Gel de gülme

AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu''nu "Milleti makul olan ve makul olmayan diye ayırmak"la suçladı!

Suçlamayı yapan kişinin mensubu olduğu siyasi iktidarın, 19 yılda adeta "Toplumu kutuplaştırmanın, ötekileştirmenin kitabını yazdığını" düşününce, gayri ihtiyari bir gülme geliyor insana.

***

"Millet"i;

Başörtülüler-Başörtüsüzler…

Dindarlar-Sekülerler…

Atatürkçüler-"Fesli"ler…

Aleviler-Sünniler…

Milliyetçiler-Milliyetsizler…

Türkler-Kürtler, Lazlar, Çerkesler, Gürcüler…

Çapulcular-Palalılar…

Diye ayrıştırarak geçen;

Bürokratından gazetecisine, sivil toplumundan askerine, imamından akademisyenine, cemaatinden teröristine; her alanda bir "benim"in yaratıldığı 19 yıldan sonra…

İktidar, "Milleti makul olan ve olmayan diye ayırmayın tehlikesi" konusunda konuşabilecek yetkinliğe elbette sahiptir ama, lafa "tecrübeyle sabit" diye başlamak kaydıyla!

***

Karpuz gibi tam ortadan ikiye ayrılmış bir toplumsal yapının inşa edildiği 19 yılın tecrübesiyle, bu işin ne kadar "tehlikeli" olabileceği konusunda daha somut örnekler beklerdim Sayın Turan''dan kendi adıma;

Ne kadar "tehlikeli" mesela?

"Evlerinde zor tuttuğumuz yüzde 50" karşı karşıya getirmesi gibi mi?

Seçmenin yarısının desteğini alan "Millet İttifakı"nı, "illet", "zillet" diye adlandırmak, hain, terörist yakıştırmalarında bulunmak gibi mi?

BEKLENEN "AŞI KUYRUKLARI" OLUŞTU

Bir yakınımı aşıya getirdiğim Ankara Şehir Hastanesi''nden bildiriyorum:

Sağlık çalışanlarının özlemle beklediği, aşılama sürecinin başından bu yana bir türlü oluşturulamayan o "aşı kuyrukları"; "pide kuyruğu" ayarını yakalamış gibi görünüyor.

***

İlk andaki "aşı güvensizliği"nin sebebi;

- Genel olarak bütün aşıların olağan bilimsel takvimlerini tamamlamadan, "acil kullanım onayı"yla uygulanıyor olması mıydı;

- Aşılamaya Sinovac/CoronaVac''la başlandığı için bir "Çin malı" önyargısı mı vardı;

- Virüsün "üretilmiş" olduğu inancıyla sergilenen ve küresel sağlık/ilaç tröstlerinin kobayı/kuklası/kâr aracı olmamayı hedefleyen bir tür direniş etkisi miydi…

Yahut…

Şu andaki "aşı coşkusu"nun sebebi;

- Nihayetinde ticari, üstelik de bu "niteliğini" hayli önceleyen bir "şirket/işletme" olan BioNTech''in PR başarısı mı;

- BioNTech/Pfizer aşısının "Türk malı" "varsayılması" mı;

- Bitmeyen kapanmalar, korku senaryoları ve özellikle aile/yakın çevredeki dramatik tanıklıklardan kaynaklanan bir "yetti gari" psikolojisi mi;

Yoksa, hepsi birden mi hiç bilmiyorum.

Bildiğim; Ankara Şehir Hastanesi''nin, Covid-19 aşı uygulama merkezi olarak kullandığı Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastanesi''nin önü birkaç hafta önceki ziyaretimde bomboştu; dün ise o tenhalıktan eser yoktu; tıklım tıklım doluydu.

***

Koca bir binayı boşaltıp sadece bu işe tahsis etmiş, dolayısıyla aşılananlar arasındaki mesafenin -kendileri kurallara riayet ettiği sürece- alabildiğine risksiz kılındığı, randevu saati şartı aramaksızın, gelenin seri şekilde aşılandığı, dolayısıyla "aşı israfı" sıkıntısı yaşandığını da sanmadığım Ankara Şehir Hastanesi''nin sağladığı konfordan bağımsız olarak, anlamadığım bir şey var:

Aile Sağlığı Merkezleri''nde olmayabilir ama özellikle Şehir Hastaneleri, Eğitim Araştırma Hastaneleri gibi büyük komplekslerde aynı anda beş, altı, yedi, sekiz odayı birden aşılamaya açma, dolayısıyla da aşılama sayısını katlayarak artırma imkânı varken neden genellikle iki odayla sınırlı tutuluyor bu işlem?

Aşı varsa…

Aşılanmak isteyen varsa…

Fiziki imkânlar da müsaitse…

Aşılamayı "hızlandırılamaz" kılan ne?

Aşılamayı yapacak sağlıkçı kıtlığı değildir herhalde!

CUMHURBAŞKANLIĞI "MESLEĞİ"

Bütün zamanların baş yalakası olarak nam salmışlığı bulunan Sabah Başyazarı Mehmet Barlas, iki liderin NATO Zirvesi''nde yapacakları ikili görüşmeye atfen yazdığı yazıda "Biden emeklilik çağına girmiş fazla parlak olmayan bir siyasetçidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise mesleğinin zirvesinde bulunuyor" demiş.

***

Cumhurbaşkanlığı bir meslek midir?

Dahası, tek Cumhurbaşkanlığı değil bakanlıklar, milletvekillikleri, bu kişilerin iradesiyle "huzur hakkı" almak üzere atanılan yönetim kurulu üyelikleri, danışmanlıklar "meslek" midirler?

Günlerdir konuştuğumuz o videolar, o iddialar, tartıştığımız yozlaşma, çürüme, kokuşmuşluk, kirlilik… Tamamı, tam da bu düşüncenin sonucu değil mi zaten?

Siyaset yapan insanların kabahatten suça kayan ilişkiler kurmasına, alış verişlerde bulunmasına yol açan temel sebep, siyaseti artık "meslek" olarak görmeye başlamaları değil mi?

Her birinin "siyaset"e katkı sunması gereken "asli" mesleklerinin olması, oradaki birikimlerini siyasete aktarmaları ve ülke yönetime fayda sağlamaları beklenirken, siyaseti "birikim aparatı" olarak kullanmalarından değil mi hep o "10 bin dolar"lar; "çanta çanta para"lar; rakiplerini karakol dayağıyla oyun dışına atmalar?

***

Hangi makamda olursa olsun siyaseti "hizmet" değil de "meslek" olarak görmeye başlayan kişi, bunu "hayatını kazandığı iş" haline getiren kişi, hiç "işini" kaybetmek ister mi?

Muhalefet edememeyi anladık…

Yandaşlığı anladık…

Ama, bayrağın; hep daha yukarı taşınmak üzere el değiştirdiği bir hizmet yarışı olması gereken siyaset alanını, "ömür boyu liderlik" geleneğine, statükonun egemenliğine terk edecek bir "zihniyet"i pekiştiren, olumlayan, destekleyen bir dili yerleştirmek nedir yahu!

Yazarın Diğer Yazıları