Gazeteci gazetecinin karabasanı oldu

Kaç gün oldu çığlık çığlığalar... Muhtemelen boğazları yırtıldı bağırmaktan...
Ama hani ses?
Dışarıya doğru haykırdıkları her bir kelime, bir bumerang bile olamadan içlerine akıyor doğrudan. Bir iltihap gibi büyüyor söylenemeyenler.... Ve emin olun patladıklarında çıkacak irini bile aleyhlerinde suç delili diye kayda geçirecekler...
Peki hani soru: mikrobun hiç mi suçu yok?
Bir gün, bir gece, bir an basılan evlerinden, işyerlerinden emniyete, emniyetten savcılığa, savcılıktan mahkemeye, mahkemeden Mustafa Balbay’ın tanımlaması ile “zulümhane”ye sürüklenirken el sallıyorlar. Vedalaşır gibi değil, hani randevulaştığınız yerde aranan arkadaşınıza kendinizi göstermeye çalışırken yaptığınız ilk hamle misali... Yetmediğini sezdiklerinde daha bir doğruluyorlar, başlarını kaldırıyorlar, bakışları birer koordinat raporu:
“Burdayız biz!”
İyi de hani? Neredeler?
Boşuna uğraşmayın alıcılarınızın ayarlarıyla... Ne körsünüz, ne sağır... Ele avuca gelmeyen, “işte bu” diyerek kulağından tutup afişe edemediğiniz öyle bir “engel” var ki aranızda, aşıp da size ulaşamdılar!
“Medya” bir karabasan gibi çöktü üzerlerine!
Kimlerin mi?
Doğru ya, isimlerini bile anmadılar ki ezbere dönüşsün dilinizde!

***


Aydınlık ve Ulusal Kanal baskınlarından sonraki hiç de derin olmayan, alabildiğine sığ, nedeni, niçini çok belli “sessizlik” üzerine yolladığınız e-postaları okuyorum günlerdir!
Haklısınız!
Ve haklılığın hukuk önünde “kâr” etmediğini gördüğümüzden biz de haklıyız!
Aklı, mantığı ve vicdanı zorlayan senaryolara, komplo teorileri üretimeye gerek yok.
Yalaka, yandaş, taklacı, tetikçi, kindar, ihya yahut imha yoluyla sindirilmiş tayfayı geçin zaten bir kalem...
Geriya kalan bir, hadi iki gazete...
Birkaç hadi üç beş yazar mı?
Eskiden gerçekleri yazmamak vebaldi, şimdi gerçeği yazmanın, olana ayna tutmanın vebalinden korkuyor gazeteci milleti.
Çünkü gerçekler, en yorumsuz, en yalın halleriyle bile öyle tahrik edici ki, harekete geçirebilir hepinizi... Ve hareket şu günlerde bereketin değil esaretin gerekçesi!
Benim ki bir umut sadece:
“Biz yandık siz yanmayın” fedakarlığıdır belki onlarınkisi?


Genetik nefret!

Dart niyetine kullanılan kalemlerin son hedefi, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu. Hem de neye dayanarak biliyor musunuz? Soyadına! Eski Genelkurmay Başkanlarından Hüseyin Kıvrıkoğlu’na dair birikmiş kinlerini aynı ailenin bir başka ferdine kusmanın “hak” olduğuna inandırmışlar kendilerini. Bir de önlerine gelene “ırkçı” diye yafta asarlar! Bu ne? Göz göre göre, genetik şifrelerinden ötürü yargısız infaz ediyorsunuz işte!



BASINDAN SEÇMELER


Üç maymunlar tiyatrosu

Aydınlık gazetesi ve Ulusal Kanal’a yönelik baskın karşısında kamuoyunun sessizliği, yüzüne peçe kapatılmış demokrasinin ar perdesini bile titretiyor artık!.. (...) Bir televizyonun yayın yönetmeni, bir gazetenin sorumlu müdürüyle muhabirleri ve bir partinin üst düzey yetkilileri göz altına alınırken; siyasi partilerin, kitle örgütlerinin, insan hakları kuruluşlarının ve dahası medya örgütlerinin büyük bölümü utanılacak bir sessizliğe gömüldü!
“Aydınım” diyenler derin bir suskunluğa gömülürse!..
“Demokratım” diyenler üç maymunu oynarsa!..
“Solcuyum” diyenler başlarını öne eğerse!.. “Kemalistim” diyenler cılız bir alkıştan kaçınırsa!.. “Atatürkçüyüm” diyenler duyarsızlaşırsa!.. Okumuşu-yazmışı, gözlerini korkak bir çocuk gibi kapatırsa!..
Konuşacak sözü olan diline kelepçe vurursa!.. Haykıracak nefesi olanlar utangaç biçimde yutkunursa!.. Kumpasa sıkışmış yürekler öfkelerini hapsederse!..
Ve bir ulusun bireyleri bananecilik oynamaya devam ederse..
Sorarım ey millet; nice olur bu memleketin hali?..
Mehmet Faraç / Aydınlık




Beyaz Saray önünde abdestsiz şükür namazı

Kaddafi’nin “bittiği” haberlerinin verildiği sırada adlarına şimdi “muhalif” denilen Libyalıların doldurup sevinç şarkıları söylediği başkentteki Yeşil Meydan’ın ortasında 4 kişinin büyük boy renkli posteri vardı.
Şükranlarını sunuyorlardı.
ABD Başkanı Obama
İngiliz Başbakanı Cameron.
Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy .
Ve ABD’nin BM Büyükelçisi.
Büyükelçinin adı Susan Rice’dı.
Binlerce Libyalı, bu 4 isme “Libya’nın özgürlük kahramanları” payesi sunuyor, minnet dolu olduklarını posterlerini taşıyarak belli ediyorlardı.

***


Camilerden tekbir yükseliyordu.
ABD’deki Libyalılar da Başkan Obama’nın Beyaz Saray’ı önünde saf durmuşlar, “şükür namazı” kılıyorlardı.
Şükürler olsun NATO’ya!
Şükürler olsun Obama’ya!
Havadan bomba yağdırdı.
Denizden ablukaya aldı.
İçerden muhalife silah verdi.
Kaddafi böyle bitirildi.

***


Evet kanlı pis bir diktatördü.
“Tek adamlık” düzeni kurmuştu.
Hukuku cebinde taşıyordu ancak petrol gelirini Libya için harcıyordu. 6 milyon nüfuslu Libya, Afrika’nın en yüksek gelirli ülkesi bu diktatörün, petrolü dünya kurtlarına yedirmemesi sayesinde olmuştu. Libya’nın başkenti Bingazi de sokak çatışmaları başladığında ABD’nin, Fransa’nın, İngiltere’nin akıl vermesiyle Kaddafi karşıtları ilk önce “bir kamu petrol şirketi” kurdular. Libya petrol bakanını Kaddafi’ye sövdürüp muhaliflerin safına geçirdiler. ABD, Fransa, İngiltere ile birlikte Libya’yı bombalamak üzere savaş uçağı gönderen tek Arap ülkesi Katar’a “petrol satma anlaşması” imzaladılar.
Kaddafi bitirildi. Petrol kurtların oldu. Irak’ta da aynısı yaşandı. Saddam da diktatördü. Saddam da bitirildi. Irak petrolü kurtların oldu.
Kurtlar; Ortadoğu’da “iç savaşı durdurma-demokrasiyi yerleştirme-insan hakkı geliştirme” kılığına bürünüp bombalaya bombalaya geliyorlar. Libyalı muhalifler onların önünde “şükür namazı” kılıyor.
Bu namaz abdestsiz!
Necati Doğru / Sözcü




‘Usta’ yalakalara hesap soracak!..

Kalfalık’ta...
Nato’nun ne işi var Libya’da?
Ustalık’ta...
Nato’nun Libya karargâhıyız.
Kalfalık’ta, hümanist Kaddafi’den insan hakları ödülü aldık diye seviniyorduk... Ustalık’ta, diktatör Kaddafi’nin defterini dürüyorlar diye seviniyoruz.
Kalfalık’ta...
Suriye’yle cankuştuk.
Ustalık’ta...
Neredeyse savaşacağız.
Kalfalık’ta...
Hüsnü, mübarek adamdı.
Ustalık’ta...
Müstahak sana be mübarek.
Kalfalık’ta...
Yes be annem’ciydik.
Ustalık’ta...
Rauf Denktaş’ı solladık.
Kalfalık’ta...
Somalililer korsandı.
Savaş gemisi gönderiyorduk.
Ustalık’ta...
Camide bağış topluyoruz.
Nihat Doğan’ı gönderiyoruz.
Kalfalık’ta...
Polisler askerlikten yırttı.
Ustalık’ta...
Polisler dooğru askerin yerine.
Kalfalık’ta...
İçerdeki 5 bin terörist halledildi mi ki, dışardaki 500 teröristle uğraşma safahatine gelinecek?
Ustalık’ta...
Kandil’i bombaladık.
Kalfalık’ta...
Yüzümüze bile bakmazlardı.
Ustalık’ta...
AKP’den iftar daveti aldım.
E gidişat böyleyse...
Benim anladığım şu:
Sanırım yalakalara hesap soracaklar!
Yılmaz Özdil / Hürriyet




Savunma bildirisi...

Bir gazetecinin kendisini bir duyuru ile savunması Türkiye’de ilk kez oluyor. Merdan Yanardağ, “Yazılarım ve TV programlarım nedeniyle beni susturmak istiyorlar. Dahası bir ortaçağ zihniyetiyle intikam almaya çalışıyorlar. Benim daha önce ”Marksist, Ergenekoncu ve PKK’lı“ olduğumu iddia ettiler, şimdi de yeni açılan ”andıç“ soruşturması ve davasıyla beni ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Tamamen yalan!” diyor...
Yalçın Bayer / Hürriyet




Bakanlar imzalandı 4.5 milyar kaybettik

Ramazan Bayramı dokuz gün oldu..
Çalışanlar sevindi..
Sevindi ne demek göbek attı..
Peki, bu kararın Türkiye’ye maliyeti ne!
Bakanlar Kurulu’nun kararıyla Türkiye’nin kaybı 4.5 milyar lira..
Eski parayla 4.5 katrilyon..

***


Nasıl mı hesapladım?
Başbakan’ın hesaplama yöntemiyle..
Başbakan, 2008 yılında 1 Mayıs tatil olsun diye bastıranlara karşı çıkmış, kesinlikle tatil ilan edilmeyeceğini açıklamıştı..
Gerekçesi şöyleydi: “Türkiye tatiller ülkesi olmuş. Yıllık çalışma günü 200 gündür. Bunun dışı tatildir. Biz hesapladık. Bir günün maliyeti 2 katrilyondur (2 milyar TL). ”

***


2007 yılında Türkiye’nin yıllık gayri safi yurt içi hasılası 856 milyar liraydı..
Başbakan bu parayı 365 güne bölmüş, bir günün maliyetini bulmuştu..
Ekonomistlere itirazım yok..
Ben, Başbakan’ın hesaplama yöntemiyle önümüzdeki 1.5 günlük avanta tatilin maliyetini hesapladım..
Mehmet Tezkan / Milliyet




Diyorlar ki...

Yeni haberlerde garip bir ortak nokta var. Deniyor ki “Yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in bunlardan haberi yok.”
Sanki tipik bir “Hilmi Özkök vakası” ile karşı karşıyayız gibi.
Can Ataklı / Vatan


İran’ın, Murat Karayılan’ın yakalandığı haberini yaymasıyla başlayan tuhaf hali, sadece Kandil’i değil, ABD’yi, abimizi de rahatsız ediyor, belli ki.
Ezgi Başaran / Radikal


AK Parti’nin Muğla milletvekili Yüksel Özden, bazı devlet memurlarıyla uğraşıyormuş. (...) Milletvekilleri, çeşitli devlet kurumlarının yöneticisi ya da mensubu memurlarla uğraşacaklarına, halkın dertlerine eğilseler daha doğru yapmış olurlar...
Nazlı Ilıcak / Sabah


AKP’li bir yazar köşesinden “Hava operasyonu Kandil’e nasıl sızdı?” diye sormuş. Ey yandaş yazar onu aylardır İmralı-Kandil arasında elinde pazarlık sözleşmeleriyle köprü kuran AKP heyetine sorsana.
Yıldıray Çiçek / Ortadoğu

Yazarın Diğer Yazıları