Gazeteciler nerede?
Hürriyet yazarı Yalçın Doğan, “Bu suçu her gazeteci her gün işliyor” diyerek köşesinden meslektaşlarını ihbar (!) etti...
BÖYLE bir dava ilk. Basın tarihine geçecek kadar trajikomik. Emin Bal ,Doğan Haber Ajansı’nda muhabir arkadaşımız. Bir teröristin cenazesinin gömülmesini izliyor. Beytüşşebap’taki cenazede PKK ve Öcalan lehine sloganlar atılıyor. Emin Bal da, bu haberi yapıyor. Böyle bir haberi yazmak, dünyanın en doğal işi. Bir gazeteci için, en sıradan bir olay.
Yok, o kadar sıradan değil. Burası Türkiye ve burada anlı şanlı bir Ceza Yasası var.
Bu sıradan haber gazetelerde yayınlanınca, Beytüşşebap’ta Emin Bal hakkında dava açılıyor. Bal’ın suçu ne? İddianameden okuyalım:
“... işlenmekte olan ve suç olduğunu bildiği bir olayı (yani PKK ve Öcalan lehine slogan atmak olayı) yetkili mercilere bildirmeksizin haber yaptığı ve TCK’nın 278. maddesinde düzenlenen, suçu bildirmeme suçunu işlediği anlaşıldığından, yargılamanın mahkemenizce yapılarak, şüphelinin cezalandırılmasına...”
Gazeteci mi ihbarcı mı
Emin Bal’ın neden ceza alması isteniyor? Suç bildiği bir olayı yetkili mercilere bildirmeden haber yaptığı için.
Dünyanın neresinde, gazeteciler yazacakları haber ya da yorumu yetkili mercilere bildirmek zorunda? Sadece faşist ve komünist ülkelerde, o da bir zamanlar. Ya da halen sansür uygulanan bazı katı siyasal rejimlerde. Türkiye’de böyle bir uygulama ne zamandan beri var?
Yazmadan önce yetkili mercilere bildirince, gazetecilik nerede? Basın özgürlüğü gibi lüks laflara filan gerek yok, gazeteci yetkili mercilerin, yani polisin, askerin, mahkemelerin ihbarcısı mı? İzlediği, suç olan her olayı, önce yetkili mercilere ihbar edecek, sonra yazacak! Nerede yaşıyoruz?
Her gün yüzlerce gazeteci, devlete göre suç sayılan bir olayı izliyor, bunu yetkili mercilere elbette bildirmeden yazıyor ve bunlar her gün gazetelerde, TV’lerde boy boy yayınlanıyor. Bunun her gün onlarca örneği var. Çok normal ve sıradan bir iş. Bu durumda o gazetecilerin tamamı her gün suç işliyor.
Bu trajikomik durumun nedeni yeni Ceza Yasasının 278. maddesi. O madde şöyle:
“İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”
Bu kadar genel bir madde olunca, Beytüşşebap’taki savcı da, bu maddeye dayanarak dava açıyor. Benim açılan dava ile ilgim yok. Benim derdim, madde 278. Açılan dava, 278. maddenin ilk uygulaması olduğu için, bundan sonrası önemli.
278. madde gibi bir madde, daha önceki Ceza Yasasında yok. Bu da, yeni yasanın ne kadar çağ dışı olduğunu göstermeye yetiyor.
Utanılacak bir madde.
26 ile çelişiyor
278. madde aynı Ceza Yasasının 26. maddesiyle çelişiyor. 26. madde şöyle:
“Hakkını kullanan kişiye ceza verilemez.”
Gazeteci, haber yapma hakkını kullanıyor. Haber yapmak, tanıma bile gerek yok, gazetecinin en doğal hakkı.
Ama, 278. madde haber yaparken, gazeteciyi ihbarcı sandalyesine oturtmaya çalışıyor. Önce devlete ihbar edecek, sonra haber yazacak. Yok ya!
Neredesiniz ey Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Parlamento Muhabirleri Derneği, diğer basın kuruluşları? Neredesiniz gazeteler, TV’ler neredesiniz? Bu maddenin değiştirilmesi için ne yapıyorsunuz?
Emin Bal davası pilot dava. Tüm gazetecilerin izlemesi gerek.
* Yalçın Doğan / Hürriyet
‘Gay’ muhabbetine bayıldılar
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Daniel Cohn Bendit (nam-ı diğer Kızıl Dany) İstanbul’da dostları ile hasret giderdi. Taraf gazetesi, Livaneli, Derviş ve Çandar’ın ağzı kulaklarında Kızıl Dany’i dinlerken bir fotoğrafını yayınladı. Kızıl Dany, bir elini Kemal Derviş’in, bir elini Zülfü Livaneli’nin omzuna atıp Cengiz Çandar’la koyu bir muhabbete tutuştu. Taraf’ın haberine göre Kızıl Dany, Paris Belediye Başkanı’nın eşcinsel olmasından dem vurduktan sonra dostlarına ileride İstanbul’un da homoseksüel bir belediye başkanı olabileceği fikrine şimdiden kendilerini alıştırmaları tavsiyesinde bulunmuş.
Öcalan’a da af istedi
Zaman Gazetesi’nin davetlisi olarak geldiği İstanbul’da Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ile birlikte yayın toplantısına katılan Kızıl Dany, zihin bulandıran teklifler ortaya attı. Kızıl Dany’nin PKK terörünü bitirmek için ileri sürdüğü sözümona önerisi ise Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılarak Küba’ya gönderilmesi oldu.
Zaman’ın Çölaşan vak’ası...
Daha Üniversite’nin Gazetecilik bölümünde okurken, aynı sınıfta okuduğumuz Zaman okuru Şakird arkadaşlar, Tamer Korkmaz’ı geleceğin “Fehmi Koru” su olarak görürlerdi.
Cemaat üst yönetimi de öyle görüyordu ki; Tamer Korkmaz’ı ’dil öğrensin’ve ’kendisini geliştirsin’ diye 2 yıl Amerika’ya gönderdi.
Ama sonra garip şeyler olmaya başladı. Giderek Zaman ile Tamer Korkmaz’ın arası açıldı.
Nihayet bir aydır yazı yazmıyor. Öğrendiğimize göre ipler tamamen kopmuş.
Bu kopuşla ilgili çok şey söyleniyor. Önce yazı yazdığı sayfa değiştirildi. Çok okunan üçüncü sayfadan, yorum sayfasına kaydırıldı. Yorum sayfasında da yazıları giderek alt sütunlara indirildi.
Bir aydır yazmadığı halde gazete yönetiminden bir kişi bile arayıp; “Yazın gelmiyor.. Neden yazmıyorsun” dememiş.
Oysa Zaman’ın en çok okunan yazarlarından biriydi.
Doğrudur, değildir bilmiyoruz ama cemaate yakın isimlerden bir tanıdık Tamer Korkmaz’ın gidişini, Emin Çölaşan’a benzetti:
“Emin Çölaşan AKP’yi, Tamer Korkmaz ABD’yi eleştirdiği için gitti” dedi.
Ayrılmadan önceki son bir haftalık yazılarına baktık:
Gerçekten istisnasız hepsi Amerikan karşıtı yazılardı!...
Mesela son yazdığı yazıların bazı başlıkları şöyle: “PKK Silahlarının üzerinde USA yazıyor” “Ankara’dan Sam Amca’ya: Madem öyle gel böyle”
“Washington’a posta koymak”
“İnceldiği yerden kopsun”
Ve Tamer Korkmaz, Zaman’dan koptu.
* Kulis Ankara / Milli Gazete
Neler unuttuk neler...
BU arada, gizli bir plandan söz ediliyor.
Önce PKK’lıları da kapsayan genel af çıkacak, arkadan federasyona giden yol açılacakmış...
Olur mu?
Niye olmasın, alışıla alışıla nelere alışılmıyor ki!
Gün gelir Abdullah Öcalan’ın siyasi rütbesine de alışırsınız, mesela başbakan yardımcılığı gibi...
Diyeceksiniz:
“O kadarı da fazla!”
Yaşayan görür!
Bugün yaşananlar unutulur gider!
BİR zamanlar da Kıbrıs’la yatar, Kıbrıs’la kalkardık, Jak Kamhi’nin KKTC vatandaşlığını silmeselerdi Kıbrıs lafını çoktan unutmuştuk.
Bu yaşadıklarımızı da unuturuz.
Ölen ölür, kalan sağlar bizim değil midir?
Elde ne kalmışsa...
* Hasan Pulur / Milliyet
Dinleyin Lagendijk’i bölün Türkiye’yi
AB Karma Parlamento Komisyonu Başkanı Joost Lagendijk, DTP için açılan kapatma davası ile büyük hayal kırıklığına uğramış. Lagendijk, DTP’nin bölgesel özerklik talebini hata olarak görmediğini söylüyor. Meğer ne kadar ayıp etmişiz ve üzmüşüz AB’yi... Daha fazla üzmeyelim AB’li dostları (!) ve Lagendijk’i; bölelim gitsin Türkiye’yi...