürk, Yükselir’i “Senin içine Hablemitoğlu kaçmış. Sen de onun gibi Hocaefendiye nefret kusuyorsun” diye üstü örtülü değil açıkça tehdit edişi insanın aklına merhum Necip Hablemitoğlu cinayetini getiriyor. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül “Bu cinayeti aydınlatmak devletin namus borcudur” demişti. Hablemitoğlu’nun failleri halen bulunmuş değil. Öztürk’ün Sevilay Yükselir’e karşı yazdığı bu satırlardan sonra yeni savcılar harekete geçip o dosyayı yeniden açarlar mı bilmem. Ancak gelinen seviye son derece endişe verici.. Nitekim Hasan Celal Güzel “Bu fitneyi artık bitirmek zorundayız” başlıklı yazısıyla ortalıkta bir fitne olduğunu kabullenip kabahatin cemaatte olduğunu vurguluyor.
Manşet savaşlarının öteki yüzü yargıyla ilgili.. Görevden alınan savcıların polise verdiği talimatta: “Göz altına al, sonra delil ayarlarız” dediği iddia ediliyor. Yeni Şafak bir zamanlar yere göğe sığdıramadığı polis şefi Ali Fuat Yılmazel’in sahte raporla görevden kaçtığını duyuruyor. Ergenekon ve Balyoz tertiplerinin arkasındaki isim Yılmazel’in tayin edildiği Tunceli’ye gitmemek için aldığı sahta raporu yayınlıyor. Ve kocaman puntolarla “O ekip dağıtıldı” manşetinde Çağlayan Adliyesi’ndeki depremi haber yapmış. Şimdi Çağlayan olarak bilinen söz konusu savcıların daha önce Beşiktaş’ta kurulan pusuları yönettiğini hatırlatmakta fayda var. Star Gazetesi de “Sen tut getir, suçu ayarlarız”ı manşete taşımış. Aynı savcıların Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Casusluk gibi davalarda aynı yöntemi kullandıklarından kimse dem vurmuyor. Varsa yoksa yolsuzluk operasyonu.. Oysa Silivri mahkemelerinde ağır cezalar verilen yüzlerce insan içeride çürütülüyor.
Akşam da el değiştirmesiyle beraber meydanda kılıç savuranlardan. “Milli iradeye paralel oyun” başlığıyla cemaat toplantılarında verilen talimatları okuyucularına duyuruyor. HSYK’nın görev yerlerini değiştirdiği Fikret Seçen, Zekeriya Öz, Cihan Kansız gibi isimlerin daha önce rol aldıkları davaları yine görmezden gelmişler. “Hükümete yakın gazetelerden al haberi” deniyor artık. Ergenekon ve Balyoz gibi tertiplerde yeniden yargılanma yolundaki çalışmalar ve haberlere buralarda yer almadığına göre maksat hukukun yeniden egemen olması değil günlük vaziyeti kurtarma telaşından kaynaklandığı anlaşılıyor.
“Tasfiyelerin merkez üssü TİB”, yani İletişim Başkanlığı’na Ahmet Çelik’in 23 Aralık’ta göreve başlamasıyla polis ve savcıların görevden alındığı iddialarını ciddiye almak durumundayız. 2 bin 500 polis ve 150 savcı ve hakim için hazırlanan liste ve kayıtların TİB’den alındığı belirtiliyor. Bir de MİT’in Başbakan’ın talimatıyla yayınladığı genelgeden bahsediliyor. Hakan Fidan imzalı yazıda “paralel devlet yapılanması” kapsamında tüm dinî fonksiyonların tek tek izlemeye alındığı iddiaları var. Son not ise Hürriyet’in manşetinden. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun “5’i, 10’u geçmez” sözleri.. Askeri davaların yeniden yargılanması konusunda “Darbe faaliyetlerinin içinde olan kişi 5’i, 10’u geçmez. Ama 100 kişilik bir heyeti sorumlu tutmak kabul edilemez” diye konuşan Eroğlu “darbe algısı”nı gündemde tutmaya gayret ediyor demektir. Yeniden yargılanma falan hikaye.. “5’i, 10’u” dediği yüksek rütbeli generallerin üzerine darbe algısını yıkıp, alttakilerin serbest bırakılmasına ilişkin bir arayışın olduğunu gösteriyor. Engin Alan her zaman olduğu gibi haklı çıktı. İçeride bir kişi bile kalmamalı..