Fransa'da kuyruklar var diyerek işsizliği çözemeyiz
Ağustos ayı işsizlik oranı yüzde 12,1, işsiz sayısı 3 milyon 963 bin olarak açıklandı. Açıklanan bu oranda eksiklikler var. Yine de diğer ülkelere göre ve Dünya ortalamasından daha yüksektir.
ILO (International Labour Organization) Uluslararası Çalışma Örgütü''ne göre, 2021 yılı dünya işsizlik tahmini ortalaması yüzde 6,3''tür. Bizde iki katıdır.
İstihdam oranı aktif nüfusun, ne kadarının çalıştığını gösterir. Açıklanan istihdam oranı yüzde 45''tir. Oysa ki; Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) raporuna göre; üye ülkeler ortalama istihdam oranı yüzde 68.3''tür. Türkiye, yüzde 45 istihdam oranı ile sonuncu sıradadır.
İşsizliğe yeni tarifler getirerek, ya da Fransa''da, İngiltere''de kuyruklar var diye işsizlik ve yoksulluk sorununu çözemeyiz. Çözüm için iyi niyet veya hatır ve gönül de yetmiyor. Zira serbest piyasa düzeninin acımasız rekabet kuralları buna izin vermez.
Eğer işsizliği azaltmak niyetinde isek, dünyada olduğu gibi bizim de bir istihdam politikamız olmalıdır.
1. İstihdam yaratmak ve işsizliği düşürmenin ilk şartı, halen üretimde kullandığımız yüzde 40 oranındaki ithal girdi payını ortalama yüzde 10 seviyesine indirmektir.
Bunun için ithal ettiğimiz ham madde ve ara mallarını içeride üretmemiz gerekir. Elbetteki her durumda içeride yatırım ortamı ve güven ortamı sağlamak şarttır. Aslında tüm tasarrufların ve yatırımların artması için, hukuki ve demokratik altyapı kurulmalıdır. Ayrıca ithal girdi sektöründe bir geçiş dönemi içinde, ithal ikamesi uygulanmalı ve bu yatırımlara daha yüksek teşvik verilmelidir.
2. Devlet-piyasa arasında optimal bir denge kurulmalıdır. Bu dengenin kurulmasında, özel fayda-sosyal fayda yararlanılması gereken en iyi kriterdir.
* Bu çerçevede, altyapı yatırımlarının bütçe içindeki payını artırmak gerekir. Kamu özel iş birliği yoluyla yapılan yüksek maliyetli ve bütçeyi ipotek altına alan uygulamadan vazgeçilmelidir. Aksi halde bundan sonra Türkiye bütçesi ile yatırım yapamaz.
* Devletin geri kalmış bölgelerde, o bölgenin özelliğine göre, istihdam yaratacak yatırımları bizzat yapması gerekir. Bu yörelerde oturanlar bu işletmelerde çalışmalı ve aynı zamanda ücretlerinden kesinti yapılarak bu işletmelere ortak olmaları ve sonunda bunlara devredilmesi planlanmalıdır. Bu takdirde gelir artışı ve istihdam artışı, o bölgenin kalkınmasına da imkan sağlayacaktır.
* Özelleştirme felsefesine dönülmeli, özelleştirilen kamu tekelleri ve enerji dağıtım hizmetleri ile kamu-özel iş birliği ile yapılan tüm altyapı yatırımları kamulaştırılmalıdır. Buna karşılık 4 kamu bankası özelleştirilmelidir. Devlet inşaat sektöründe yalnızca sosyal konut alanında kalmalı, konut sektöründen tamamıyla çekilmelidir.
3. Kur politikasını değiştirmeliyiz. Dalgalı kur politikası hem içeride rekabeti bozuyor, sektörler arasında, işletmeler arasında haksız rekabet yaratıyor, hem de dışarıya karşı Türkiye''nin rekabet gücünü düşürüyor.
Dalgalı kur sisteminin temel gerekçesi, kur dengesini sağlamaktır.
Başka bir ifade ile teoride ve gelişmiş bir piyasada uygulamada, dalgalı kur sistemi, otomatik olarak kur dengesini sağlar. Cari açık veren bir ekonomide döviz talebi artar… Talep arttığı için de kurlar artar. Kur artışı ihracatın artmasını sağlar. Dış cari açık dengeye gelir. Türkiye''de dalgalı kur politikası çalışmadı. Tersine spekülatif piyasa yarattı. Dalgalı kur yerine daha kontrol edilebilir ara sistemlere geçmeliyiz. Merkez Bankası''na bağımsızlık yanında kuru gözetme görevi de verilmelidir.
4. Yatırımları ve özellikle emek yoğun yatırımları artırmak için istihdam yükünü düşürmeliyiz. Türkiye''de istihdam üzerindeki vergi ve prim yükü, yüzde 37''den başlamaktadır. Yüksek istihdam yükü hem içeride, kayıt dışı istihdama neden oluyor… Bu sorun da haksız rekabet yaratıyor. İstihdam yükünün daha düşük olduğu ülkelere karşı da, Türkiye''nin üretim maliyeti daha yüksek olmakta ve rekabet şansını azaltmaktadır. Yapılması gereken, istihdam yükünü yüzde 25''e indirmektir. Bu durumda kayıt dışı istihdam da azalacaktır.
İşin püf noktası ise; iktidarda bu politikaları benimseyip, uygulayacak bir yönetimin olmasıdır.