Gaflet mi cehalet mi?
Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) ibaresi bazı kamu kuruluşlarının isimlerinden kaldırılıyor. Atatürk adı sistemli bir biçimde siliniyor. Siirt Belediye Meclisi bir kütüphaneye “Celadet Ali Bedirhan” ismini veriyor. Ve Siirt Valiliği de bu teklifi onaylıyor. Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk adları kaldırılırken konulan bu isim kimdir?
Atatürk’ün “Nutuk” adlı eserinin I. cildinin 80’inci sayfasından itibaren okursanız yaklaşık on sayfada bu zat’ı tanır, olayın vahametini anlarsınız. Erzurum ve Sivas kongreleri Kurtuluş Savaşımızın yükseliş basamaklarıdır. Aziz millet on iki yıl süren savaşlardan sonra “İstiklâli ve vatanın bütünlüğü” uğruna ölmeye hazır olduğunu önce Erzurum’da sonra Sivas’ta bütün dünyaya ilân etmiştir. Sahip olma ve uğruna ölme irademizi Erzurum Kongresi doğu vilayetleriyle ilgili ilân ederken, Sivas Kongresi bunu vatanın bütünü için karara bağlamıştır. Kütüphaneye adı verilen kişi; Sivas Kongresi’ni basıp Mustafa Kemal ve arkadaşlarını öldürmek ve kongreyi bitirmek amacıyla İngiliz altınlarıyla yola çıkmıştır. Burada sözü Nutuk metnine terk ediyorum:
“Efendiler, daha temmuz başında, Erzurum’da bulunduğum sıralarda Celâdet ve Kamurân Ali adlı iki şahsın yabancılar tarafından, bol para ile İstanbul’dan Kürdistan’a gönderileceği, bunların yıkıcı propaganda ve aleyhte kışkırtıcılık yapmakla görevlendirildikleri; bir iki gün içinde hareket etmiş ve edecek oldukları haberi alındı bu haber üzerinde bunların dağdağaya meydan verilmeden gözetlenerek yakalanmaları gereğini 3 Temmuz tarihinde Diyarbakır’da 13. Kolordu Komutanı’na ayrıca Kurmay Başkanı Hâlit Beye ve Canik(Samsun) Mutasarrıfına bildirdim.
20 Ağustos’ta 13. Kolordu Komutanı’na verdiğim emirde adı geçen kişilerin İstanbul’dan hareket ettiklerinin bildirildiğini ve alınacak tedbirler arasında özellikle Mardin istasyonunun sıkı bir kontrol altında tutulmasının uygun olacağını yazdım. Sivas Kongresinin ikinci günü yani 6 Eylül tarihinde Bedirhanlı ailesinden Celâdet ve Kamurân ile Diyarbakırlı Cemil Paşazade Ekrem adlı üç şahsın yanlarında vaktiyle Diyarbakır ilinde aleyhimizde propaganda yapan Mr.Nowil adında bir İngiliz Binbaşı bulunduğu halde silahlı Kürtlerin koyuculuğunda Elbistan ve Akçadağ üzerinden Malatya’ya geldikleri orada Mutasarrıf ve Belediye Başkanı tarafından karşılandıkları 13. Kolordu’nun yazısından anlaşılıyor.”
Malatya’ya gelenler Milli Mücadeleye soğuk bakan sivil ve asker güçleri de yanlarına alarak bir hafta süren kongre boyunca ortalığı karıştırmak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır. Çelik iradesiyle Mustafa Kemal Paşa zaman zaman telsiz telgrafın başına bizzat geçerek onurlu komutanları almaları gereken tedbirler konusunda uyarmış, hainlerin üzerine kuvvet sevk ederek İngiliz binbaşı ile birlikte kaçmalarını sağlamıştır. Bu M. Kemal Paşa’nın milleti ayağa kaldırma mücadelesinde karşısına çıkarılan ne ilk ne de son engeldir.
Bu vatan; bu topraklarda bin yıl döktüğümüz kanlarla bizim olmuştur. 50 milyon şehit verdik. Atatürk ve arkadaşları 16 yıl yamçı üstünde yatarak savaşıp Cumhuriyete ulaştılar. Türk insanını bu çetin şartlarda, cephede tanıdılar. Bu aziz varlığı kadınıyla, erkeğiyle mutlu edeceğine inandıkları yolda yürüdüler. Eğitim, sağlık, tarım, ticaret, sanayi alanında çok ciddi plan ve projeler uyguladılar.
İşbirlikçiler Milli Mücadelenin açık ve gizli düşmanları, İslâm dinini halkın bütün güzelliğiyle tanımasından rahatsız olanlar, genç Cumhuriyet’in; Orta Doğu’daki menfaat hesaplarını yıkacağından korkan emperyalist güçler, şiddetli ve devamlı bir Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı yapmıştır. Uzun süre yer altında kalan bu güçler zaman zaman su üstüne çıkmıştır. Bütün bunlara rağmen vatanın bütünlüğü sağlanmıştır. Siirt ve Muş muharebeleri Mustafa Kemal’in ışık dolu savaş hatıraları arasındadır.
İşin acı tarafı Siirt Belediye Meclisi’nin almış olduğu bu kararı tasdik eden Vali’nin hem hükümetin hem de Devlet’in temsilcisi olmasıdır. Devleti kuran iradeye düşmanlık taşıyan hiçbir isim toplum hizmetindeki kurumlara, binalara konulamaz. Siirt Belediye Meclisi’nin bu tavrını öncelikle Vali değerlendirmeliydi. Üzülerek görüyoruz ki Vali Bey ya gafletten veya cehaletten bu yanlışa iştirak etmiştir. M. Kemal’in dehâsını milli ıstıraplar doğurmuştur. Dahinin kaderi sadece hayranlık uyandırmak değil, aynı zamanda acı çekmektir. O, sonsuz güçlüklere dehasıyla katlanmıştır.