Gardiyan kalemler!
Metris Cezaevi’nde işkence ile öldüğü iddia edilen Engin Çeber davasında yargılanan gardiyanlar kendilerini “Sayım için ayağa kalkmadı. Biz de nasihatte bulunduk!” diye savunduklarında öğrendik, ayağa kalkmamanın dayağı hak etmek olduğunu.
Hani Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Meclis’e girdiğinde ayağa kalkmayan CHP’lilere Metris gardiyanları gibi dayak atan kalemler var ya haklılarmış meğer.
Doğrusu ben bu kalemlerin devleti bu kadar düşündüklerine pek şahit olmamıştım, duygulandım. O kadar duygulandım ki Genel Başkanı Erdoğan’ı dinleyen Bülent Arınç’ı kopya ediyor demeyeceklerinden emin olsaydım ağlayabilirdim de.. Bankamatik gibi 24 saat devlete, “Sen Ermeni katili, sen din ve vicdan hürriyeti canisi, sen başörtüsü düşmanı, sen Kürt dövücüsü, sen Saidi Nursi sövücüsü, sen Atatürk’ü putlaştıran, sen milleti kutuplaştıran” diye etmediğini bırakmama noktasından Cumhurbaşkanı salona girince ayağa kalkmayanları devlete saygısızlık ediyorsunuz diye paylayacak noktaya geleceksin az şey mi bu?
Belki devlet bir araçtır araca saygı gerekmez ama devleti temsil eden öyle değildir, saygı gerekir, derlerse, Sezer de o aracı temsil eden biriydi amma ona niye aynı saygıyı göstermediniz demeyeceğiz; niye demiyorsun derseniz maksadımız bağcı ile niza çıkarmak değil üzüm yemek deriz. Fakat o zaman da avukata laf söyleyemezsiniz amma vekaletini aldığı şahıs için elinizden geleni ardına koymayınız gibi bir durum ortaya çıkıyor, bunun altından nasıl kalkacağız işte orası belli değil..
Her neyse kim ki devleti temsil ediyor, yapılması gereken neymiş, ayağa kalkmakmış, öğrendik. Kaymakam devleti temsil ediyor, öyleyse milletvekili kaymakamı görünce ayağa kalkmalıdır, kalkmazsa ve bizimkiler de bunu bir duyarsa herhalde o milletvekili kendini Yiğit Bulut’un Sansürsüz programında birbiriyle kapışmış Yaşar Nuri Öztürk ve Murat Bardakçı’dan daha beter konuma düşürür bizden hatırlatması...
Muhtar da devleti temsil ediyor, hükümeti temsil eden valiler ne zaman canınız merkez valisi olmak istiyorsa resmi görüşmelerinizi eşofmanla otomobil içinde yapmanıza ve pisuvarlara el atmanıza gerek yok muhtarı görünce ayağa kalkmayın yeter de artar bile.. 657’ye tabi bütün memurlar devleti temsil ediyor; öyleyse polisti, öğretmendi, kütüphane görevlisiydi, müstahdemdi demeden milleti temsil eden milletvekillerinin cümlesini görünce ayağa kalkmaları ve yine bulunduğumuz mekâna bir devlet memuru girdiğinde milletin efendisi köylülerin ve devleti temsil etmeyen bizim gibi kalem emekçisi ile (Devlet Tiyatroları’nda görev alanlar hariç) sanatçıların ayağa kalkması gerektiğine dair zırnık şüphe yok bunu anladık tamam da devleti temsil eden makam şoförü ile yine devleti temsil eden Devlet Bakanının kendi aralarında ayağa kalkma durumları nasıl olacak işte orası biraz karışık.
Sonucu merak edip etmediğimize gelince hayır merak etmiyoruz, cevabını bildiğimiz şeyi niye merak edelim ki...
Devlet dediğin
Devletin başındakiler ve devletin tamamının gözleri önünde yani Ankara’nın göbeğinde (DTP Kongresinden bahsediyorum) devlet yine iki paralık edildi... Gardiyan kalemler bu çirkinliği bakalım nasıl örtbas edecek!
Size Mülazım Gani Efendi’nin Anıları’ndan Ergun Hiçyılmazın kalemi ile bir hadise nakledeceğim, devlet nasıl olurmuş varın siz karar verin...
“Cezayirli Ömer, Osmanlı karşıtı olarak çıktığı sehpada bağırıp çağırıyordu. Sehpa görevlisi bir subay, “Sus yoksa mesul olur, ceza alırsın” deyince sesini kesmişti. Sus denildiğinde susuyorlardı. Cezayirli Ömer de disiplinsizlik suçu işleyip ceza almamak için susmuştu. Sanki ölümden daha büyük bir “ceza” varmış gibi, sessizce asılmıştı.”
İşte devlete saygı budur... Allah o devletten ve devlete idam sehpasında bile saygı duyan Cezayirli Ömer’den razı olsun. Eminiz ki bu saygısının mükâfatını mizanında bulacaktır..