Fransa’ya Karşı Alınması Gereken Önlemler veya Yeni Bir Strateji A

Türkiye, gerek büyük sert güç diye nitelendirilen askeri gücüne, gerek kültürel, psikolojik, sosyolojik güçlerin toplamının oluşturduğu yumuşak güç diye tanımlanan gücünün etkileyici bir boyutta olmasına rağmen, bu güçlerinin sistemli kullanılamaması neticesinde sahip olması gereken caydırıcılığının çok altında kalmış bir ülkedir.
Bu durumun nedeni, Türk siyaset ve bürokrasisinin ülkemize yönelik dolaylı askeri saldırı diyebileceğimiz terörizm şeklinde gerçekleşen sert güç kullanımına ve psikolojik/politik saldırılarda kullanılan yumuşak güç kullanımına karşı sistemli, etkili, uzun vadeli karşı saldırı imkânlarını kullanmamasıdır.
Türkiye’nin Öcalan, sözde Ermeni soykırımı gibi meselelerdeki tepkileri, dış politikada sonuç almaya ve faillerinin canını acıtmaya yönelik olmaktan çok Türk kamuoyunun gazını almaya yönelmektedir. Muhataplarımız bundan dolayı, Ankara’dan gelen tepkileri çok ciddiye almamakta, “nasıl olsa kendi kamuoyları için yağar gürler ve sonra unuturlar” şeklinde meseleyi algılamaktadırlar.
Fransa’da çıkarılan son yasa ile Ermeni soykırımını inkar etmenin hapis ve para cezasına çarptırılması, sadece bir yasaya karşı tepki değil, onun ötesinde Türkiye’nin özellikle yumuşak güç alanında caydırıcılığını tekrar inşa etmesi için bir fırsat olarak kullanılmalı, yaşanan kısa vadeli kriz, uzun vadeli bir fırsatın temelini oluşturmalıdır. Alınacak önlemler, Türk kamuoyunun tepkisini yumuşatmaktan çok, muhatapların canını yakmaya yönelik önlemler olmalıdır.
Bir ülkenin yumuşak gücünün tespit edilmesinde on kategori oluşturulmuştur. Bunlar, ülkenin aldığı dış göç, üniversitelerin kalitesi, medya ürünlerinin filmler, diziler, müzik şeklinde ihracı, politik özgürlükler, etkili kişilikler, en çok hayranlık duyulan firmalar, hukuk devleti, turizmde önde gelme, küresel kirliliğe katkı ve oy veren seçmenlerin genel seçmen sayısına oranı. Türkiye, Financial Times gazetesi tarafından yayınlanan bir araştırmada, bu ölçütler çerçevesinde dünyada yumuşak güç sıralamasında 12. sırada ilan edilmiştir.
Ne yazık ki, Türkiye bu önemli gücü yeterince etkili bir şekilde kullanmamaktadır. Eğer bir çalışma sistemli, uzun vadeli ve ısrarlı gerçekleştirilir ise muhakkak sonuç vermektedir. Küçük ve etkisiz görünen önlemler dahi bir araya geldiği ve bir sistemin parçası olduğu zaman ortaya bir sinerji çıkarmaktadır.
Bu çalışmada Türkiye’nin önümüzdeki süreçte, Fransa’yı odak noktasına oturtarak, Almanya ve Litvanya üzerinde yumuşak gücünün caydırıcılığını inşa etmesinin yolları tartışılacaktır. Fransa’nın seçilmiş olmasının nedeni, öncü rol oynamasıdır. Almanya’nın seçilmesinin nedeni bu ülkedeki büyük Türk lobi gücüdür. Litvanya’nın seçilmesinin nedeni, bu ülkenin sözde soykırımı kabul etmesine rağmen, sistemdeki zayıf halka olmasıdır.


Mücadelenin zaman çerçevesi
2015 sözde soykırım iddialarının 100. yılıdır, ancak bir sonuç değildir. Türkiye, üzerindeki 2015 tarihinden kaynaklanan zaman baskısı kaldırmalıdır. Öte yandan geleceğe yönelik çalışmalara, 2012’den başlayarak 2015, 2017, 2023 olmak üzere üç aşamalı bir zaman dilimlemesi konulmalıdır. 2015’e kadar yapılacak olanlar, Ermeni politik/psikolojik saldırılarının tahribatını mümkün olduğunca azaltmayı hedeflemelidir. 2017, bazı temel hedeflere ulaşma yılı olmalıdır. 2023, Fransa, Litvanya ve Almanya’da sözde soykırım yasalarının geri aldırılması olmalıdır.


Mücadelenin kurumsal çerçevesi
Yeni bir strateji çerçevesinde yürütülmesi gereken bu mücadelede stratejik yönetimi ve eşgüdümü sağlaması gereken kurum Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü gerçekleştirmelidir. Koordinatörlüğün bugünki internette ilan edilen personel yapısı ile bu kapsamlı çalışmayı gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bundan dolayı, MİT, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve üniversitelerden bu konuda destek almalıdır. Özellikle Ermeni Araştırmaları Enstitüsü bu süreçte önemli bir rol oynayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları