Genç meslektaşım, kendini kullandırma!..
Evet Başbakan haklı. Bazı gazete patronları bazı gazetecilerin kulaklarını çekmeli.
Özellikle ortalığı karıştıran, yanlış ve kasıtlı haber yapan, gazetecilik yerine “ihbarcılıkla” geçinen gazetecileri.
Bu sözüm, Vakit gazetesindeki genç gazeteci Kemal Gümüş ve onun patronlarına.
Dün bir haber yayınladılar. Sürmanşet.
Başlık: “İşte kullanılan gazeteciler.”
28 Şubat sürecinde Erol Özkasnak, yüzlerce gazeteciyi kullanmış(!). Aralarında ben de gösteriliyorum!.. Bir de fotoğrafımı basmışlar sürmanşete. Ali Kırca, Uğur Dündar, Zafer Mutlu ve Mustafa Balbay ile.
Haberin içini okuyorum. Kendi arkadaşları da var. Ama onların adlarını manşete ve fotoğrafa çekmemişler nedense! Gazetecilik yapıyorlar ya!
Bakıyorum, onların ifadesine göre, “kullanılan gazeteciler” arasında İsmet Berkan, Ardan Zentürk, Fatih Çekirge, Kenan Akın, Ufuk Güldemir, Murat Yetkin, Ali Baransel, Metin Özer, bu hükümetin AA Genel Müdürü yaptığı Mehmet Güler, İhlas Haber Ajansı’ndan Mehmet Karaman da var.
Ama asıl “şifre” şu cümlede:
“... isimli yazarlar Org. Çetin Doğan’ın hazırladığı Darbe Planında da kullanılacak isimlerin başında geliyor.”
Bak genç kardeşim Kemal Gümüş. Ne Çetin Doğan’ı tanırım, ne de görüşmüşlüğüm vardır. Ne de, tanısam bile beni babam bile kullanamaz, onu bil. Genç gazeteci olarak sen de
böyle ol.
Ve, olmamış, olması mümkün olmayan bir şey için meslek büyüklerini “hedef gösterme!”
Ayrıca, keşke bana sorup da öğrenseydin. Gazetecilik yapmak istiyorsun ya. Erol Özkasnak’tan da teşekkür almadım.
Vakit gazetesi ve Erbakan da mı beni kullandı?
Türk Ordusu, haberlerim için teşekkür etmek isterse kabul ederim. Ama beni kullanamaz, kullanmadı da.
Bu mantıkla gidersen, senin Vakit gazeten de mi beni kullanmış oluyor? Senin yaşın müsait değil ama, gazetendeki meslek büyüklerin de bana zaman zaman, “Filanca konuda program yapar mısın?” diye sorduklarında, hemen programıma çıkmışlardır.
Dahası Merve Kavakçı’nın bile Ceviz Kabuğu’nda konuşabildiğini biliyor musun?.. Bilmek ister misin? Yoksa, ihbarcılığı mı meslek edinmek istersin?..
Bana “gazeteciliğim” için teşekkür etmek isteyen olursa yazmakla bitmez.
Çünkü, ben bu ülke için “gerçek gazetecilik” yaptım. 28 Şubat sürecinde bile bugün “dinci” olarak adlandırılan kesimin pek çok ismini ekrana çıkararak söz hakkı verdim. Vakit gazetesinin yazarları bile buna dahildir. Teşekkür söz konusu ise, onların teşekkürünü de kabul ederim.
Ayrıca, tüm vatansever kesimler, milliyetçiler, aydın kesimler, bilim insanları, İslâmi değerlere sahip kesimler, gençler, Atatürkçüler de teşekkür etmek isterse, başımla kabul ederim.
Bir de sizin değinmediğiniz bir konuya değineyim.
28 Şubat sürecinde malum brifingler vardı. Birçok meslek grubu için yapıldı bunlar. Medyaya verilen ve yüzlerce gazeteci ve yöneticinin katıldığı bu brifinglerden birine ben de katıldım. (Keşke arşivi olsa da orada ne sorduğumu öğrenseniz!) Aynı tarihlerde Başbakan Erbakan da resmi konutta bazı gazetecileri davet ediyordu. Oraya da davet edildim. Bu durumda ortaya ne çıkıyor? Erbakan’ın da bana teşekkürü düşünmüş olması gerekir mi?
Hepsini de..
Yazılarım ve yüzlerce televizyon programım ortada. Gazetecilik geçmişim şerefle doludur.
“Darbelerden hesap sorulsun” diye diye, yaza yaza dilimizde tüy, kalemimizde mürekkep bitti. Aç bak ve oku. Benim 28 Şubat üzerine yazılmış iki kitabım var (35 kitap arasında.)
Öyle kimseden emir almayız. Kimse kendisi ile karıştırmasın.
Askeri de eleştirdim (eleştiririm), başbakanı da eleştirdim (eleştiririm), CHP’yi de eleştirdim (eleştiririm), MHP’yi de eleştirdim (eleştiririm), sahte dincileri de eleştirdim (eleştiririm), sahte Atatürkçüleri de eleştirdim (eleştiririm), ABD’nin sömürgeciliğini de eleştirdim (eleştiririm), AB’nin Türkiye’ye dayatmacılığını da eleştirdim (eleştiririm), Danimarka’nın Peygamberimize ağır hakaretlerini de eleştirdim (eleştiririm).
Ve, kendisine “ihbarcı” değil de, “gazeteci” diyenlerden de bunu beklerim.
Özellikle genç meslektaşlarıma bu tavrı öğütlerim. Çünkü, yarın geriye baktıklarında da en az bizimki kadar “şerefli bir geçmiş” görsünler diye.
Amerika’nın ekmeğine yağ sürerek, ülkenin gerçek yurtseverlerini tasfiye sürecinde rol almak ne anlama geliyor acaba?
Mehmet Akif’in sorduğu gibi soralım:
Müslümanlık bu mu yahu?