Gelir ve servet dağılımını enflasyon bozdu
Mayıs 2021, Tüketici fiyat endeksi (TÜFE), aylık yüzde 0,89 ve yıllık yüzde 16,59 oranında arttı.
Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) de aylık yüzde 3,92 ve yıllık yüzde 38,33, oranında arttı.
Yİ- ÜFE ''nin bu kadar yüksek olması TÜFE olarak bu sene enflasyonun frenlenemeyeceğini gösteriyor. Dünya''da ağır siyasi ve ekonomik sorun yaşayan birkaç ülke haricinde, dünyada ekonomisi en kırılgan ülke olmamız yanında, artık en yüksek enflasyon yaşayan ülke de olduk.
Toplumsal refahın ve kalkınmanın ön şartı ekonomik istikrardır. Ekonomik istikrar için iktisatın üç ayağının dengede olması gerekir. Üretim, istihdam bölüşüm. Dahası iktisat, maliye ve istihdam politikalarının da planlama içinde koordineli uygulanması gerekir. Türkiye''de AKP döneminde planlama kaldırıldı, her şey günübirlik ve popülist hedefe göre düşünüldü. Bu nedenle hem enflasyon önlenemedi, hem de enflasyonun ilave bozucu etkileri ortaya çıktı.
Enflasyon, ekonomik istikrarsızlığın göstergesidir. Yüksek enflasyon gelir dağılımını bozuyor, yoksulluk yaratıyor. Vatandaş ayrıca enflasyon vergisi ödüyor. Ekonomide kırılganlığı ve belirsizliği artırıyor. Yerli ve yabancı yatırımları engelliyor.
Türkiye''de yüksek enflasyon AKP''nin yandaş kayırma politikaları ile birleşince, gelir ve servet dağılımı bozuldu. Ekonomide belirsizlik, siyasi belirsizlik ile birleşince, bir kısım servette yurt dışına gitti.
Şimdi bir yandan ayakta durmaya çalışan sermaye var, öte yandan kamu özel işbirliği yolu ile spekülatif rantlar elde eden, döviz borçlarına devletin kefil olduğu müteahhitler var. Bir yandan işsizler, işçi ve memur ay sonunu nasıl getireceğini düşünüyor, öte yandan AKP''li partizanlar lüks içinde yaşıyor.
Türkiye''de ortalama TÜFE, sabit gelirlilerin geçinme endeksinin altında kaldığı için, bu kesim de yoksullaştı. Bu nedenle ben yıllardır içi ve memur için, ayrı bir harcama sepeti ve ayrı bir geçinme endeksinin hazırlanmasını savunuyorum. Gerçekte bunları işçi memur sendikalarının da savunması gerekir.
Bankalar ve devlet enflasyonun altında faiz vererek, tasarruf sahibinden gelir ve servet transferi yapıyorlar.
Bankalar el birliği ile mevduat faizini enflasyonun altında tutuyor. Buna karşılık kredi faizlerini de yüksek tutuyor. Merkez Bankası banka ve kredi kartlarında azami faiz oranlarını tespit ediyor, ancak mevduatta asgari faiz oranlarını tespit etmiyor. Hükümetin de bu alanda bir yasa çıkarma niyeti de yok. Bu güne kadar da olmadı.
Eksi reel faiz, tasarruf sahibinin satın alma gücünü bankaya aktarması demektir. Yani bankalar mevduat sahibinden bir nevi gizli vergi almış oluyor.
Öte yandan eksi faiz devletinde işine geliyor. 2020''de devlet iç borçlanma senetlerinde yıllık reel getiri oranı da yüzde eksi 12,6 oldu. Yani devlete 100 lira borç veren aynı zamanda 12,6 lira da enflasyon vergisi ödedi.
Enflasyon aynı zamanda belirsizlik yaratıyor. Kamu ve özel sektör planlama yapamıyor. Yatırımları engelliyor.
Yatırım denilince, fiziki yatırımları kastediyorum. Enflasyondaki belirsizlik, Yatırım maliyetinin ve karlarının net bu günkü değerini hesaplamayı ve karşılaştırmayı, fizibilite yapmayı zorlaştırıyor.
Türkiye''de AKP iktidarında bütçe içinde sermaye transferleri dahil, yatırımların payı yüzde 6 dolayında kalıyor. O da ancak mevcut yatırımların amortismanına yetmiyor.
Ayrıca Enflasyon piyasalarda kırılganlık yaratıyor. Tasarruf oranının düşmesine neden oluyor. Zira nakit para tutmanın maliyeti artıyor Bundan önceki başlıkta ele aldığımız gibi TL''den kaçışı hızlandırıyor, dolarizasyona neden oluyor.
Özetle; AKP iktidarı enflasyona doğru teşhis koyamadı. Koyması ve çözmesi de mümkün değildir. Aksi halde;
kronik enflasyona neden olmakta.
Devletin kurumsal yapısını düzeltmesi, partizan değil liyakat esasına göre memur çalıştırması, devleti parti devleti olmaktan çıkarması gerekir. Kurumsal devleti yeniden oluşturması gerekir.
Piyasayı olgopol yapıdan kurtarması ve stokçuluğu önlemesi gerekir. Bu kapsamda özelleştirilen kamu tekellerini yeniden devletleştirmesi, dört kamu bankasını özelleştirmesi, bankalar kartelini kıracak yasa çıkarması gerekir.
Eğitimi ideolojiden ve dini tahakkümden kurtarması gerekir. Eğitimde insangücü planlaması yapması, yüksek öğrenime özerklik getirmesi, üniversiteleri siyasi ve parti popülizminden uzak tutması gerekir.
Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, kuvvetler ayrılığına geri dönmesi gerekir.
Kamu- özel işbirliğini kaldırarak, Türkiye''nin potansiyel gelirini bu günden kullanmaktan ve beş müteahhidi kayırmaktan vazgeçmesi gerekir.
Planlama yapması, kur politikasını değiştirmesi, MB''na yeniden bağımsızlık getirmesi gerekir.
Peki, bunları yapabilir mi?
İstese de yapamaz…
Çünkü bunlar AKP''nin üstünde oturduğu yüzde 30 oy potansiyelinin tek kaynağıdır. Bu önlemler alınırsa ortada AKP kalmaz.