Gelelim sebeb-i desteğe

Kılıçdaroğlu’nun adaylığı yönünde esen medya rüzgarı kurultay salonunda da devam etti. Yeni Genel Başkan’ın resmen ilanından sonra ise köşelerde alkışın yanı sıra ‘beklenti’ listeleri de sıralanmaya başlandı

“Siyasetin kulisiyle sosis imalatı toplumun önünde yapılmaz, çünkü ikisi de iğrençtir” derler.
Kılıçdaroğlu, “Önder Sav ve 1200 delege tarafından” aday gösterildi...
Pek çok delegenin, gazetecilerin kulağına hiç utanmadan ve sırıtarak söylediği şuydu: “Sekretere yakın olacağına, genel sekretere yakın ol!” Kulis, buydu...
Kılıçdaroğlu’nun verdiği ilk mesaj, kravatsız olmasıydı... Niye?“ diye sordular... ”Kendimi halka yakın hissettiğim için kravat takmadım“ dedi... Geriye kalan herkesin kravatlı olduğunu düşünürsek, o salonda halka yakın başka CHP yöneticisi yoktu demek ki!
Adı lazım değil, bir televizyon spikeri, altı saat ”Şahane, muhteşem“ dedi... Mikrofonun kapalı olduğunu zannettiği sırada ”Kepazelik“ deyiverdi... Bu detay, Kılıçdaroğlu’nu alkışlayan goygoycu basınımızın ilk fırsatta ne yapacağının da kanıtıydı adeta.
Başbakan ”Brutus“ filan diyor ama, Sezar’ın hakkı Sezar’a... Ermeni açılımı Ermeni kapısını, Kürt açılımı DTP’yi kapattı... ”Recep Bey açılımı“ da,
Recep Bey’i kapatır.
Görünen o ki... Gandi, indiragandinin hesabını soracak.
Katil hala kayıp
Ve, son not... (Okurlarla aramız bozuk bugünlerde... Ama, yeminimiz var, okurun canını sıksa da, okura yalan söylemek yok.) O salona asılan afiş yanlış. Evet, yanlış... Çünkü, İsmet İnönü’nün ”Bir ülkede namuslular, en az namussuzlar kadar cesur olmak zorundadırlar“ diye bir lafı yok... O lafın doğrusu, ”Arkadaşlar, eğer bir memlekette erbabı namus laakal, eşirra kadar sabur olmazsa, o memleket behemehal batar.“ Meali, ”Namuslular, fesatçılar kadar sabırlı olmazsa, o memleket batar!“
Üstelik, bu lafı, sanıldığı gibi Demokrat Parti döneminde değil, Atatürk yaşarken, 1931’de söyledi... Her zaman varolan şerefli(!) basın, Mustafa Kemal devrimlerine giydiren yayınlar yapıyordu, İnönü’nün bu gazeteleri kapatması isteniyordu, İnönü de, yukarıdaki lafı söyleyip, ekliyordu, ”Basın özgürlüğünün kötüye kullanılmasını önlemek sadece bizim değil, milletin de sorumluluğudur... Milletin görevi, bu meseleyi zihinlere telkin etmektir.“
Yani? Sabır, cesaretten önemlidir.
(...)
Ve, olan oldu ama, ”benden söylemesi“ serisini noktalarken, bir kere daha altını çizmezsek olmaz... Doğru yazıp, doğru anlasaydın, fesatçının fesatına karşı sadece cesur değil, sabırlı olur, iktidar mücadeleni öyle verirdin.
Kral öldü, yaşasın kral.
Aferin de... Katil kim?
Bu soru ortada duruyor.
Bak ne diyor çünkü İnönü?
”Savaşın başında yapacağın hata, sonuna kadar seni takip eder... “
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++

Eskiden delege kurultayı basardı...
Bugün basın delegeye basıyor!
İster misin, Önder Sav, Gürsel Tekin filan derken, Ahmet Hakan’ı genel sekreter, Güngör Mengi’yi genel başkan yardımcısı, Necati Doğru’yla Mustafa Mutlu’yu MYK üyesi yapsın Kılıçdaroğlu... Bi bakıyorsun Mehmet Ali Birand’la Fatih Altaylı parti meclisinde filan.


++++++

‘Yeni CHP’nin satır aralarındaki kodları


Rejime dönük kaygılarda Baykal kadar etkili değildi. Ana teması yoksulluk ve işsizlikti.
* Yalçın Bayer / Hürriyet

‘Yeni dönemde biz de varız’ diye el kaldıran, yeni dönemin yandaşı olmaya aday, şimdiden Kılıçdaroğlu’na doğru direksiyon kıran gazeteciler de ‘pozisyon almaya’ gelmişti kurultaya... Can Dündar, Derya Sazak gibi...
* Oray Eğin / Akşam

Evet, CHP yelpazeyi daha geniş açmalıdır, ama öyle Mevlana gibi “Kim olursan ol gel” zihniyetiyle değil. “Majestelerinin muhalefeti”ni yaratmaya ant içmiş siyaset tüccarlarının herhalde yeni CHP’de yeri olmasa gerek.
* Hikmet Bila / Vatan

Dün dikkat ettim, Kılıçdaroğlu sadece dağılmış sola toplanma ilhamı vermedi. Öyle görünüyor ki CHP onun sayesinde çok farklı kesimlerin koalisyonu olacaktır.
* Güngör Mengi / Vatan

Düne göre Tayyip Erdoğan’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle Recep Bey’in işi artık daha güç, çünkü ‘halkçı Kemal’ sahnede...
* Hasan Cemal / Milliyet

Türkiye, 1970 model ekonomik popülizmi de, siyaset anlayışını da çoktan aşmıştır. Başa kasket geçirmekle kasketlinin derdine ortak olamıyorsunuz artık. O kasketi küresel bir aktör haline gelen Türkiye’nin de başına geçirdiğinizi herkes fark ediyor çünkü. Kılıçdaroğlu da bunu fark etmiştir zannediliyordu. Edememiş...
* Mustafa Karaalioğlu / Star

CHP’lileri çok uzun zaman sonra ilk kez böyle gördüm.. Fasaryadan değil, bu kez inanarak seçimi alacaklarını söylüyorlardı..
* Mehmet Tezkan / Milliyet

Bilmeliyiz ki ne kadar çok ve sık “Değişim” kelimesi tekrarlanırsa tekrarlansın, kökten CHP’liler değişmek istemez. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu’nun Deniz Baykal damgalı CHP’yi “Gerçekten” değiştirmesi halinde, pek çok konuda AK Parti ile yakınlaşmış bir siyaset çizgisinin oluşması gerekecek.
* Mehmet Barlas / Sabah

O Kral’ın etrafındaki yaşlı kadro, şimdi O Kral’ı bıraktı, Bu Kral’ın yanına geçti. Araştırmaya dayalı, uygulanabilir bilgiler olmadan ve bunlara dayalı alternatif politikalar geliştirmeden “lafla peynir gemisi yürümez”. O Kral’dan sonra bu Kral da gelir gider. Hiçbir şey değişmez.
* Güngör Uras / Milliyet

CHP kurultayına “iktidara susamışlık” hâkimdi. Salondan daha fazla bir kalabalığın dışarıda olması CHP’lilerin “iktidar umudu”nun en önemli göstergelerinden biriydi.
* Fikret Bila / Milliyet

Deniz Baykal gelmemişti Kurultay’a; buna karşılık düne kadar ‘Baykalcı’ diye bilinen ve istifasını açıkladığında ağlayan, gençleri evinin önünde açlık grevine teşvik eden isimler, ‘Kılıçdaroğlucu’ olarak yerlerini almış, yeni genel başkan için imzalarını atmışlardı.
* Fehmi Koru / Yenişafak

Kemal Bey, yenileşmeyi savunurken tarihe sahip çıkmayı; yeni çağın sosyal demokrasisini inşa ederken köklerine dönmeyi arayacak. Zor iş... CHP kendini de, kurucusu olduğu Cumhuriyet’i de tazelemek, dönüştürmek zorunda.
* İsmail Küçükkaya / Akşam


++++++

Temel değerleri vurgulamadı
Kılıçdaroğlu hemen her şeyden biraz söz etti ama daha çok, toplumun çiftçi, işçi, esnaf, emekli, memur gibi kesimlerini tek tek ele aldı. Onlara ”Sizin gerçek partiniz burada“ mesajını verdi. Böylece partiyi ”seçime“ kilitleyeceğini daha şimdiden göstermiş oldu.
Halk dili yetmez
Konuşmanın başarılı yanı, halk diliyle yapılması ve seçim vaatlerini şimdiden sıralamış olmasıydı. Örneğin ”İktidara gelince etnik kimliklere, inançlara saygılı olacağız. Ama bunların siyasette kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Dokunulmazlıkları kaldıracağız. Yolsuzluklardan hesap soracağız. Özel Yetkili Mahkemeleri kaldıracağız. CHP’nin kimliğini koruyarak değişimci, devrimci olacağız. Demokrasimizin çıtasını yükselteceğiz. Birlikte üreteceğiz, hakça paylaşacağız. Güneydoğu’ya Doğu’ya yaptırım yapana sıfır faizli kredi vereceğiz. Mayından arındırılan araziyi topraksız köylüye dağıtacağız. Seçim barajını yüzde 10’dan aşağı çekeceğiz. Korku imparatorluğuna son vereceğiz. Ne kendimizi ne yakınlarımızı zengin edeceğiz. Parti içi demokrasiyi mutlaka gerçekleştireceğiz“ dedi.
Bunlar iyiydi ama ”CHP’yi CHP yapan“ temel değerleri vurgulaması eksikti.
* Oktay Ekşi / Hürriyet


++++++

İdeolojik çizgi saptamak şart
Kurultayın en dramatik yanı belki 30 belki 40 yıldır aynı mekânda, aynı çatı altında bir araya gelmemiş... Gelmeyi reddetmiş eski - yeni CHP’lilerin, sosyal demokratların, demokratik solcuların, küskünlerin, kırgınların vs. ilk kez aynı mekânda buluşmasıydı. Kimler yoktu ki aralarında; Rahşan Ecevit, Mustafa Timisi, Gürbüz Çapan, Murat Karayalçın, Kamer Genç, Ertoz Vahit Suiçmez, Etem Cankurtaran, Ercan Karakaş... Daha sendikalar gelecekti, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları gelecekti...
Büyük buluşma(!)
Böylesi büyük buluşma genelde tabii ki mutluluk sebebi. Ama kimilerini tedirgin etmiyor da değil. Örneğin konuştuğumuz bir milletvekili, ”Particiliği meslek olarak kabul edenden, ben partiye ne veririm değil, parti bana ne verir diyene... Liberalinden ikinci cumhuriyetçisine... Parti değiştire değiştire başı dönmüşüne kadar her türden, her meşrepten insan fırsat bu fırsat deyip akın akın geliyor. Biz şimdi bu tehaccümün keyfini yaşıyoruz. Dilerim ileride acısını yaşamayız. Dilerim Kemal Bey, bu adamlara partiyi kullandırtmaz, onları parti için kullanmayı başarır.”
Yukarıda sayılan isimleri bu kaygıdan tenzih ediyoruz ama... Dileğe katılmamak da mümkün değil... Partinin bütün bu farklı kişi ve grupları bütünleştirmek için çok sağlam bir ideolojik çizgi saptaması şart...
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

Karakter sınavı
2002 AKP’si gibi, bu kez şu taraftan, “başı açık ile başörtülü” muhtemelen bir arada olacak. Bunlar elbet “demokrasi” açısından çok renkli hareketler, hareketlenmeler. Dışarıdan ABD’de ve İsrail’de belirli odaklar da orada. Avrupa’da AKP’den sıkılmış nicesi de. O ayrı!
Ama parti büyük ölçüde aynı parti!
Biat ettiğiniz lidere anında tekme atıp sırt dönmekle, umut arayan kitlelere yüzünüzü ve kalbinizi dönmüş olmuyorsunuz.
(...) “CHP karakter sınavı”nda. Liderin tasfiye türü faciaydı; bakalım paçaya yapışmış onca farklı arzuyla yeninin yolu açık mı? Aslında yol onun... Paçayı babalara kaptırmazsa!
* Umur Talu / Habertürk


++++++

CHP muhafazakârlığın her milletin şaşmaz değeri olduğunu, zira her milletin korumakta ısrarlı olduğu değerleri olduğunu hazmettiği gün de söylemleri kitleler tarafından çok daha kolay benimsenecektir.
* Cüneyt Ülsever / Hürriyet

++++++

Anti-kahraman kahraman oldu
Bir “anti kahraman”, yozlaşmış bir siyasal sisteme karşı çıktığı ve bunu sahte bir düzenleme ile değil, doğal olarak, kendiliğinden yaptığı için “kahramanlaşmıştır.”
“Kahraman liderlerle” yozlaşmış, yozlaştırılmış bir siyasal sistem, şimdi kurtuluşu, bu sisteme karşı çıkan bir “anti kahramanda” aramakta, onu “kahramanlaştırmaktadır.”
Kılıçdaroğlu’nun, bu çelişkiyi çözecek ve aşacak bir kişilik gücüne, bir liderlik yeteneğine sahip olduğunu umut ediyorum.
* Emre Kongar / Cumhuriyet


++++++

Beklenti AKP’den hesap sormasıydı
Ama gözlediğim kadarıyla en büyük destek “Bu iktidardan hesap sorulacaktır. Artık yapanın yanına kâr kalmayacaktır” dediğinde geldi. Bu şunu gösteriyor: AKP iktidarı boyunca yapılan yolsuzluklar her ne kadar medyada çok yer almadıysa da, vatandaş durumu biliyor.
İhalelerin nasıl kotarıldığı, yandaş isimlere nasıl ayrıcalıklar tanındığı, yandaş olmayanlara neredeyse hayatın zehir edildiği, yandaş gazetecilerin görülmemiş bir lüks ve ihtişama kavuştuğu gözlerden kaçmıyor demek ki.
* Can Ataklı / Vatan


++++++

Kurultay beceriksizliği
Kurultay’ın kapısından girer girmez Kılıçdaroğlu coşkulu kalabalığın arasında kayboldu, hatta bir ara ölmüş olabileceği söylentisi bile yayıldı gazeteciler arasında.
(...) Deniz Baykal, yıllardır kurultay girişlerinde hayati tehlike yaşamaktan kurtulmak için bir takım omuzlara alınmayı kabul etmek zorunda kaldı. CHP bu konuda beceriksiz olduğundan, başbakan seçilen başkanlarını da evlerinden başbakanlık binasına götürmeyi başarabilecekleri çok şüphelidir.
* Serdar Turgut / Akşam


++++++

Tavşana kaç tazıya tut
Baykal düpedüz oyuna getirilmiştir. Bu ’Master Mind’ın, ’tavşana kaç, tazıya tut!’ politikasıdır: Baykal’a, ’istifa edin! Kurultay sizi seçecektir! ’; İl başkanlarınaysa, ’Baykal istifa etti; bir daha dönmeyecek. Bunu kendisi açıkladı. Dolayısıyla Partiyi başsız bırakmayalım!’ demiş olmalıdır. İl Başkanları, ’Master Mind’ın, Baykal’ın en yakın arkadaşlarından biri olması dolayısıyla, inanmakta tereddüt etmemiş olmalıdırlar. Kılıçdaroğlu, böyle bir ’Master Plan’ın sonucunda Genel Başkan adayı olduğunun herhalde farkındadır..
* Hilmi Yavuz / Zaman


++++++

Vuracağı yerleri iyi hesaplamış
Kemal Kılıçdaroğlu ilk zorlu sınavında...
“Erdoğan’a nereden vurulur” meselesini halletmiş gibiydi.
Erdoğan’a hiç beklemediği yerlerden vurdu...
Mesela “havuzlu villa”dan vurdu. Mesela kişisel zenginleşme meselesinden vurdu. Mesela başörtülü gariban işçi kızlardan vurdu. Mesela “korku imparatorluğu”ndan vurdu. (...) Tamamdır. Adalet sağlanmıştır. Artık tahterevalli siyaseti sona ermiştir. Artık oyların çantada keklik olduğu dönem sona ermiştir. Artık ezberler tekrarlanmayacaktır. Artık haksız oy edinme süreci son bulmuştur. Artık tüm Türkiye rekabet alanıdır. İyi olan kazansın...
* Ahmet Hakan / Hürriyet


++++++

MİNİ YORUM
Yangından mal kaçırır gibi

Kılıçdaroğlu’nun son dakikada değiştirildiği de iddia edilen kongre konuşmasından sonra “yorumcular” arasında ilginç bir ikilik oluştu. Kimi “Cumhuriyet değerleri, parti değerleri, Atatürk” mesajlarını eksik, yani, yeni CHP’yi ideolojik yönden ‘topal’ bulurken, kimi de bu mesajların az da olsa “hala baki” olmasından huzursuzdu. Öyle anlaşılıyor ki, bu kesimin beklediği “dönüşüm” de değil “darbe”ydi. Belki zamanı vardır; nedir aceleniz!

Yazarın Diğer Yazıları