Geç beyim geç...
Hava sahası açık... Vızır, vızır uçaklar gidip geliyor... Otobüsler “transit” ambalajıyla dolup
İstanbul’a, Van’a, Kayseri’ye gelip boşalıyor... Daha neyini açacaklar? Açılmayan ne kaldı ki!
Mevcut siyasi iktidar tarafından seçilip Çankaya’ya gönderilen Abdullah Gül, T.C. Cumhurbaşkanı olarak devleti temsil eder. Kişisel özelliklerini benimseyip benimsememek farklı bir yaklaşımdır; ancak “kişiselleşen” davranışlar aynı zamanda devleti de bağlar. Bu nedenle devleti temsil eden her kim olursa olsun hareketlerini, bulunduğu makamın ciddiyeti ve sorumluluğunu müdrik olarak ayarlamak zorundadır. Bu bağlamda Abdullah ve Tayip Beylerin çok sevdikleri terim olan “cumhur”un başı olmak önemlidir ve büyük sorumluluktur...
Birileri siyasi iktidarı; “Kürt açılımı” denilen “PKK açılımı” kuyusuna itiverdiler... Bunlardan biri de, muhtemeldir ki, “akıl dane” sıfatlı olduğu söylenen, atadan sabıkalı tarihi geçmişe sahip “köşekapıcı” zatlar ve “beynimin yarısı” diye itibar edilmiş “Kürtçü” teorisyenler olmalıdır... Referans zatlar, terör şefleriyle samimi olarak “hemhal” olurken getirilen mesajlara, cumhurun başı da itibar ederek “...Konjonktür çok müsait... Çok güzel şeyler olacak...” kehanetinde bulunmuşlardır.
Çadır mahkemesi
Derken, bir formül öne sürüldü: Kandil+Mamur+Teröristler=Habur şenliği (!)...
Sivil itaatsizlik gösterileri...
Basından öğrendik ki Tayyip Bey ve takımı emir buyurmuşlar, gerekli talimatları vermişler, en azından onlar adına gerekli talimatlar verilmiş; ’Habur’dan giriş yapacak olan teröristleri karşılamak için çadır mahkeme kurulsun...’ diye...
“Neye mal olursa olsun, bedelini ödemeye hazırız” demiş Tayip Bey...
Ve kurulmuş çadır mahkemesi...
Mahkeme başlamış...
Basın haberlerine göre, muhtemelen aşağıdaki diyalog vuku bulmuş; okuyalım:
Savcı: “Teslim olmaya geldiniz, pişmanlık yasasından yararlanmak için geldiniz, değil mi?”
Terörist: “Hayır, biz A.Öcalan’ın talimatıyla geldik. Pişman değiliz”
Savcı: “Yok, siz pişmanlık yasasından yararlanmak için teslim olmaya geldiniz... Ya da ileride pişman olacaksınız...”
Terörist: “Yok öyle bir şey, biz ’sayın’başkanımızın talimatıyla ’barış’elçileri olarak buradayız...”
Savcı: “Örgüte de katılmadınız değil mi?”
Terörist: “Örgüte katıldık... Örgüt üyesiyiz... Barış elçileriyiz...”
Meşe ağacının dalları
Ve bulunmuş; meşhurlardan çok meşhur bir “başkan” eline bir meşe ağacının dalını almış, havada sallamış... Önce hükümete, sonra bunun-şunun orasına burasına batırıp çıkarmaya başlamış!... Ve hiç kimseden ses çıkmamış!
Habur’da kurulan çadır mahkemesinin ne savcıları ne de yargıçları bu meşe ağacı söylemlerini duymuşlar; ne de başka kocaman etiketli hukukçular... Böylece kahraman (!) teröristler, ’meşe ağacı’ dallarıyla daha da moral bulmuşlar...
Öyle bir noktaya gelindi ki kimsenin Tayip Bey’i dinlediği filan yok...
Ona gerek kalmamış anlaşılan; Terör örgütü kendi kendine açılım yapıyor; baksanıza Destekçisi BDP genel başkanı meydanlarda bağırıyor; “halk özerkliğini ilan etti” diyor...
“İşgalci TC Kürdistan’dan çekil” diye pankart açıyor...
BDP başkanı; “Nevroz bağımsızlığın miladıdır. Türkler ve Kürtler bir arada yaşadı, cumhuriyeti birlikte kurdular, cumhuriyetin demokratikleşmesi gerek. 2 halk, 2 dil var, anayasa buna göre değişmeli.”
Vatandaş soruyor
Soruyor Güneydoğulu vatandaş Memo; “Bey biz anlamik, bu açılımcılar, aç-aççılar ne diyiler?!”
“Açılım deyiler, biz heç bir şey görmedik, neyi açiler ki?”
Bir Kafkas mağduru Şamil vatandaş bir şey daha soruyor; “ne oldu Ermeni açılımı? Hani kapılar açılidi? Hani Karadağ kurtulidi?”
Diğeri cevap veriyor;
“Bey, bey; ne diyorsun, zaten sınırlar açık!
Hava sahası açık...
Vızır, vızır uçaklar gidip geliyor...
Otobüsler ”transit“ ambalajıyla dolup İstanbul’a, Van’a, Kayseri’ye gelip boşalıyor...
Daha neyini açacaklar?
Açılmayan ne kaldı ki!!!
Geç beyim geç...
Bunlar kılıfı çoktan hazırladı...”
Kafkaslı Şamil sesini yükseltiyor: “Bilinmeli ki, Ermenistan anayasa mahkemesi protokoller hakkında karar aldı ise, bu kararın anlamı şudur; protokoller bizim ’soykırım, toprak ve tazminat haklarımızı saklı tutar.’ Eğer TBMM bu protokolleri kabul ederse Ermeni anayasa mahkemesinin kararını onaylamış olur.”
Ermeni açılım, “Kürt” açılımı derken Habur şenliği...
Sonuçta sağduyulu vatandaşın bu tespitini biz aktardık...
Belki duyan olur...
* Prof. Dr. Ramazan Demir
+++++
Onlar Amerikan urganıyla asıldılar
Varlığını ABD’nin yaptırdığı darbeye borçlu olan ve Türkiye dahil 22 Müslüman ülkeyi parçalayacak ABD projesinin eşbaşkanı bu ülkenin yurtseverlerine ağlıyordu. O anda sonlarının geldiğini anladım devrimci, ülkücü kimi kandırabilirlerse bir oya muhtaçtılar, çaresizlikleri timsah gözyaşlarından anlaşılıyordu.
Role bakın; ABD’nin sayesinde iktidar olup onun politikalarını uygulayacaksın sonrada ABD’nin katlettirdiği vicdanlara ağlayacaksın.
12 Eylül, ABD’nin, Sovyetleri, ABD denetimindeki Müslüman ülkelerle sarıp, yıkmak için uyguladığı yeşil kuşak projesinin bir ürünüydü. AKP de, Sovyetler yıkıldıktan sonra, Türk ulus devletinin yıkılıp, ABD planlarını bölgede uygulayacak işbirlikçi iktidar modeliydi.
Bizler Samsun ABD üssünde eşbaşkanın zikrettiği o Bafralı Hüseyin Kurumahmutoğlu ve diğer yurtsever, devrimci, ülkücü işkence tezgâhlarında yüreklerimizi paralarken, bugünün ABD severleri, Türk ulus devleti düşmanları ilerdeki yapacakları ihanetler için ABD’nin rahlei tedrisatında zikir çekiyorlardı.
Bunlar değil miydi devrimciler ABD askerlerini denize dökerken devrimcilere saldıran.
Biz idam edilen arkadaşlarımıza ağlamadık onlarla gurur duyduk. Onlar birer sıra neferiydiler, sağcısıyla, solcusuyla. Hatalarımızı anladıkça bilendik, ayrıştırıldığımızı anladıkça kinlendik, onlar bize darağaçlarında ölmenin, ölüme giderken ölümsüzleşmenin yağlı Amerikan urganlarıyla donatılan idam sehpalarının, bağımsızlık anıtına nasıl çevrileceğini, ölüme giderken ağlamayı değil, gülmeyi öğrettiler.
İdam edilenlere de, şehit olanlara da ağlamıyoruz, onlarla gurur duyuyoruz, onlar bu topraklar için düştükçe, yaşadığımız yerin vatan olduğunu öğretiyorlar bize.
Gazi Bursa Nutkunda emretmişti:
Türk Genci senin için ya istiklal ya ölüm vardır diye!
* Çağlar Çukur
+++++
Balyoz’a aslan, Fener’e fare
HYSK yı işgal etmeden böyle kararlara imza atan Yandaş yargıçlar olursa!
Ya Referandum da “EVET” çıkarsa,
AKP’ye yan gözle bakanların vay
haline!
Vicdan yok!
İnsanlık yok!
Kin var!
Öfke var!
Yandaşlık var!
Hatta hainlik var
Askere, gazeteciye, profesöre, aslan kesilen “Yandaş Yargıçlar” 3 yılı aşkın bin zamandır; Deniz Feneri rezaletine, AKP genel başkan yardımcılarının “rüşvet” davasına, “fare” gibi!
Deniz Feneri, sadaka yolsuzluğunun Türkiye ayağında kimler yargı önüne çıktı?
AKP genel başkan yardımcılarının rüşvet ve kaçakçılık
davalarının akıbetlerinden haber var mı?
Türkiye Recep beyin, aşiret devleti mi?
* M. Salih Özbey
+++++
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Habur Sınır kapısından giren teröristlerin görkemli törenlerle karşılanmasını, “açılımın yol kazası” olarak değerlendirmişti. Son olarak İnegöl’de patlak veren olaylardan sonra Hatay Dörtyol’da tehlike sinyalleri veren gelişmeler yaşandı. Sayın bakanımıza sormak istiyorum: Hatay’da meydana gelenleri de “dörtyola çıkarken aniden açılıma yandan kamyon çarptı” olarak mı yorumlayacağız?!
* Engin Balım
+++++
Piyango!
9 Ekim piyangosu; Öcalan’ın yakalanarak teslim edildiği tarihtir. Yani bombanın Türkiye’nin kucağına verilmesidir ve ilk adımdır. Türkiye’nin “BOP”lanmasıdır. Tabi bu; sadece öngörebilenler içindir!
19 Ekim piyangosu ise; öngörmek gerekmez, önünü görmek yeterlidir.
Çünkü her şey ortadadır.
Bu; malum “HABUR” olayıdır.
Yürekleri burkan, acıtan, umutsuzluğa sevk eden, adeta çıldırtan tam bir kaotik milattır. Tarih sayfalarında yerini alacak olan bu tarihin altı, kalın ve kırmızı çizgilerle çizilmelidir.
* Sabahattin Talu
+++++
Sansürlü demokrasi
Basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasiden ve insan haklarından söz edilemez. Basının özgür konumunu gölgeleyerek temel işlevinden uzaklaştıran sansür, halkın çıkarlarının savunulmasını ve özgür düşüncenin gelişmesini engellemektedir.
“Görevini, toplumsal değerlere saygılı, kişisel hak ve özgürlükleri temel alan tarafsız bir anlayışla yerine getiren özgür basın, demokrasinin en etkili ölçülerinden biridir. Özgür, bağımsız, çok sesli bir yazılı ve görsel basın, demokrasinin büyük güvencesidir.”
* Alp Arslan Kenger / Kahramanmaraş
+++++
Kent köylüleri
Popüler kültürün ‘kentleşme’ yanılgıları idarecilerin duyularını köreltiyor. Yaşadığımız topraklar insan medeniyetinin ilk filizlerinin yeşerdiği, ilk yerleşimlerin kurulduğu, mitoloji, bilim, sanat, felsefe ve edebiyatın ilk örnekleri ile yoğrulmuş büyük bir açık hava müzesi. Böylesine değerlerin üzerinde yaşamamıza rağmen kentleşme ile tanışmamız çok eski değil. Aslında ülkemizin büyük bir bölümü durmak yorulmak bilmez bir göç halinde. Önce küçük kentlere, buralarda hayat şansı bulamayınca daha büyük kentlere ve sürekli batıya gidiyoruz. Son durak; en batı olarak görülen: Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinin yerleşim noktaları oluyor. Bu yerleşim noktaları küçük ebru küvetindeki boya damlalarının su yüzeyine yayılışı gibi, yağ lekesi gibi büyüyor. Tüm yüzey kaplanıp boşta hiçbir nokta kalmayıncaya kadar sürecek büyüme hayalleri çok tehlikeli gelişmelerin yakın gelecekte yaşanmasına sebep olacak. İnsan dünya üzerindeki tek canlıymış gibi, hoyratça, rahat ve saygısız tavrını sürdürmeye devam ederse bir süre sonra sert bir duvara çarparak durmak zorunda kalacak. Bunu doğanın kendi varlığını koruma pahasına yapacağı sihirli bir müdahale olarak da görebilirsiniz.
* Murat Sevgi
+++++
ADD’lilerin referandum isyanı
12 Eylül’de Türkiye’nin geleceğini oylayacağız. ABD+AB+AKP Anayasa’sı Türkiye’nin bölünmesinin onaylandığı çakma bir anayasa taslağıdır. Bu konuda gazetemin gösterdiği olağan üstü duyarlılığa ve insanları uyandırma savaşına teşekkür ederim.
Referandumda en hassas olması gereken kurum olan ADD Genel Merkezi yayımladığı genelgede, YSK’nun sadece tüzel kişileri kapsayan yasağını tüm üyelerini de içine alacak bir şekilde genişleterek Genel Sekreter Nazmi Şarvan’ın imzası ile
hem sitesinde yayımlamış, hem de tüm şubelerine göndermiştir.
“Yasak üzerine yasak” koyan bu genelge üyelerin ve bazı şube başkanlarının tepkisi ile karşılanmıştır. Çok sayıda ADD üyesi ihraç edilmeyi göze alarak referandumda çalışacaklarını bildirmişlerdir.
Vatanımız elimizden alınmaya, cumhuriyetimiz yok edilmeye çalışılırken ADD’nin bu tavrını izah etmek mümkün değildir.
* Tahir Sapmazoğlu
+++++
MİNİ YORUM
Gururumuz Ayda (!)
Tam -Elvan’ın birinciliğinden sonra ikinciliği pek kesmese de- Alemitu’nun başarısıyla, hanidir törpülenmekte olan Türklük gurur ve şuurumuza cila çekecektik ki, The Times “devşirme sporcunun kazandığı milli başarı sayılır mı” tartışmasını başlattı. Madem milli gururun kaynağını ille de “ırk” ta arayacağız - e kendiniz kaşındınız- o zaman bütün alkışlar, son düzlükte, İngiliz Geri Halliwell ile, Amerikalı Cameron Diaz’a tur bindirerek, “finish” çizgisinde bekleyen Robbie Williams kupasını almaya hak kazanan “Türk kökenli” Ayda’ya!