Fransa’ya tepkimiz ne olacak?
Fransız senatosu da Orta Çağ yasasını kabul etti. Milli Meclis’in tasarıyı kabulünden sonra çok büyük tepki gösteren Ankara bir sessizliğe bürünmüş durumda. Bu sessizlik 60 Fransız senatörün yasayı Fransız Anayasa Mahkemesine götürerek iptal ettirme umudu ile izah edilmeye çalışılıyor. Oysa, bunun çok boş bir umut olduğunu anlamak için Fransız siyaseti konusunda uzman olmaya gerek yok. Çünkü hem Sarkozy hem de muhalefet lideri Hollande gruplarına mensup senatörleri böyle bir adım atmamaları için baskı altında tutuyorlar. Aslında bu haber daha çok Türkiye’nin tepkisizliğini örtmek için bir gerekçe olarak mı kullanılıyor sorusunu sormak meşru bir soru.
Üstelik, 25 Ocak 2012 tarihli Yeniçağ gazetesinde açıkladığımız gibi 22 Aralık 2011’de Fransız meclisi Orta Çağ yasa tasarını kabul ettikten hemen sonra Ankara, 28 Aralık 2011’de Fransız şirketi EDF’nin % 15 pay ile ortak olduğu 15 milyar dolarlık Güney Akımı projesine onay vererek Fransa’yı ödüllendirdiği göz önünde tutulur ise acaba Türk kamuoyu oyalanıyor mu sorusu daha da güçlü bir şüphe haline gelmektedir.
Bütün bunların üstüne bir de AKP’nin kurucularından ve önde gelen milletvekillerinden olan AKP İstanbul Milletvekili İsmet Uçma 6 Ocak 2012’de T 24’e verdiği demeçte “1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum” der ve devam ile “Yaşanan olaya” soykırım “dışında bir tanım bulmak zorundayız. Zaten bu kavram, 1950’li yıllardan sonra gündeme gelmiş bir tabirdir. Dolayısıyla ben, Ermeni vatandaşlarımıza yönelik 1915’te yaşanan süreci” “soykırım” değil, “soy sürgün” “olarak tarif etmeyi daha uygun buluyorum” yargısında bulunur ve AKP Genel Merkezi, böyle kritik bir dönemde adeta Türkiye’yi arkasından vuran bu yaklaşımı sergileyen milletvekili için soruşturma açmaz ise insan “bu ne demek?” diye kendisine sormadan edemiyor.
(Konu dışı olmak ile birlikte İsmet Uçma’nın “soy sürgün” diye ürettiği kavramda tarihsel gerçeklerden olağanüstü kopuk, eksik ve yanlış bilgiye dayanan bir yaklaşımın sonucudur. Ermeni tehciri, 1) soya göre değil, bölgeye göre yapılmıştır.2) Soya göre değil, mezhebe göre yapılmıştır. Bundan dolayı soy sürgün kavramı çok yanlıştır. İkinci büyük hata, Uçma’nın Büyük Felaket kavramını kabul etmesi ve kullanmasıdır. Ermeniler için “Büyük Felaket”, soykırımın kendisidir.)
Fransa’ya karşı alınması kararlaştırılan 8 önlemi hatırlayalım. 1)Büyükelçi geri çekilecek. (Bu önlemden vazgeçildi. Büyükelçi Paris’te kalıyor.), 2) Siyasi, askeri ve ekonomik maliyetli faaliyetler, personel değişimi, eğitimi gibi bütün faaliyetler iptal edilecek, 3) Askeri tatbikatlar iptal edilecek, 4) Fransa ile her türlü siyasi istişare durdurulacak, 5) Fransız askeri uçakları Türk hava sahasından her geçişte ayrı izin alacaklar, 6) AB eşleştirme projelerinde Fransa’yla işbirliğine gidilmeyecek, 7) Askeri gemilerin liman ziyaretleri izin başvuruları reddedilecek. 8) 2012’de ekonomi bakanları arasında yapılacak “Türkiye-Fransa Ortak Ekonomi Toplantısı”na Türkiye katılmayacak. (Taraf, 25 Ocak 2012)
Bu önlemlerin hiç birisinin uygulansa bile Paris’in canını acıtmayacağı bellidir. Üstelik daha şimdiden birinci maddeden vazgeçildiği ve diğerleri için de “biraz bekleyelim” dendiği düşünülür ise acaba bu iş nereye gidecek diye sorulması gerekiyor. Öte yandan daha ilk günden itibaren Türkiye’nin Fransa’ya karşı etkili bir ekonomik önlem alamayacağının da altı çizilerek, Paris’in yapması gereken propaganda adeta Ankara ve İstanbul tarafından yapılıyor.
Zaten AKP Hükümeti ekonomiyi dış politikanın hiç parçası yapmamayı tercih ediyor. Örneğin, Mavi Marmara “Krizi” sonrasında adeta İsrail ile “savaşın eşiğine geldik”. Oysa 2011 senesi rakamları açıklanınca gördük ki, 2011 senesi içinde İsrail ile ticaretimiz % 29 oranında artmış. Demek ki, 21. Yüzyıl dergisinin Ocak 2011’de yayınlanan 25. sayısında yazdığımız makalenin başlığını “Ankara ile Tel Aviv Arasındaki Kriz Ne Kadar Gerçek?” diye koymamız ve krizi sorgulamamız doğru imiş. (Bu makaleyi www.21yyte.orgda bulabilirsiniz.) Demek ki sadece Fransa’yı değil, İsrail’i de ödüllendirmişiz.