GAZCI KARDEŞLER

Türkiye AB’ye taşınacak gazın “düşük bedelli” taşıyıcı annesi olacak diye sevinç çığlıkları atanlara, doğumun sancılı bir hadise olduğunu hatırlatmakta fayda var


Manşetleri en son ‘Mr. Füme Renkli Emperyalist’; Barack Obama geldiğinde bu denli renkli görmüştük. Ondan önce de, mesela Gül Erivan’a gittiğinde, Roma’da Türk düşmanı Papa’nın heykeli altında egemenliğin devrini öngören AB sözleşmesi imzalandığında, Erdoğan Bush’un karşısında bacak bacak üstüne attığında, Gül’ün telefonu Condi’nin uykusunu bölebildiğinde, Erdoğan’ın Merkel’e ilk adıyla hitap ettiğini öğrendiğimizde, Berlusconi Bilal’in nikah şahidi olduğunda da benzer zafer çığlıklarını işitmiştik...


Hastalıklı ilişki
Yaşasın! Onlar, -bugün bir gazetenin manşet yaptığı gibi- “Bizsiz olmazdı”...
Nasıl bir aşksa, ‘ayı yavrusunu severken öldürürmüş’ misaline benzedi giderek. Tepeden bakınca boynuz tarlasına döndük, aldatılmadığımız gün yok çok şükür(!)
Dün manşetlerindeki kendi kendine gelin güvey olma hali, dilerim “Burnu bir karış havada gözü yükseklerdeydi ben onu sevdiğimde” diye başlayan Selim Ulutaş şiirinin finali gibi bir sona götürmez medyamızın gazcı kardeşlerini. Düşünsenize yıllar sonra efendilerinizden bir not: “İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş
Affet beni”
O saatten sonra “Seni Allah bile affetmeyecek” arabeskine bağlamak birşeye yarar mı peki?
Okumaktan en korktuğum cümleydi ve Akşam’da İsmail Küçükkaya’nın sütununda çıktı karşıma dün: “Nabucco aslında ‘Ortadoğu’da yeni bir demokratikleşme hamlesinin’ vesilesi haline gelebilir.”
“Mümkünse gelmesin” demişim içimden refleks olarak.
Malum son ‘demokratikleşme trendleri’ defileye çıkmış gibi salınıyor etrafımızda; Irak, Pakistan, Afganistan, Ukrayna, Gürcistan...
Seç beğen al...


Aşırı doz uyuşturucu
Cengiz Çandar’ın “Nabucco imzası ‘Sevr sendromu’nun defin belgesidir” gevşetmesinin hiç kıymeti harbiyesi yok.
Toplumu “Küçük dağları ben yarattım” biçiminde altyapısız bir özgüvene kavuşturmayı, böylece bir rehavet, gaflet ortamı yaratmayı sağlayamaya dönük olduğu konusunda, -her nedense- hiç şüphe duymadığım bu satırlar ile estirilen “Nabucco toprak bütünlüğümüzün garantörüdür” havası “aşırı doz” uyuşturucudan başka birşey değil.
Rusya’nın Avrupa üzerindeki tekelini kıracağı muhakkak olan projenin başka bir tekel oluşturmayı hedeflemediğini gören kimse olmayacağını mı düşünüyorlar acaba?
Türkiye üzerinden AB ülkelerine doğal gaz taşımak üzere inşa edilen proje Çandar’ın deyimiyle “Sevr’in defin belgesi”ymiş.


Garantör borular
Efendim böylece “Türkiye’nin ‘jeopolitik’ konumunu güçlenecekmiş. Türkiye ile Batı’nın entegrasyonunu kaçınılmaz bir ‘stratejik seçenek’ haline gelecekmiş. Türkiye, Orta ve Doğu Avrupa’dan Orta Asya ve Ortadoğu’ya uzanan son derece geniş ve uluslararası siyaset açısından ‘hayati’ alanda bir ‘stratejik aktör’ olacakmış.”
Çünkü, “Bir ‘uluslararası enerji kavşağı’ haline gelirseniz, ‘toprak bütünlüğü’nüze ilişkin ‘uluslararası güvenceler’ elde etmiş olmakla kalmaz, kendi ‘siyasi ağırlığınız’ı da geniş bir ‘jeopolitik saha’ya yaymak şansını elde etmiş” olurmuşsunuz...
“Avrupa’ya giden enerji transit yollarının en uzun güzergâhını ve ‘enerji güvenliği’nin en önemli siyasi-coğrafi güvenliğini sağlayacak bir Türkiye’nin Batı tarafından ‘bölünmek’ istenmesi çocukları bile güldürecek aptalca bir şakadan öteye” değer taşımazmış bundan böyle...
Yok ya...
Devekuşu sendromu
“Sevr sendomu” dediğin şey, başını kuma sokuşturmaya çalıştığına göre devekuşu gibi bir şey
olmalı...
Kötü haber şu ki, hedef kitlen, bugünden itibaren, karanlık senaryolar arasında görebilmek için yarasa sendromunun etkisi altına girdi
bilesin...
AB veya ABD’nin peşinde olduğu enerji kaynaklarının “taşıyıcı anne”si olmak o kadar “dokunulmaz” kılıyorsa bir ülkeyi Afganistan’ın hali nedir eski gerilla bey?
Türkmenistan, Afganistan ve Pakistan Trans-Afgan’ı 3 Ocak 2003’te imzaladığına göre, “İran Pakistan Hindistan hattı”na karşı ABD’ce de desteklenen bu projenin güvenliği uğruna Afganistan’da bir tek bombanın bile patlamamış olması gerekmez miydi?
ABD için bugün işgal altında tuttuğu Afganistan’ın güvenlik ve istikrarı da hayati önem taşımıyor muydu?
Sırf bu proje uğruna, İran’a karşı koz olarak kullanmak üzere Hindistan’ın nükleer çalışmalarına yol vermedi mi ABD?
Söyle şimdi Cengiz Çandar, anlattıklarına kim inanır?
Kadir İnanır mı?
(Böyle berbat bir “toplumu ayakta uyutma” girişimine, böyle berbat espriden fazlası yakışmazdı ama değil mi?..)


++++++

Fevkalade döşediler
Dünyanın en uzun borusunu döşemişlerdi Türkiye’ye; 1.200 kilometre... Karadeniz o kadar olduğu için, anca o kadar döşeyebilmişlerdi... Pasifik kadar olsaydı, Pasifik kadar döşeyeceklerdi.

* * *

E baktılar ki, çıt yok.
Ahali memnun.
Hatta basınımız “Fevkalade döşediler” diye manşetler atıyor...
Adamlar haklı olarak, “Bu döşeme yetmemiş galiba” diye düşündü.
Bu sefer 2.000 kilometre
döşüyorlar.
Yekpare.

* * *


Böylece ANAP’ın elinde bulunan “memlekete boru döşetme rekoru” AKP’nin eline geçmiş olacak.

* * *


Çünkü ANAP, küçük düşünmüş, kuzeyden güneye, diklemesine döşetmişti boruyu... “Büyük düşün” diyen AKP ise, enlemesine döşetiyor; taaa doğumuzdan giriyor, batımızdan çıkıyor. İnsanın hakikaten koltukları kabarıyor.

* * *


(Bundan sonra gelecek hükümetin, bu rekoru kırabilmesi için, İzmir Çeşme ile Hakkári Şemdinli arasına “hafif çapraz” bir boru döşemesi gerekiyor... Ki, Edirne’den Ardahan’a hikáyedir, Çeşme-Şemdinli 2.203 kilometredir.)

* * *


Tabii “Ne işimize yarayacak?” sorusuna cevap verilemeyen bu boru döşeme işinin, “Ne işimize yarayacak?” sorusuna cevap verilemeyen, dünyanın en uzun pişmaniyesi rekorunu kırdığımız güne denk gelmesi de, ayrıca bir gurur vesilesidir.

* * *


(Malum, bu borudan geçen gazın yüzde 15’ini biz ucuza alalım, lazımsa kullanalım, fazlaysa istediğimize satalım şeklindeki önerimiz, boruyu döşeyen arkadaşlar tarafından reddedildi... Dolayısıyla, bu boruyu niye kendimize döşetiyoruz sorusuna, yetkililerimizin verebildiği en mantıklı cevap, ebelek gübelek şeklinde.)

* * *


Fazla dert etmemek lazım aslında.
Bağlantı bağlantıdır.
AB’ye 50 senedir giremedik ama...
AB’nin borusu bize girdi hiç
olmazsa.

* * *


Şimdi sıra geldi, ABD’nin tavsiyesiyle “doğalgaz’ık” attığımız Rusya’nın
bize ne döşeyeceğine...
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++


Anamı ağlatan kadı...
Genelkurmay Başkanı haftalardır asimetrik savaştan söz ediyor.
Başka bir ülkede olsa, yürütmenin başı da merak eder, “Düşman kim?” diye. Bizdeki ya düşmanın eşkâlini bilmediği için susuyor. Veya “Üzerime ne vazife, ellerine sağlık” havasında geziyor. Haydi diyelim ki yürütme uyuyor, yargı ne yapıyor peki? Mesela bir savcı çıkıp resen soruşturma açıyor mu...
“Kimdir askeri dinleyen, en gizli evrakları sızdıran” diye. Yok öyle bir savcı.
Hoş olsa da hangi yolu, yöntemi izleyecek?
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne “Araştırın bulun” diye yazacak. Genel Müdürlük de istihbarat dairesine soracak. Sonra?
Anamı ağlatan kadı, kimi kime şikâyet edeyim?
Genelkurmay kevgire döndü, sır sızdırıyor. Bu işi amatörlerin becermesi mümkün değil.
O zaman sormak lazım değil mi: İstihbarat operasyonu dış yardımla mı yürütülüyor? O dış gücün askeri hedef almaktaki amacı nedir?
Darbe mağduru kestirme düşünüyor. Düşmanın düşmanını dost sayıyor. Askerin şamar oğlanına dönmesine alkış tutuyor.
Ama sakın kimse yanılmasın.
Bu asla demokrasi kavgası değildir. Irak sürecinde yeni 1 Mart kaygısının eseridir.
Türk Silahlı Kuvvetleri; Ya Irak’ta bazı işleri yapmak istemediği için,
Veya ABD’den farklı işler yapmak istediğinden dayak yiyor.
Yakında o mesele çözülür, uzlaşma sağlanır.
Asimetrik savaşın tarafı kalmaz.
* Enis Berberoğlu / Hürriyet

++++++


Pentagon Tiyatrosu
Mustafa Yıldırım, “Pentagon Tiyatrosu”nda tezgâhlanan ‘Project Democracy’ yani ‘Demokrasi Projesi’ oyunu anlatıyor:
“Türkiye 1980’den bu yana yeniden yapılandırılıyor. Anayasa önce toptan kaldırıldı, yerine darbe anayasası konuldu. Anayasanın delinmesi sıradanlaştırıldı. Anayasa, erki ele geçiren siyasal partinin amaçlarına uygun olarak yeniden ve yeniden yapılandırıldı. Belediyeleri güçlendireceğiz diyerek ‘yerel iktidarlar’ oluşturuldu. CIA’nın elemanları, işadamlarını, elçileri, yazarları, askerleri ‘çözüm’e ikna etti. Amerikan generalleri Ankara’yı mesken tuttu ve Irak’ta gerçekleştirdikleri ‘federasyon’ çözümünü öğretti. Yoksa çuvalcının ne işi var Türk Silahlı Kuvvetleri merkezinde? Artık, ABD ve AB’ye uygun yeni ‘Anadolu Federe Devleti’ içerde de kabul gördü. Bu girişimlere aklı yatmayanlar da çoğunluktan azınlığa indirildi. Generalin ‘demokrasi ve hukuk’ dediği, işte bu yeni düzenin demokrasisi ve hukukudur.
Ordu baştan aşağı yeniden yapılandırılmaktadır. 1947’den sonra zaten altüst edilen geleneksel Türk askeri eğitimi ve askersel birliklerin yapısı değiştiriliyor. Subaylar teknisyenliğe, elektronik cihaz operatörlüğüne indirgenerek, büro memurlarına dönüştürülüyor.
Yeni Dünya Düzeni’ne Amerikalılar Yeni Amerikan Çağı diyorlar. Uygun iç yapılanmaya karşı çıkabilecek kişilerin, kurumların varlıklarını sürdürmelerine izin verilmesi olanaksızdır. Özellikle PKK ile savaşımda deneyim kazanan, müttefikin dostluğundan aşırı kuşkuya kapılan, Kurtuluş Savaşı ruhunu yeniden duymaya başlayanların varlıklarına bu yeni yapılanmada katlanılması da beklenemez.
‘Project Democracy’ oyununun son perdesindeyiz; senaryoya göre perde Türkiye Cumhuriyeti’nin üstüne yığılıp kalacaktır!”
* Deniz Som / Cumhuriyet

++++++

HELAL OLSUN (!)

Akman dediğini yaptı
Görev sürem dolana kadar koltuğumdan kalkmam dedi..
Kimse kaldıramadı..
Deniz Feneri ne oldu diyeceksiniz?
Soruşturma sürüyor galiba..
Dava mı?
Dava mava yok.. Açılacak mı o da belli değil.. Zahid Bey RTÜK Başkanlığı’nı bırakıyor; gidip güzel bir tatil yapsın, ramazan geçsin, bayram, bitsin, sonra iki bayram arasında olmaz, kurbanı da atlatalım, yeni yıl arifesinde ayıp, hele 2010’a bir kavuşalım..
Allah ömür verirse bekleyeceğiz..
* Mehmet Tezkan / Vatan


++++++


İçinden Taraf çıkan hıyar
Taraf Gazetesi’nin ilk sayfasında “Kuvva-i kırmızı domates” başlıklı haberinin cıvık bir uydurma olduğu ortada. Doğru olsa bile hiçbir haber değeri yok. Taraf Gazetesi yine milli semboller ile dalga geçmek için fırsatı kaçırmamış...
Kelimeleri ile haberimizi tamamlamıştık ki elimize Taraf’ı doğrulayan bir haber geldi ve sözlerimizi geri almak zorunda kaldık. Elimize ulaşan “Kuvva-i yeşil hıyar” başlıklı haberi aynen yayınlıyoruz:
“Kadıköy Çarşısı’nda manavdan aldığı maklubelik hıyarı kesen Rasim Taraf, Taraf logosu ile karşılaştı. Neye uğradığını şaşıran Taraf, hıyarın izini sürdü. Hıyarın Kadıköy’e batıdan ithal edildiğini öğrendi. Ve durumu heyecanla hem ailesiyle hem de Odatv ile paylaştı.”
* odatv.com


++++++


MİNİ YORUM
Erdoğan’ı tanımadıkları belli

Çin medyası ülkelerinin Doğu Türkistan’a yönelik politikalarının “adeta soykırım” olduğunu söyleyen Erdoğan’a “Sözlerini geri al” diye çıkışmış. Çin henüz dünyanın küreselleşen kısmına dilediği biçimde konumlanamadığı için Erdoğan’ı yakından takip etme fırsatı bulamadı herhalde. Bu saatten sonra Erdoğan’ın içindeki Kasımpaşalı’nın çıkarak, Nihat Ergün’ün çağrısına kısmen arka çıkması ve Çin gazetelerini boykot çağrısı yapması an meselesidir...

Yazarın Diğer Yazıları