Fransa Mersine, Türkiye tersine!
Dünkü yazımızda “Soykırım yapmakla” suçlanan Türkiye’nin Atatürk eliyle Agop Martanyan isimli bir Türk Ermeni’sini Türk Dil Kurumu’nun başına geçirdiğini ve bu Ermeni’nin Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadını veren kişi olduğundan bahsetmiştik.
İsterseniz bugün kaldığımız yerden devam ederek Sarkozy ve şürekâsına bazı sorular soralım.
Türkiye’nin yaptığını Fransızlar yapabilir mi? Meselâ Fransız dilini bir Türk ilim adamına, bir Müslüman’a emanet eder mi Fransa devleti? Bu mümkün değil. Fransa ve İtalya’sından Almanya ve İngiltere’sine kadar cümle Haçlı dünyası kilisesinden bayrağına, töresinden diline kadar öylesine muhafazakârdır ki, Türkiye’de onların dörtte biri kadar bile “millî” olana neredeyse “Faşist” deniyor artık.
Örnek mi?
Kiloyla değil, tonla hem de..
2006 yılı Mart sonlarında Brüksel’de toplanan Avrupa Birliği Zirvesi sakin bir şekilde devam ederken Avrupa Sanayi ve İşveren Konfederasyonları Birliği Başkanı Fransız vatandaşı Ernest-Antonie Seillere, konuşmasının bir yerinde İngilizce bir iki kelime söyleyince sükûnet bozuldu, ortalık karıştı. O gün Fransa Cumhurbaşkanı olan Jacgues Chirac kalktı ve toplantı salonunu terk etti. Yalnızca Cumhurbaşkanı Chirac mı?
Hayır. Onunla birlikte İngilizce lehine bir iki kelime söyleyen Fransız işadamını protesto etmek için salonu terk edenler arasında Maliye Bakanı Theerry Berton ve Dışişleri Bakanı Philippe Douste-Blaziye de vardı.
Chirac’a salonu niye terk ettiği sorulunca Fransa Cumhurbaşkanını verdiği cevap şu oldu:
“- Fransa lisanına saygılıdır. AB’de, BM’de, Olimpiyatlarda lisanımızı koruma mücadelesi veriyoruz. Biz bunu yaparken, bir Fransız İngilizce konuşunca şok yaşadım...”
Yalnız lisan bahsinde değil bütün değerleri konusunda Fransa işte bu. Size ilgi çekici bir hadise daha anlatmak istiyorum. Geçen hafta bir televizyon programında Prof. Dr. Ayşe Filiz Avşar’la yapılan bir sohbetin minnacık bir bölümüne denk geldik. Avşar Hoca ilmî toplantılar ve değişik sebepler için gezdiği yabancı ülkelerde karşılaştığı ilginç olayları not tutmuş, sonra da, “Bir Arpa Boyu Yol” ismi ile kitaplaştırmış.
Aklımda kaldığı kadarıyla bir otobüs dolusu bilim insanı ile birlikte Fransa-İsviçre sınırında Fransız rehberin sorusuna bir İngiliz bilim adamının İngilizce cevap vermesi üzerine Fransız rehber otobüsü dakikalarca hareket ettirmemiş. “Siz” diyormuş İngiliz bilim adamına, “Fransızca bildiğiniz halde sırf lisanımızı küçümsemek için İngilizce cevap veriyorsunuz. Buna izin vermeyeceğim.” Fransız-İngiliz lisan inatlaşmasında devreye galiba sürücünün girip sorulan soruya Fransızca cevap
vermesiyle otobüsün hareket etmesi sağlanmış.
Ayşe Filiz Avşar Hoca çok daha sarsıcı bir örnek veriyor. Hadise Paris Metrosu’nda yaşanmıştır. Metro’da bir Türk hamile bir Fransız kadına yer vermek için ayağa kalkıyor. Fransız hemen oturmuyor, Türk’e şu soruyu soruyor:
“- Bana niye yer veriyorsunuz?”
Türk cevap veriyor:
“- Ben bir Türküm. Bizim ülkemizde yaşlı insanlara ve hamile kadınlara yer verilir...
İşte Fransız kadının cevabı:
“- Siz, SİZ’de değil, BİZ’desiniz. Oturmuyorum!
Yani?
Yani, Türkün gelenek ve göreneklerini benim ülkem Fransa’da uygulamak istemenizin âleti olamam. Fransız otellerinde kalanlar anlatır. Siz otel görevlilerine bin defa “Good morning” deyin, otel görevlisi, turisttir, gönlü hoş olsun, parasını kazanıyorum falan demez o da bin defa size, “Bonjur” der. Oteli terk edeceğinizi bilse bile bir Fransız’a asla “Good morning” dedirtemezsiniz...
Şimdi bir onlara bir bizim şu hallerimize, şu lisanımızın perişanlığına, şu millî değerlerimize sırt dönmüşlüğümüze, boş vermişliğimize bakın!..
Meselâ siz bir Fransız Başbakanının, “Biz Fransızlar hâlâ bayrak mayrakla uğraşıyoruz” dediğini hayal edebilir misiniz? Edemezsiniz... Fransa böyle düşünen bir siyasetçiyi anında ham yapar! Ama Mesut Yılmaz Başbakan iken, Avrupa Birliği konusunda eleştiri yapanlara cevap vermek için, “Biz hâlâ bayrak mayrakla uğraşıyoruz” demiştir.
Bir ülkenin başbakanı kendi bayrağı için böyle düşünürse o ülkenin bayrağı için başka ülkelerden nasıl saygı beklersiniz. Bu lisan bahsinde de böyledir, din bahsinde de böyledir, gelenek görenek bahsinde de böyledir.
Söyleyin böyle değil midir?