"Garantili" yangın rezaleti!..
"Bir musibet bin nasihattan evladır" derler ya, işte bir felaket de, toplumu karanlıkta ve çaresiz bırakan, ülkeyi zavallı duruma getiren çarpıklıkları- saçmalıkları-ikiyüzlülükleri çamur deryası gibi çevreye saçmaya yetiyor...
İşte o zaman, "Allah'ım aklımı koru" deyimi milyonlarca kişinin kafasında dönüp durmaya devam ediyor...
Çünkü çarpıklığın-çelişkinin- saçmalıkların da bir sınırı olmalı bu dünyada...
İşte bu sınır zıvanadan çıkarak, kendisi ile birlikte insanı- toplumu-ulusu-devleti var eden gerekçeleri de tsunami gibi alıp götürüyorsa, orada durup düşünmek lazım...
Türkiye burası, çarpıklıkta da sınır yok...İnsanı-ulusu-devleti hezeyana uğratan zavallılıklar sınır da tanımıyor!..
Evet; Türkiye'de her gün yaşanan siyasi-bürokratik çelişkiler de gösteriyor ki, "kanun hak getire" deyiminin de çaresiz bıraktığı tek alan kalmadı...
Şiddete uğrayan kadınlar, tecavüze uğrayan çocuklar, yuvalıkları yıkılan aileler, terör kurbanı insanlar, şehir eşkiyalarının magandalıklarında ayakta kalmaya çalışan bireyler ve her yeri sapır sapır dökülen bürokrasinin vurdumduymazlığı!..
Çaresizliğin askısında sallanan bir Türkiye fotoğrafı çizmek isteyenler için manzaranın ana malzemeleri bunlardan ibaret değil elbette...
Siz yeterki çarpıklık ve çelişki deyin... AKP nin son dönem iktidarında direnci yükselen, seviyesi düşen, duyarlılığı yok olan kimi olaylar o kadar zıvanadan çıktı ki, "devleti arıyoruz" diyen insanlar da artık çaresizlik içerisinde kendilerini kadere terk ettiler... Hem de "yangın"ların ortasında!!!
Alevlerin sardığı kuşku!..
Türkiye'nin son dönemdeki ana gündemi çevre ve doğa olayları... Dahası doğal felaketler değil, insanların doğaya-insana-çevreye dayattığı şiddet ve barbarlık felaketleri bunlar...
Yani insanın, kendine ve dünyaya adeta kurşun yağdırması da gündemde!!!
Yassıada'daki çarpık yapılaşma, Uzungöl'deki doğa kıyımı, Salda Gölü üzerindeki tehditler, havaalanı-köprü-yol yapma bahanesi ile başta İstanbul olmak üzere, birçok şehirde milyonlarca ağacın kesilmesi ve son olarak Kazdağları'ndaki siyanürlü kıyım insan eliyle dayatılan vahşetin son örnekleri...
Öyle tuhaf bir ülke ki Türkiye; Japonya'dan Kore'ye kadar, bilimi zirveye çıkartarak teknolojide devrim yapan ülkeler geçen ay ürettikleri telefonu bile kısa sürede yeni teknolojilerle unuttururken, Türkiye'de ancak felaketler yeni felaketlerle örtülüyor!!!
Yani Türkiye'de, doğaya karşı katliamlar başka çevre felaketleri ile unutturuluyor ve gündem aniden değiştiriliyor...
İşte bu sırada en büyük darbeyi de insanlığın yaşam gerekçesi olan doğa alıyor...
Bakınız Türkiye, Kazdağları'ndaki orman katliamıyla uğraşırken, karanlık ve sinsi bir el devreye girmişçesine, İzmir ormanları alev alev yanmaya başladı...
Günler süren yangın neredeyse kent merkezlerine doğru ilerlerken, doğal hayat yok oldu, canlılar kavruldu ve bölge kapkara bir cehenneme dönüştü...
Ege ve Akdeniz'de, kuşkulu yangınların meydana geldiği bölgeler bir süre sonra imara açılarak otel ve villa arazisine dönüştürüldüğü için İzmir çevresindeki yangında da bu kuşkular öne çıktı...
Ancak yangının başlaması ve yayılması kadar söndürülmesine yönelik duyarsızlık da kuşkuları iyice büyüttü!.. Çünkü bu sırada akla sığmayan olaylar yaşandı...
CHP'li Pekşen'in isyanı!..
İzmir çevresindeki "yangın nasıl söndürülemiyor" tartışmaları büyürken, yangına müdahale eden uçakların ortada olmaması da büyük kuşkulara yol açtı...
İşte bu kuşkular, Atatürk'ün emriyle kurulan ve yıllardır Türkiye'nin her tarafındaki yangınlara başarıyla müdahale eden Türk Hava Kurumu'nu tartışmaların merkezine oturttu.
"Uçaklar neden havalanmadı-yangına neden müdahale etmedi" soruları gündemi meşgul ederken, Tarım ve Orman Bakanı uçakların "arızalı" olduğunu öne sürdü...
Ancak birçok isim bunu yalanladı ve sonuçta bir önemli skandalı da CHP eski Trabzon milletvekili Haluk Pekşen ortaya çıkardı...
Sosyal medya hesabından adeta isyan eden Pekşen, "Ege Bölgesi'nde 9 ayrı yerde ormanlar cayır cayır yanıyor. THK'nın yangın söndürme uçakları ısrarla göreve çağrılmıyor!.. Yangın söndürme ihalelerinin TBMM tarafından araştırılması şart oldu" diye yazınca ortalık karıştı...
Pekşen, daha da ileri giderek, "Memleket cayır cayır yanıyor. Türk Hava Kurumu uçaklarının yangına müdahalesine izin verilmiyor!.. Dehşet verici... Vahim... Yazık çok yazık" diye isyan edince, "İzmir yangını neden söndürülemiyor" tartışması daha da alevlendi...
İşte bu sırada CHP'li Pekşen, çok şaşırtıcı bir ihaleyi de gündeme getirdi... THK uçaklarının uçuşa elverişli olduğuna dikkati çeken Pekşen, dedi ki;
"Haziranda yasa değişmiş!.. 3 bin 500 saat yangın garantili orman yangınları söndürme işi... İhale yasası dışına çıkılmış, yabancı firmaların dilediği bedelle hizmet alımı, yabancı pilot ve helikopter uçuşuna dilediği gibi izin verilmiş... Hatta yedek parçası ve bakımı için serbestçe bütçe ayrılmış."
Pekşen'in ortaya çıkardığı bu ihale rezaleti, Türkiye'de son dönemde milli kaynakların nasıl heba edildiğini ve yabancıları zengin etme projesi uğruna verilen "garanti"lerin nasıl zıvanadan çıktığını da gözler önüne serdi...
Evet; burası Türkiye... Geçiş garantili köprü, hasta garantili hastaneden sonra bu memleket, "yangın garantili söndürme ihalesi" de gördü ya, yazıklar olsun...
Ne olacak şimdi peki; ihaleyi alanlar yangın çıkmayınca ne yapacaklar acaba?.. Alın size akıllarda yangın çıkartacak bir kara mizah sorusu!!!
Ne dersiniz; bu kez de birilerine "yangın çıkartma ihalesi"mi verecekler acaba?.. Hem de "garantili!!!" Pes.. pes.. pes...