Gazeteciliğin kıyameti
Gazeteciler Cemiyeti, gazetecilik ilkelerini ayaklar altına alan Baransu’yu “Yılın Gazetecisi” seçerek hem Sedat Simavi’nin kemiklerini sızlattı, hem de Cumhuriyet’e karşı psikolojik operasyona “tam yol ileri” dedi
Gazetemizin en kıdemlisi Altemur Kılıç’ı aradım. “Sedat Simavi’yle tanışmış mıydınız?” diye sordum.
“Elbette” dedi. “Nasıl bilirsiniz?” dedim. Bir sürü mesleki başarısını anlattı. “İyidir” dedi sonra. “İyi gazetecidir, iyi adamdır...”
Yeri geliyor bir insanın, yeri geliyor kurumun, toplumun, devletin kaderi değişiyor parmaklarımızla dokunduğumuz birkaç tuş sayesinde. Bu yüzden ikisine de gerek var bu meslekte, hem iyi gazeteci olmaya, hem de iyi adam olmaya.
Mesleki donanımın, teknik bilgin ne kadar iyi olursa olsun, ulaştığın belgeyi, bilgiyi okuyucuya sunarken süzebileceğin bir akıl ve vicdan süzgecin yoksa boş!
İşte bu yüzden;
Ne 11 Aralık 1953’te öldü... Sedat Simavi, ne ismi Hürriyet’in logosunun altından kaldırıldığında!..
Sedat Simavi, kurucusu olduğu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ayakta tutan kişi ve kurumlara karşı yürütülen psikolojik operasyonun elemanı olarak kullanıldığı” şüphesiyle birçok gazeteci tarafından eleştirilen, kınanan, ayıplanan Mehmet Baransu’yu “Yılın Gazetecisi” seçtiği gün öldü.
Taraf dün sürmanşetten ilan etti gazeteciliğin kıyametini:
Simavi Ödülü Baransu’nun.
Simavi kim?
Hürriyet’in kurucusu. Logoya “Türkiye Türklerindir” yazan adam. Türk basınının özgeçmişi!..
Peki 11 Aralık günü yapılacak ödül töreninde Sedat Simavi adına verilen ödülü alacak Mehmet Baransu kim?
Taraf’ın yalanlanmalara doyamayan muhabiri! Kendisine belli bir amaç dahilinde sızdırılan belgeleri posta kutusundan gazete sayfasına taşıma işini yapan kişiye, kurye, servis elemanı gibi daha uygun sıfatlar dururken muhabir denirse tabii!
Taraf ne?
“Türkiye Türklerindir” kavrayışına savaş açan propaganda bülteni. Cumhuriyet’i kutlamayan, Atatürk’ü anmayan, “yeni devlet” inşaatının yevmiyeli amelesi.
En garibi, bu skandala imza atan
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin başında kim var?
Orhan Erinç. Kendisini Taraf’ın “artık yıkılsın” dediği cumhuriyet’in bütün ilkeleriyle özdeşleştiren “Cumhuriyet yazarı”!
“Sedat Simavi Ödülleri”nin amacı teşvik etmek... “Bu yolda devam et” demek. Cesaretlendirmek.
Baransu’yu “Yılın Gazetecisi” seçen jüri; Nuh Albayrak, Mehveş Evin, Okay Gönensin, Nail Güreli, Vahap Munyar, Şükran Soner, Şule Talu, Tufan Türenç ve Celal Toprak neyi teşvik ettiklerinin farkındalar mı acaba?
“Genelkurmay‘ın Türkiye‘yi biçimlendirme planı”, “Dağlıca saldırısında TSK ihmali olduğu iddiası”, “AKP ve Gülen’i bitirme planı”, “Genelkurmay’ın yeni Kontrgerilla planı”, “Medya patronu - Ergenekon işbirliği”, “Ergenekon’un temel belgesi”, “Ölüm helikopterinde 139 defa arandı” gibi çamur at izi kalsın zihniyetiyle hazırlanmış haberleri mi?
Gazetecilik artık bu mu? Hedef göstermek mi?
Biz pılımızı pırtımızı toplayıp göç eyleyim öyleyse...
Vaktidir!
Daha önce aynı ödül kimlere verilmiş diye baktım da; Uğur Mumcu var mesela, Yalçın Bayer, Ercan Akyol, Saygı Öztürk...
Uğur Mumcu’yu “basın şehidi” diye anan siz değil misiniz?
Şimdi eline tutuşturulan belgeyi bile doğru okumaktan aciz, anlayıp dinlemeden bir gazeteciyi neredeyse “suikastçi” ilan ederek hedef gösteren ve “basın şehidi” bile olmasına yol açabilecek bir zemine çeken kişiyi nasıl onunla aynı fotoğrafa sokacaksınız?
11 Aralık’ta tarihe “gazeteciliğin cenazesini kaldıran Cemiyet Başkanı” olarak geçecek olan Orhan Erinç’in, “Sedat Simavi” ödülünü “Mehmet Baransu”ya verirken yapacağı konuşmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Umarım “gazetecilik”ten bahsetmez...
++++++
Söyleyecek söz bulamadı...
Mehmet Baransu’nun “Yılın Gazetecisi” seçildiğini öğrenince, (Gazeteciler Cemiyeti, son dönem seçimleriyle, Oscar’dan bir gün önce “en kötüler”i açıklayan “Altın Ahududu (Razzie Awards) Jürisi”yle ortak çalışıyor görüntüsü verdiği için) yılın haberi de olsa olsa “Ölüm helikopterinde 139 defa arandılar” seçilmiştir diye düşündüm. Derhal, Mirgün Cabas’ı aradım. Çünkü Taraf’ın, Muhsin Yazıcıoğlu’nu taşıyan helikopterin düşmesinin Cabas’ın telefon taciziyle bağlantılı olduğunu iddia ettiği gün, NTV’deki Yazıişleri programında aynen şu ifadeyi kullanmıştı:
“Bu nasıl gazetecilik?”
Onun nasılına anlam veremediği hatta “akıl eksiliği” olduğunu düşündüğü gazetecilik şimdi Türk basınının en anlamlı ödülü ile teşvik ediliyordu. Cabas’ın da, Gazetecilik ilkelerinin çiğnenmesindan canı da yanmış bir gazeteci olarak, “Bu nasıl cemiyet” diye başını duvarlara vuruyor olma ihtimali yüksekti...
Telefonun ucunda sesini duyar duymaz ne düşündüğünü, sordum. Bu konuda yorum yapmak istemediğini söyledi. Ne hissettiğini... Yorum yok! Nasıl değerlendirdiğini... Yorum yok! En sonunda anlamlı bir tebessüm olarak verdi beklediğim cevabı: Bu vak’anın içinde olmak istemiyorum...
“Taraf & Baransu” vak’asından uzakta olmak isteyen bir gazeteciye ne diyebilirim ki!
Zararın neresinden dönersen kardır...
++++++
Yine haber kararttılar
Alman yargısı Deniz Feneri’nden sonra şimdi de Milli Görüş’ün yakasına yapıştı..
Yaptıkları aynı.. Yardım amaçlı milyonlarca euro toplayıp cebellezi yapmak..
Deniz Feneri’nin Almanya ayağı 1.5 yıl önce bitti.. Mahkûmiyet çıktı.. Türkiye ayağı kaplumbağa hızıyla gidiyor..
Kimse satır yazamaz.. Çünkü yasak!.. Ülkede her şey serbest Deniz Feneri’nin ’d’sinden bahsetmek yasak..
Almanya’daki Milli Görüş’ün de Türkiye ayağı var mıdır? Milli Görüş hakkındaki iddialar Deniz Feneri kadar önemli mi?
Evet.. Galiba bile demedim.. Evet diyorum..
Nereden mi biliyorum? Sabah, Yeni Şafak, Star, Zaman gibi gazeteler haberi görmediler.. Yok saydılar.. Kararttılar, üzerini örttüler.. Demek ki iş ciddi.. Haber mühim!
* Mehmet Tezkan / Milliyet
++++++
Ilısu Barajı’nı yapacak inşaat şirketlerinin sponsorluğunda çekilen “Sudaki Umut” adlı TRT belgeselinde, barajların hayatımızı nasıl güzelleştirdiği anlatılırken, Hasankeyf’le birlikte sular altında kalacak tarihi değerlerden hiç bahsedilmiyor...
++++++
Ses kaydı yayınında çifte muamele
AKP yanlısı bazı gazetelerin internet sitelerine düşen ses kaydında Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu ve ekibinin sivil savcıya gönderilecek malzemeler konusundaki konuşmaları yer alıyordu. Kayıt telefon değil, ortam dinlemesiyle elde edilmişti. Genelkurmay bu medya organlarını uyardı. Ancak faydası olmadı. Yayın devam ettiği gibi dün yeni ses kayıtları eklendi sitelere....
Geçenlerde Aydınlık dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım ve Ulusal Kanal İstihbarat Şefi Ufuk Akkaya’nın önce evleri arandı sonra tutuklandılar. Suçları, Başbakan Erdoğan’ın M. Ali Talat ve Remzi Gür’le yaptığı gizli telefon konuşmalarını yayımlamaktı. Burada sormak gerekiyor: Genelkurmay’daki ortam dinlemelerini yayımlamak daha da ağır suç değil mi? Başbakan kendisine bağlı TSK’nın bu duruma düşürülmesinden memnun mu? Hukuk neden çalışmıyor...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Bunları sen nasıl yarattın Türkiye?
Geçen hafta yurtiçinde ve yurtdışında bir üniversitenin bir dersliğinde bir musalla taşının üzerinde gördüm seni; açık ve kapalı oturumlarda söylenenleri dinledim: “Merhumu, merhumeyi nasıl bilirsiniz?” diye soruyordu hiçbir dine inanmayan bir imam; arkandan beddua okuyordu dünyanın bütün çiğ süt emmiş haramzadeleri, CIA parasıyla Boğaz’da keyf süren munkabızlar!
Giyotine yatırdılar
Mahkûm ediyorlardı seni, kendi evlatlarının avro-iftiralarını tanık göstererek dünyaya! Musalla taşının biraz ötesinde senin kendi ağaçlarından yapılmış üç ayak bir idam sehpası; bir giyotin ki tezgâhın başında oğullarından biri; bir kütük üzerinde başın...
Kuduz virüsü döllemişler
Aşağıda, birbirini ezen esrar çekmiş bir kalabalık, senin oğulların ve kızların zort çekmekte senin arkandan: kuyruğuna teneke bağlanmış bir kedisin, kuyruğuna bira kutusu takılmış bir köpeksin sanki.
Bunlar senin evlatların, senin kızların ve oğulların; sanki bir kuburu döllemişsin, sanki bir kuduz virüsü döllemiş rahmindeki yumurtayı.
Bunlar senin evlatların mı, bunları sen mi yarattın, bunları sen nasıl yarattın Türkiye?
Sana yapılanları gördüğümü görenler, sana yapılanları bildiğimi bilenler, susturmak istiyorlar beni; sözcüklerimi iğdiş etmek, cümlelerimi bir tabuta kapatıp lehimlemek istiyorlar.
İstiyorlar ki ben de katılayım bu çılgın şölene, bu sapkın yortuya; istiyorlar ki ben de zort çekeyim arkandan, teneke çalayım ben de.
Zorba adama imrenme
Bunaldığım, zorda kaldığım zamanlar oluyor! İçimdeki sesin gümbürtüsünü duyuyorum: Zorba adama imrenme ve onun yollarından hiçbirini seçme; sakın ardından gitme zorbanın ve bekçi köpeklerinin!
Ey oğul bir gün yazıcı olursan, sakın yalan söyleme ülkemin çocuklarına!
* Özdemir İnce / Hürriyet
++++++
Tek sesli demokrasi
Vatan yazarı Mustafa Mutlu araştırmış. 6-12 Ocak 2003 tarihli tiraj raporuna göre AKP yanlısı gazeteler toplan 554 bin 790 tirajla toplam satıştan yüzde 15 pay alırken, aynı gazeteler 23-29 Kasım 2009 tarihli tiraj raporuna göre 1 milyon 849 bin 543 satış rakamıyla yüzde 43.49’luk paya ulaşmış.
“İktidar yanlısı gazetelerin sayı ve tiraj olarak bu mucizevi büyüyüşü bile, ”En Büyük Devlet Büyüğü“nü kesmiyor... İstiyor ki; bir tek bile muhalif kalmasın...” diye yorumluyor tabloyu Mutlu. Haksız mı?
++++++
MİNİ YORUM
Yağlı sayfa arayanlara tavsiye
Son TRT isyanımızdan sonra Hasan Selçuk Özaydın, “20 Kasım’da da bütün gazetelerin birinci sayfası okunurken, Yeniçağ’ın dördüncü sayfasını okumuşlardı” bilgisini verdi. Buna da şükür en azından “Dış Haberler”. Bakalım ne zaman “Emin Usta’nın Mutfağı’ndan” sayfasına gömecekler kafalarını... Bizde “yağ” içeren tek sayfa o da...