Fransa sararınca...
Halkın oyu ile seçilip iktidara gelenler siyasi ekonomik ve sosyal sıkıntılar baş gösterince tepki gösterip sokağa çıkmak isteyen insanlara aba altından sopa gösteriyorsa kendi bindiği dalı kesiyor demektir.
Vatandaşın oyunu alırken "canım cicim" diyenler birtakım yanlışlara tepki gösterince düzen bozucu, iş birlikçi vatan haini ilan edilirse orada sosyal demokrasiden bahsedilemez.
Bugün Fransa'da eleştirdikleri sarı yeleklilerin hükümetten yapılmasını istediği 42 maddeyi tek tek inceledim. Hiç birisinde etnik bölücü kışkırtıcı talep göremedim. O vatandaşlarla polisi karşı karşıya getirmek yerine siyasetçilerin muhatap alıp dinlemesi gerekirdi.
Sarı yelekliler; her vatandaşın evi yuvası olsun, sıfır faizle kredi verilsin, asgari ücret net 1300 Euro olsun, bedava otoparklar kurulsun, akaryakıt zammına son verilsin, sığınmacılara iyi davranılsın, engellilere mali ödemeler artırılsın, güvenlik güçlerine ek ödemeler yapılsın gibi insan haklarına uygun bir takım taleplerde bulundular. Bu taleplerin neresinde terörizm, bölücülük ve yıkıcılık var Allah aşkına...
Gelişmiş ülkeler gelişmiş insanlarla, gelişmiş insanlar da haklı taleplerini özgürce ifade edebildikleri zaman bir anlam ve önem arz eder. Geleneksel jakoben devlet kapısı ile sadece siyasi kimliğinizi değil devleti ayakta tutan genetik yapıyı da yakıp kül edersiniz.
Ne güzel söylemiş rahmetli Abdurrahim Karakoç;
Yolumuz her zaman Allah yoludur / Bu yoldaki ölüm oğul balıdır / Hak haklının en Mukaddes malıdır / Vermezlerse alacaksın tamam mı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulunan sayın milletvekilleri vatandaşlarımızın haklarını korumaz, onların isteklerini yerine getirmezse, insanlar elbette sokağa çıkıp buna tepki gösterebilir. "Sarı yelek giyen çıplak yatmayı da göze alır, sarı yelek giyenlere sarı etek giydiririz" şeklinde baskı ve dayatmacı bir zihniyetin ürünü sayılabilecek söylem ve açıklamalara tenezzül edenler gün gelir sandıkta hiç ummadıkları tokadı yiyebilirler.
Devleti yönetenler halkı birbirine düşürecek açıklamalar yapmak yerine iç barışa katkıda bulunacak, insanların sosyal refah düzeylerini yükseltecek çalışmaları desteklemesi gerekir.
"Bana oy veren %51 vatandaşımı evde tutmakta zorlanıyorum" diyen bir siyasi parti genel başkanının niyetle amacının halisane olduğuna inanmamızı kimse beklemesin bizden...
Türkiye'de siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, barolar, görüşlerini bildirip inisiyatif alamayacaksa ve her şey tepedeki adamın arzu ve isteklerine göre şekillenecekse Bedevi zihniyetinden ve BAAS rejiminden ne farkınız olur.
Sandıktan galip çıkan her siyasi parti kendi sömürü ve zulüm iktidarını kuracak olduktan sonra "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" sözü ne anlam ifade eder. Yap işlet devret modeli ile bu ülkede bazı yatırımlar yapıyorsunuz, işletmeciliğini 40 yıllığına o şirketlere devrediyorsunuz. Bu da yetmiyor belli dönemlerde kâr edemediği zaman aradaki farkı devletin kasasından ödüyorsunuz. Yani bağrınızda dolaşan yılanlar sizi istediği zaman sokuyor ve siz buna seyirci kalıyorsunuz.
Ekonomiyi bu kadar dışa ipotekli hale getirmenin neresinde hak ve adalet vardır. Fabrikalar teker teker kapatılmış tarım ve hayvancılık iflas etmiş, dışa bağımlı hale gelmişsiniz, siz hâlâ sokağa çıkacak vatandaşları tehdit etmekle meşgul oluyorsunuz.
Görünen odur ki tek adam sistemi ile siyaset ve ekonomi tıkanma noktasına gelmiş ve baskı rejimi başlamıştır. Kimsenin ettiği yanına kâr kalmaz, kalmamıştır...