Transfer paraları kimlerin cebine gitti
GÜREL YURTTAŞ / Yeniçağ
Gazeteciliğe başladığım ilk zamanlardı; 1980''li yılların başı.
O zamanlar iddialı gazetelerin spor servisleri bugünkü gibi 3-5 kişiden ibaret değildi. 70, 80 hatta 100 kişi çalışırdı.
Her takımın 2 muhabiri, 2 foto muhabiri, her spor branşının mutlaka 1 muhabiri, dış haberlere bakan 3-5 kişi, mutfakta çalışan onlarca emekçi. Telefonlar gece gündüz susmaz, sessizlik asla olmazdı.
Ben yurt haberleri sayfasını hazırlıyordum. Bu nedenle yurdun dört bir yanındaki muhabirlerle konuşuyor, haberlerini alıyordum. Demeç vermek isteyen kulüp başkanları ve yöneticileri de sık sık beni arıyor, onların sözlerini de sayfaya koyuyordum.
İsmini söylemem. Rahmetli oldu zaten. Bir gün serviste çalışan bir abi geldi yanıma;
- Sen, dedi; falanca kulübün başkanıyla sürekli konuşuyorsun değil mi?
- Evet abi, dedim; konuşuyorum. Demeç alıyorum.
- İyi. Bak sana bir teklifte bulunacağım. Onlar şu anda teknik direktör arıyorlar. Benim yakından tanıdığım falanca var, çok iyi hoca. Söylesene, onu alsınlar!
- Aman abi, benim dememle olur mu? Hem benim ne işim var bu böyle bir olayla?
- Söyle söyle. İşi olsun, sana şu kadar para!
- Nasıl yani?
- E o iş olursa ben de kazanacağım. Sana da çıkarım. Burada aldığın maaşın bak kaç katı?
Şaşırdım.
Kabul etmedim tabi yine de!
Sonra nasıl olduysa oldu, o dediği teknik direktör o takımın başına geçti! Başka yollardan devreye girmişti sanırım. Epey de para aldığını ilerleyen günlerde yaptığı harcamalardan anladım.
Demek ki dedim kendi kendime; bu işler böyle yürüyor! Genç yaşımda bir şey daha öğrenmiştim.
İlerleyen yıllarda muhabirlik yaptım; 15 yıl kadar. Haber şefliği yaptım. Yazarlık yaptım. Spor basınının gazete ve televizyonlarda her kademesinde yer aldım.
Şimdi yaşım 58. Çok şeyler gördüm, yaşadım. Gençliğimde bana teklif yapan abinin isteği masum kalır! Öyle işler oldu ki; kulüplerin neden bir türlü bataktan çıkamadığını çok iyi biliyorum artık.
Son örnek Larin''de yaşandı. Beşiktaş''tan yıllık 3.5 milyon euro isteyen Larin''in Belçika''nın Club Brugge takımına 800 bin euroya imza attığını artık herkes biliyor. Neyse ki futbolun içinde dürüst olup, bu tür tuzaklara düşmeyen yöneticiler de var, engel oldular buradaki soyguna!
Buradan da şu çıkıyor ortaya. Eğer işin içinde kulüp yöneticisi olmazsa soygun da olmaz. Ya da zor olur. Eğer Beşiktaşlı yönetici deseydi ki, "Paranın şu kadarını ben alırım!" O imzalar atılır, kulüp milyonlarca euro zarara uğratılırdı. Onun için Beşiktaş''ı yönetenleri kutlarım.
Diğer kulüplerde de var elbette ki dürüst, namuslu, kulübünü düşünen yöneticiler. Ama olmayanlar da var.
Bakın iki örnek vereyim: Karabükspor, Süper Lig''de oynuyordu. Ama battı, gitti. Son olarak oynadığı 3. Lig''den de düştü. Süper Lig''de oynarken menajer-yönetici işbirliği ile soyup soğana çevrildi. Dediğim gibi menajer buldu falanca adamı getirdi; 100 bin liraydı adamın değeri belki; 500 bin liraya imza attırıldı. Aradaki farkı menajerle yönetici paylaştı. Böyle kaç kişi geldi kimbilir?
Karabük Süper Lig''den düştü. Düştü düşmesine de demek ki soyulacak bir şeyler daha kalmıştı. 7 Eylül 2018 tarihli gazetelerden bir haber aktarayım size: Karabükspor Kulübü''nde yapılan incelemelerde 1 ayda 7 milyon 200 bin şişe soda içildiği ortaya çıkmış! Hesaplara göre kulübe her ay 2 tır dolusu beyaz peynir alınmış. 30 kişilik oyuncu kadrosu olan takıma 120 bin adet yatak örtüsü satılmış!
Transfer soygununa bir de bunlar eklenince... Karabükspor şimdi amatörde.
Bir örnek daha. Akhisarspor Süper Lig''de çok iyi işler yaptı. Kupayı bile kazandı. Kalıcı olabilirdi. Ama onlar da soyguna kurban gitti. Transfer yoluyla hem de.
21 Nisan 2021 tarihli bir haber; gazetelerden:
"Yeşil-siyahlılarda, devre arasında yurt dışından transfer edilen Martins Chisom Onyebueke, amatör veya profesyonel olarak hiçbir kulüpte forma giymeden kadroya dahil edildi. FIFA kayıtlarında yurt dışında hiçbir kaydına rastlanmayan 20 yaşındaki Nijeryalı futbolcu, formayı yalnızca imza töreninde giydikten sonra ortalarda görünmedi. Akhisar''la ara transferin son gününde sözleşme imzalatılan Onyebueke, o tarihten sonra oynanan 13 maçın hiçbirinde süre almazken, hiçbir maçta kadroya bile giremedi.
Akhisarspor''da Onyebueke''yle birlikte devre arasında yapılan 27 transferin 13''ü ligde hiç forma giymemişti. Amatör küme ve 3''üncü Lig''den birçok genci direkt 1''inci Lig''e transfer ederek hiç oynatmayan yeşil-siyahlılarda Onyebueke''nin yanı sıra Alim Aykut, Cengiz, Enes, Mehmet Salih, Muhammed Embiya, Bekir, Fırat Yiğit, Ramazan Emirhan, Recep, Serkan, Yusuf Acer ve Yusuf Çataloluk ligde 1 dakika bile süre alamadı."
Haberlerde futbolcuların hepsinin de aynı menajerlik şirketi tarafından getirildiği de belirtiliyordu. Üstelik bu menajerlik şirketinin portföyünde bu futbolculardan başka kimsenin olmadığı da bildiriliyordu.
Daha bunun gibi ne örnekler var.
Peki bu olay hala devam etmiyor mu? Ediyor.
Dediğim gibi; bu işlerin en baş sorumlusu yöneticiler. Bir de onlardan örnek vereyim; eski futbolcu bir arkadaşım bir kulüp adına Güney Amerika''ya gitmişti. Takım stoper arıyordu, genç ve yetenekli bir stoper bulacaktı. Ancak o orada arayışlarını sürdürürken; kulüp gitti adı sanı duyulmamış bir delikanlıyı bir Balkan ülkesinden milyonlarca euro sayarak aldı. Arkadaşım çok şaşırmıştı. "Yahu" demişti, "Bana bütçemiz şu kadar, bize futbolcu bul" dediler; ben oradayken bütçenin 10 katına adam almışlar! Üstelik bunca yıldır futbolun içindeyim, kulüpte futbolcu arama komitesindeyim alınan çocuğun adını hiç duymadım!"
O adı sanı duyulmamış delikanlı doğru dürüst oynayamadı zaten. Sanıyorum bir yıl sonra da büyük bir zararla gönderildi. Ama bu transferden sonra işleri bozuk olan bir yöneticinin sermaye koyarak tekrar işlerini yoluna koyduğunu da duydum; onu da belirteyim.
Yöneticilerden sonra menajerler... Kulüplerin içlerinde cirit atıyorlar! Bu menajerlerin bazı gazetelerin spor servislerinde de ya adamları, ya da arkadaşları var. Dikkat edin; bazen birden bire herhangi bir ülkeden herhangi bir futbolcunun bizim gazetelerde adı çıkmaya başlar sürekli. Falanca geliyor. Yok şu takıma geliyor, yok bu takıma geliyor gibi. Pazar yaratılmaya çalışılıyor yani. Eğer menajer bir kulüpten yönetici veya yöneticilerle anlaşmışsa da atıyorum 1 liralık futbolcu 5 liraya kulübe sokuluyor. 4 lirayı menajerle yönetici aralarında kırışıyor. Kazan kazan, kulüp batarsa batsın, sistemi bu.
Yani diyeğim o ki; futbolcu en az suçlu olan kişi burada.
Gel diyorlar geliyor, git diyorlar gidiyor.
O alacağı paraya bakıyor. Üstü ne olmuş, onu ilgilendirmiyor.
Suçu "Yahu ben bu kadar para edecek adam mıyım? Neden böyle bir sözleşmeye imza atıp da oradaki paranın 5''te birine razı oluyorum?" diye merak etmemek.
Son bir not daha. Menajerlerden işini dürüstçe yapanlar da var elbette ki. Kanunen alacağı komisyon neyse onu alan ve işini yapan.
Ama diğerleri daha çoğunlukta.
"Neden" derseniz; kulüplerin haline bakın da anlayın.
Dünyanın en başarısızı (Avrupa arenasında) olup da bu kadar borca batmış onca kulüp başka hangi ülkede var acaba.